Güncelleme Tarihi:
- Astana sürecinde gerilimi düşürme bölgesi olarak belirlenen İdlib’de olanlar Soçi mutabakatını fiilen bitirir mi?
Soçi mutabakatının ruhu zarar gördü ama henüz sona erdiği ileri sürülemez.
- Mutabakatın sağlıklı ilerleyebilmesi için ne yapılmalı?
Bana göre temel ilke Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması. Bunu sağlamaya potansiyel olarak en büyük aday rejimdir ve ona zemin hazırlanmalıdır. Türkiye’nin ulusal çıkarı her şeyin üzerindedir. Türkiye bütün taahhütlerine dört elle sarılmalıdır.
- Rejim, Han Şeyhun kasabasına girdi. Burası Türkiye için niye önemli?
Han Şeyhun Türkiye’nin elini en zor uzatabileceği, sınıra en uzak iki gözlem noktasından birini kontrol eden bir konuma sahiptir. Rejim açısından önemi çok büyüktür. Zira M5 isimli Halep-Şam karayolu üzerindedir. Türkiye için de çok önemlidir. Morik’teki gözlem noktasına ulaşım buradan sağlanacaktır.
- 12 askeri gözlem noktasının dokuzuncusu Morik. Başka yere taşınması konusundaki tartışmalara Türkiye net bir tavırla karşı çıkıyor...
Morik de Han Şeyhun ile birlikte değerlendirilmelidir. M5 otoyolu üzerindedir. Rejimin, harekâtı M5’i kontrole yönelik sürdürmesi beklenmelidir. Morik’in kuzeye daha elverişli bir yere kaydırılması uygun olur. O noktalar oraya konurken teröristlerin temizlenmesi, belli bölgelerin silahlardan arındırılması, göçün önlenmesi, yolların açılması gibi maksatlara matuf olduğu için konmuştu. Teröristlerin imhası ve sivil halktan arındırılması hem Suriye hem Türkiye hem de bölge için gereklidir. Şimdi 9 numaralı gözlem noktasının işlevi kaldı mı, kalmadı. E o zaman çekeceksiniz. “Ben onu çekmem” diyerek direnmek gereksiz olur. O gün o gözlem noktası bir işlev üstlendi ve bitti. Şimdi daha kuzeyde ya da yolun batısında açarsınız, sınırla araya bir kalkan koyarsınız. Bu yolu bir kere denemek lazım. Atatürk’e dair Norveçlilerin kullandığı bir söz vardır, bilir misiniz? Bir sorunla karşı karşıya kalıp çözümsüz kaldıklarında “Atatürk gibi düşün” diyorlar. Bugün öyle düşünmenin zamanı.
ATATÜRK’ÜN SÖZÜ: BAŞKA CEPHEDEN BAK
- “Atatürk gibi düşün” sözüyle kast edilen...
Yani “Soruna başka bir cepheden yaklaş. Çözüm odaklı ol. Merkeze kendini değil işi koy” felsefesidir bu.
- Erdoğan yarın Rusya’ya gidiyor. Bu görüşmeden sonuç alınır mı?
Genel olarak Rusya’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin Rusya’ya ihtiyacı var. İki taraf da ilişkiyi sürdürmek durumundadır. Ancak Türkiye’nin ABD ile birlikte adım atma arzusu dışarıdan bakınca anlaşılan bir husustur. Rusya’nın bundan rahatsız olduğu bellidir. Köprüler atılmayacaktır ama ileride neler doğuracağını birlikte göreceğiz. Şunu dikkatten uzak tutmamalıyız: Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanadır ama içinde tek veya çok parçalı olması; başka bir ifadeyle üniter veya federatif yapıda olması onu ilgilendirmiyor. ABD ise Suriye’nin parçalanmasından yanadır ve içinden yeni bir devletçik çıkarmak istemektedir. Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda ABD ile yürüme kararı Rusya’nın Suriye perspektifiyle çelişiktir. Bu husus Rusya’nın dikkatinden uzak tutacağı bir boyut değildir. Bundan sonra ikili ilişkilere daha farklı yaklaşabilir.
- Cumhurbaşkanlığı açıklamasında Türkiye’nin milli güvenliğinin tehdit altında olduğu vurgulandı. Açıklamayı nasıl okumak gerekiyor?
Bunun iki boyutu var. Morik’te ortaya çıkan durum. 9 numaralı gözlem yeri bir anlamda kuşatma altındadır. Ayrıca rejim güçleri kuzeye doğru ilerledikçe diğer gözlem noktaları da tecride maruz kalabilir. Diğer boyutu ise olası göç dalgası... Bu dalgayla birlikte yurtiçine terörist grupların girmesi olasılığı mevcuttur. Gerçekten güvenlik sorunudur.
- Esad’ın “Son saldırılar Türkiye’nin teröre desteğini deşifre etti” açıklaması Ankara’yı baskılamak amacını mı taşıyor?
Rejim Türkiye’yi işbirliğine zorluyor. Bunun için her yola başvuruyor. M5 karayolunu kuzeyden kestiği zaman Morik’teki gözlem noktasına Türkiye’nin ulaşması fiziki olarak mümkün değil. Havadan ikmal yapmak zorunda kalacak. Peki görüşme olursa... Gözlem noktası çekilinceye kadar, oranın lojistiğine ihtiyaç var. Her şeyi havadan sağlayamazsınız. Bu bir noktada görüşmeye zorlayan bir durum haline gelecek.
KONVOY HEDEF DEĞİLDİ AMA MESAJ VERİLDİ
- Putin militanların bu bölgeden dünyanın diğer bölgelerine aktarıldığını, Suriye ordusunun çabasını desteklediklerini söylerken hedefi Türkiye mi?
Putin kendi ülkesinden gelen teröristlerin yerinde imhasını istiyor. Ülkesinin çıkarı bunu gerekli kılıyor. Bize karşı da tavır alıyor.
- Konvoya saldırı için rejim işaret edildi ama kamuoyunda bu konuda kafalar karışık. Rusya’nın göz yumduğunu söyleyebilir miyiz? Türkiye’yi gözetmekten vaz mı geçiyor?
Yapılan saldırıya Rusya’nın oluru mutlaka vardır. Ancak bu saldırının doğrudan konvoyu hedef almadığı açıktır.
- Türkiye’nin ABD ile ilişkisinden rahatsız mı?
Rusya’nın ABD-Türkiye yakınlaşmasından belli bir yerden sonra rahatsız olacağı aşikârdır. Bunu da belli eder.
- Nasıl belli eder?
Geçen gün bir konvoyumuz ateş altına alındı dendi ama doğru değil. Konvoy hedef alınmış olsa zayiat haberi alırdık. Hedef alınmadığını anlıyoruz ama mesaj veriyor, “Ben seni havadan vururum” diyor. Suriye’nin bunu Rusya’nın bilgisi dışında yaptığını varsaymak hatalı bir yaklaşım olur. İkincisi yarın bir gün hava sahasının kontrolü konusunda bir takım kısıtlar getirebilir. Bunu Afrin’de 3 gün süreyle yaptı, bundan zarar gördük. Bunu diplomatik olarak da ifade edebilir. “Fırat’ın batısını Rusya’yla, doğusunu ABD ile götürürüm” demek, ömür boyu götürülebilecek bir strateji değildir.
- Hava sahasını kapatır mı?
Teorik olarak kapatabilir ve bu konuda adım atması her türden atılacak askeri adımı etkiler. Oldubittiler ile karşı karşıya kalma durumu ortaya çıkabilir.
- Akla hemen “S-400 anlaşması ne olur” sorusu geliyor...
S-400 savunma sistemi niçin 2020 Nisan’da kuruluyor, bunu anlamış değilim. Bu bile bazı beklentilerin sonucu olabilir.
- Bir de İran cephesine bakalım. Suriye sorununun başında durduğu noktada mı hâlâ?
İran zor koşullardan geçiyor, büyük bir ambargoyla karşı karşıya ve içeride giderek güçlenen bir muhalefet var. İran hem içindeki karışıklık nedeniyle hem de ambargolar sebebiyle zorlanıyor. Ancak Suriye’den umdukları değişmemiştir.
TERÖRİST GİRİŞİ ENGELLENMELİ
- İdlib’de ateşkes sağlanmazsa Türkiye yara alır mı?
Ateşkes sağlanmazsa işin nereye evrileceği belli olmaz. Bölgedeki HTŞ unsurlarının temizlenmesi ve sivil halkın bölge dışına; mesela Afrin, Cerablus bölgelerine kaydırılması yerinde olur. Bu başlangıç mutabakatında yer alan, gecikmiş bir husustur. Sınırımızdan içeriye göçü ve terörist girişini engellemeliyiz. Yeni göç dalgasını asgari kılmanın yolu da rejimle yakınlaşmaktan geçiyor. Belki M5 yolunun kontrolü rejime bırakılacak şekilde sınır ile M5 arasında daha yakın yerlerde bir kalkan oluşturulabilir ve sınırdan içeriye girenlerin sayısı da daha sınırlı tutulabilir.
- Bu noktada coğrafyadan ve geçişlerin nasıl olduğundan bahseder misiniz? 1 milyondan fazla kişinin sınıra doğru geldiği iddiası var çünkü...
Oradan geçişler peyderpey oluyor. Bu işi organize edenler var. İşin başında sınır elek gibiydi. Şimdi duvar örüldü, kontrol altına alındı. Buna rağmen geçişler oluyor. Demek ki kontrollü geçiyorlar. 1.5 yıllık süreç içinde teröristlerin liderlerini imha ederek dağılmasına yol açılmış olsaydı, belki sivil halkın bir kısmını Afrin, Cerablus’a yerleştirmek belki mümkün olabilirdi. Ama bu saatte bu nasıl önlenir diye sorarsanız, bunun cevabı yok.
- Zirvenin beşincisi önümüzdeki ay Türkiye’de yapılacak. Meseleler bir kez daha masaya yatırılacak. Beklentiniz?
Zirveden mevcut duruma eleştiri gelecektir. İplerin kopacağını sanmam ama gergin geçeceği ileri sürülebilir. Zaman daralıyor. O yüzden daha radikal kararlar çıkma olasılığı var. Tabii Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda ABD ile attığı ortak adımları Fırat’ın batısındaki ilişkiler ağı adına bir kaldıraç gibi görme olasılığı var. Bu iyi sonuç vermez. Çünkü hayat sadece bu bölgeden hatta Suriye’den ibaret değil. Doğu Akdeniz’de karşımızdaki bloğun arkasında da ABD’nin durduğunu unutmayalım.
- Siyasi sürece niçin bir türlü odaklanılamıyor?
Siyasi sürecin tamamlanmasını isteyen yok ortada. Ya da ben göremiyorum. Rejim üniter yapıyı istiyor. Bizim Suriye’nin toprak bütünlüğünden anladığımız, kontrol altına aldığımız bölgeleri kendimize müzahir olanları himaye edecek şekilde elimizin altında tutmaya yönelik. YPG kendi egemenlik alanını inşa derdinde; mümkünse ABD himayesinde devletleşmek, mümkün değilse özerk bir yapı arayışında. Sünni Arapların da şimdilik korumalı bir bölgede rejimin egemenliği dışında olma arzusu var gibi görünüyor. Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana ancak federatif bir yapıya hayır demeyecektir. Oysa Suriye ve Türkiye için esas öncelik toprak bütünlüğünde olmalı. İkisi yakınlaşsa siyasal çözüme doğru önemli bir adım atılmış olur.
YIKIM ARTTIKÇA YAPIM UZAR
- Hesaplamalara göre Suriye’nin yeniden inşası 50 yıldan fazla sürecek. Bu kadar uzun bir süreç ülkenin sürekli tehlikeye açık kalmasına yol açmaz mı?
Suriye’nin toprak bütünlüğünü bir an önce sağlayalım, anayasası yapılsın diye ısrarımın sebeplerinden biri bu. Yıkım arttıkça yapım uzayacaktır. Bunu uzatmamanın yollarını bulmalıyız. Taraflar sorunu çözemezse, sorun onları çözer.
- Rejimle görüşme gereğinin her fırsatta altını çiziyorsunuz...
Bazıları “Rusya üzerinden Suriye’yle görüşüyoruz” diyorlar... Neden Rusya üzerinden görüşelim ki? Bir gelecek inşa edeceksek, bu gelecekte Suriye Türkiye’nin sigortasıysa görüşmeliyiz. Bu adımı atınca başka adımlar gelir. Şimdi İdlib’de en önemli konulardan biri iki ülkenin savaş noktasına gelmiş olmasıdır. Bundan süratle kaçınılması gerekir.
ALTIN KURAL ABD’Yİ OYUN DIŞINA İTEBİLMEKTİR
TÜRKİYE’nin Suriye politikası jeopolitik bir tuzağa düşmeyi ifade ediyor benim için. ABD’nin bölge politikası sınırları yeniden düzenlemeyi amaç ediniyor. Bizi de kullanmak istedi. Suriye’nin kuzeyinde üç Kürt kantonundan ikisi birleştirildikten sonra siyasi iktidar uyandı. Hatasını telafi maksatlı yerinde adımlar attı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtı başarıyla icra edildi. Rusya ve İran ile birlikte atılan adımların sonucu olarak İdlib bölgesine de geçici dahi olsa bir çözüm bulundu. Süreç içinde yapılan stratejik hata ise IŞİD’in Ayn el Arab’a dayandığı günlerde Süleyman Şah Türbesi’ni takviye etmek yerine tahliye etmek oldu. O dönemde kuzeyden güneye Fırat’ın doğusu ve batısından operatif seviyede bir kuvvetle IŞİD’e savaşı başlatsaydık, bize çok daha erkenden Amerikan koridorunu engelleme imkânı verirdi. IŞİD ile karada savaşarak ilk yenen olurduk. Tarihsel misyonumuza uygun olarak Kürtler başta, bölge halkını koruyan olurduk. Şu an son derece haklı gerekçelerle yapmak istediklerimiz bile Kürtlere karşı yapılan operasyon algısından kurtulamıyor. Sığınmacı sayısı bu noktalara gelmezdi. Strateji hatalıysa taktikler doğru olsa bile istenen sonuç elde edilemez. Mevcut durum bu söylediklerimi doğruluyor. Fırat’ın doğusunda inşası öngörülen ‘güvenli bölge’nin ne getireceği belli değildir. Ama belli ki YPG/PKK’nın devletçik olarak oluşması muhtemeldir. Bu adım, Fırat’ın batısında Rusya ile ilişkileri etkileyecektir. Nitekim etkileri İdlib’de görülmeye başlandı. Astana sürecinin olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır. Bölgede altın kural, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayıcı adımları tereddütsüz atmak ve ABD’yi oyun dışına itebilmektir. Bu da bizi Suriye devletiyle işbirliğine mecbur kılıyor.
GÜVENLİ BÖLGE SORULARI
- ABD ile ‘Birleşik Müşterek Harekât Merkezi’ faaliyete başladı. “Yerleşim birimlerini yerel güçler kontrol edecek. Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlerde Türk güçleri yok. Bu Türkiye’nin katkısıyla PYD/PKK kukla devletçiğinin kurulmasıdır” şeklinde eleştiriler de var... Güvenli bölge meselesine nasıl yaklaşıyorsunuz?
Güvenli bölgeye karşıyım. YPG/PKK’yı meşrulaştıracak ve devletçik oluşturmasını kolaylaştıracaktır. Bu yaklaşım da bizi rejimle işbirliği yapmanın gerekli olduğu noktasına getiriyor. Güvenli bölgeyi eğer rejimle uyum içinde gerçekleştirirsek YPG’nin de rejime yaklaşmasını sağlayabiliriz.
- ABD ile anlaşırsak Kürtler Esad’la yakınlaşır mı, uzaklaşır mı?
ABD ile yakınlaşmamız Kürtleri Esad’dan uzaklaştırır. İroni olarak belirtelim. Belki de onları bize yaklaştırır.
MİLLİ GÜCÜNÜZÜ ÖLÇÜN
- İdlib’de kaç terörist gruptan bahsedebiliriz, bunların arasında bir geçişkenlik var mı?
Geçişkenlik var tabii. Dolayısıyla 20 grup var dersek bugün bir fotoğraf çekmiş oluruz. Resim yapmak istersek fotoğraftaki unsurlar birbirine karışabilir, ebruliye dönebilir. Burada kaç grup olduğunu ben bilmiyorum, bilenler de doğru söylemiyordur. Çünkü grupların niteliği her gün değişiyor.
- Türkiye hep “Ya ABD ya Rusya’nın yanında durmalı” diye bir tercih yapmaya zorlanıyor ama diplomasinin böyle bir şey olmadığını söyleyenler de çok. Siz burada hangi noktadasınız?
Elinizde tansiyon aleti gibi bir alet olacak. Bu alet, milli gücünüzün neler yapmaya yetkin olduğunu size söyleyecek. Siz de adımlarınızı ona göre atacaksınız. Bu şu demektir: Türkiye, milli gücüyle orantılı/uyumlu maksatlara yönelecek, bu hedeflerin dışında kalan daha büyük hedeflere yöneldiği zaman yönetemeyeceği durumlarla karşı karşıya kalacağını önceden bilecek.
- Bugün o tansiyon aleti, milli gücümüzle ilgili bize ne söylüyor?
Atatürk’ün ortaya koyduğu “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini zorunlu kılıyor. Herkesle iyi geçinmeyi, kimseyle kavga etmemeyi ama temel değerlerden taviz vermemeyi de gerekli kılıyor. Bizim bugün Türkiye’de bilime, üretime, iç huzurumuzu sağlayacak hukuk devleti ilkelerine sıkı sıkıya sarılmaya ve komşularımızla çok iyi geçinmeye ihtiyacımız var. Çünkü komşularımızla aramızda oluşabilecek en küçük sorun alanına dış güçlerin sirayet etmesi mümkündür. Türkiye’nin sırrı, her zaman çözebileceği sorunlara el uzatması, çözemeyeceği sorunlardan kısmen uzak durmasına bağlıydı. Çok sevdiğim bir atasözü vardır, der ki: “Başın göğe ersin, ayağın yerden kesilmesin.” Bugün ayaklar yerden biraz kesilmiş gibi...