Güncelleme Tarihi:
Mülakat tarihi: 24 EYLÜL 2002 SALI
Â
Katılan Hürriyet mensupları: Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Tufan Türenç, Sedat Ergin, Şaban Sevinç
Özkök: CHP olarak seçim kampanyanızdaki önceliklerinizi anlatır mısınız?
Türkiye´nin en önemli konusu ekonomik krizi aÅŸmaktır. Bunun için yeni bir ekonomik program ilan etmek ana ihtiyaç deÄŸil. Bu program enflasyonu indirmek için uygulandı. Ve enflasyon da inmeye baÅŸladı. Åžu anda yıl sonu için yüzde 35´e yönelik bir enflasyon beklentisi var. Ekonominin makro dengelerini oturturak enflasyonu indirmeye baÅŸladığını görmek memnuniyet verici bir olay. Ama bu kesinlikle yeterli deÄŸil ve daha önemlisi Türkiye enflasyonu indirmek için ödediÄŸi bedelin karşılığını tam almış deÄŸil. Yüzde 35 enflasyon, ama faizler yüzde 70.ÂEnflasyona baÄŸlı olarak reelÂfaizler de 50-40´a inerse Türkiye´yi rahatlatacak bir noktaya gelmiÅŸ oluruz.
Önemli olan, Türkiye´nin 137 katrilyon borcun taşınabilir bir faiz yüküyle geleceğe aktarılabilmesidir. Türkiye faizler yüzde 70 olduğu için borcunu yüzde 70 faizle geleceğe aktarıyor. Bu şu demektir; 60 milyar dolara yakın biz ek faiz ödüyoruz. Faiz oranı yüzde 40-45´e inerse bunun getireceği büyük bir rahatlama olacak. Bu rahatlama 20 milyar dolar dolayındadır.
İŞİN PÜF NOKTASI FAİZİ AŞAĞI ÇEKEBİLMEK
Faizin yüksekliği ekonomik politikalardan dolayı değil, siyasetin belirsizliği, karışıklığı, geleceğe dönük güvensizlikten kaynaklanıyor. Seçim bu nedenle bir ihtiyaç. Seçim olmadan bu bekleyişi kırmak mümkün değil. Bakalım kim gelecek, nasıl gelecek, ne olacak tereddütlerini aşalım, hele seçimden uyumlu, etkili, güçlü, çağdaş bir iktidar çıkarabilirsek, Türkiye´nin ekonomik sorunlarını kavrayan, AB meselelerini kavrayan, içeride rejimle, anayasasıyla gerginlik yaratmayan, toplumu tümüyle kavrayan bir iktidar çıkarmayı başarabilirsek, umudumuz o ki, bu olay Türkiye´nin en ağır sorununun, yani borçları döndürme, ödeme sorununun önemli bir yükünü ortadan kaldıracaktır. Yani bu 75 yerine yüzde 50´ye inerse bu Türkiye´ye 20 milyar dolarlık bir rahatlama geritecektir. Borcu Türkiye için taşınabilecek bir yük olacaktır.
Çölaşan- İzleyeceğiniz somut politikaları anlatır mısınız? Örneğin ilk icraatınız ne olacak?
- Ä°ktidara gelmemiz daha ilk günden 20 milyar dolarlık bir rahatlama getirecek. Türkiye´de yeni bir dönem açılacak.Â
TEK PARTİ HÜKÜMETİ DIŞINDA BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜNMÜYORUZ
Çölaşan- Seçim sonunda kafanızdaki hükümet AKP-CHP koalisyonu mu?
- Benim kafamdaki hükümet tek başına CHP hükümeti. Kafamda baÅŸka hiçbir ÅŸey olamaz.Â
Çölaşan: Ama gerçekçi bakarsak...
- Gerçekçi bakıyoruz. Bakın siyasette 4 ay önce bize yüzde 6 veren arkadaşlarımız, şimdi yüzde 20 veriyor. Siyaset böyle. Yarın ne olacağı hiç belli değil. Pekala öngörüler değişebiliyor.
SEÇMENİN YÜZDE 50´Sİ PARLAMENTOYA
YANSIRSA MEÅžRUÄ°YET SORUNU OLMAZ
Özkök- Barajın üzerinde kaç parti Türkiye açısından iyi bir parlamento çıkarır?
-Parlamento nasıl olur bilemiyorum, şu anda ben iktidar problemiyle meşgulum. Türkiye´nin güçlü bir iktidara ihtiyacı var. Ve kuşku duymuyorum, güçlü bir iktidarı çıkaran Türkiye iyi bir parlamentoyu da onunla birlikte çıkarır. Burada parlamentonun başarısı parti sayısıyla ölçülmüyor. Burada önem taşıyan nokta vatandaşların oylarının parlamentoya yansımasıdır. Yani makul bir ölçüde yansımasıdır. Her halükarda, yarısından fazlasının yansımasıdır. Bu önemli bir noktadır. Bu konuda hiçbir kuşku duymuyorum. Bu kesinlikle başarılabilir, bu gerçekleştirilebilir.
Özkök- Parlamento açısından yüzde kaçından sonra yansıdığı takdirde bir meşruiyet sorunu çıkabilir?
-Kabaca bu herkesin söylediği yüzde 50 meselesidir. Yani yüzde 50´nin üstü parlemontoya yansımalıdır. Önemli olan demokratik bir seçimin yapılması ve her halükarda seçmenlerin yarısından fazlasının yansımasıdır. Gelişmiş ülkelerde şunu görüyoruz: seçimlere seçmenin yüzde 60 küsuru katılıyor ve orada da şu veya bu nedenle bir israf tablosu ortaya çıkabiliyor. Bu açıdan baktığınızda, katılmayla birlikte düşünürseniz, yani meşruiyeti daha geniş bir tarif içinde ele alırsanız, değişik bir manzara da oluşabiliyor.
GÜÇLÜ İKTİDAR DEMEK, 20 MİLYAR DOLAR DEMEK
Türkiye´nin önünde güçlü bir iktidarı kurma ihtiyacı, hatta mecburiyeti var. Böyle bir iktidarın Türkiye´ye getirisi olaÄŸanüstü yüksektir. Ben buna çalışıyorum. Ben bunu anlatacağım. O nedenle kesinlikle ne koalisyon düşünüyorum, ne birÅŸey... HalkaÂbunu anlatmaya çalışıyorum. Ne olur güçlü bir iktidar kuralım. Güçlü bir iktidar kurarsak bu Türkiye´ye çok ÅŸey kazandıracak. Bir hesap yapıyorum, ilk aÅŸamadaki güçlü bir iktidarın Türkiye´ye getirisi 20 milyar dolar civarında. Yani seçmenlerin kendi cebinden bir kuruÅŸ para çıkarmadan, kendi devletine 20 milyar dolarlık katkı verebilecek durumda. Bu katkı borç deÄŸil, faizi yok, geri ödenecek deÄŸil. Yani bu kendi kendinize yapacağınız bir iyilik. Bu olaÄŸanüstü bir olaydır, anlattığımız zaman ben bunun olmasına çok önemli bir katkı getireceÄŸimizi düşünüyorum.
VATANDAŞ AKP´Yİ GETİRİRSE SAYGI GÖSTERECEĞİZ KUŞKUSUZ
Türenç- Ya vatandaş bu mesajı yanlış alıp, AKP´yi tek başına iktidara getirirse...
Bu, vatandaşın takdir hakkıdır. Onun takdirine saygı göstereceğiz hiç kuşkusuz. Vatandaşın istikrarı sadece matematiksel değil, ekonomik, diplomatik ve siyasal boyutlarıyla değerlendireceğine güveniyorum. Yani 4 Kasım sabahı gerçekten böyle bizim arzuladığımız şekilde rahat ve ferah bir iktidar tablosu çıkarsa, bu Türkiye´nin en ağır sorunu olan ekonomik krizden kurtulması için ona çok büyük bir destek verilmesi anlamına gelir, Kendi kendimize bu desteği vermek zorundayız.
Özkök- 4 Kasım sonrasında hükümeti kurduğunuzda, ekonominin başında Derviş mi olacak?
-Evet.
MALİ MİLAT´DA GEÇMİŞİN HESABINI SORMAYACAĞIZ
Özkök- İş Güvencesi Kanunu´nu uygulayacak mısınız?
Çıkarıldı kanun, uygulayacağız.
Ekşi- Mali Milat ne olacak, onu da uygulayacak mısınız?
Bu mali milat uygulayacağız tabi. Türkiye´nin AB ile ilişkileri açısından da büyük önemi var, uygulanması gerekiyor. Yasada, beyan öncesi duruma yönelik yeterli güvence verilmiş değil. Sözlü olarak ilgili bakanlar güvence verdiler. Ama, sözlü güvencelerin hukukta fazla anlamı yok. Beyan öncesi döneme yönelik takibat kapısını açık tutan bir şekilde düzenlenmiş. Ve bu bir güvensizlik yaratıyor, o nedenle beklenen sonucu doğurmuyor bu yasa. Düzeltilmesi lazım. Yeni bir anlayışla elealınması lazım. Temel felsefede kayıt içine sokulması koşuluyla getirilecek olan yeni kaynakların daha önceki dönemiyle ilgili soruşturma yapılmayacağı konusunda yasal güvence vermek lazım. Bunu yapmayı düşünüyoruz. Bunu yaparak gerçekten yeni bir dönemi açmayı düşünüyoruz. Ama, kayıtlı hale gelmesi koşuluyla. Yani bu tip bizden önce çıkmış yasalara bakacağız, bir değişiklik ihtiyacı var mı, böyle kabul edilebilir mi falan diye.
Çalışma hayatında da bir yandan Türkiye´de İLO standartlarını yaşama geçiren, bir yandan da ülkenin ekonomisinin içinde bulunduğu koşulları dikkate alan düzenlemeler yapmak lazım.
Özkök- İş Güvencesi Yasası´nda tartışmalar yaşandı. İşverenin kaygıları hiçbir şekilde dikkate alınmadı...
Yeni bir değerlendirme yapılır. Çalışmalar, hazırlıklar gözönünde bulundurularak bakılır.
BİR DÖNÜM SERA 30 MİLYAR KAZANDIRIYOR
Türkiye´de her yıl 850 bin kişi işgücü haline geliyor. GSMH´nin 2 milyar dolarını tarım kesimine ayıracağız. Ürün desenini geliştirmekten, çiftçileri desteklemeye kadar bu para tarım için kullanılacak. Örneğin seracılığı geliştirmeyi planlıyoruz. Halen 300 bin dönüm olan sera miktarını 1 milyon dönüme çıkaracağız. Bunun hazırlıklarını yapıyoruz. 1 dönüm seradan 30 milyar lira para kazanılabiliyor.
ÖZELLEŞTİRMEDE BAŞARISIZ OLUNDU
Türkiye 15 yıldır özelleştirme ile uğraşıyor. Gelinen noktada gülünç bir sonuç alınmış durumda. Çok küçük bir özelleştirme geliri elde edildi. Biz CHP iktidarında halka hisse devri yoluyla özelleştirmeyi yapmayı planlıyoruz. Seçimlerden güçlü bir iktidar çıktığında umut ve istikrar ortamı oluşacak ve halka hisse devri yoluyla hızlı bir özelleştirme politikası uygulanacak. KİT´lerin yüzde 51´i halka satılacak. Bunun hem ekonomi için doğrudan getirisi olacak hem de KİT´ler çiftlik gibi kullanılmaktan kurtulacak.
TÜRKİYE MAKAS DEĞİŞTİRECEK
Seçimlerden güçlü bir iktidar olarak çıkarsak hazırladığımız programların uygulanmasıyla Türkiye makas değiştirir. Türkiye çağdaş toplum, çağdaş ekonomi, çağdaş demokrasi olma yolunda önemli bir hız kazanacak. Kemal Derviş´le bu konuda tam bir anlayış birliği içindeyiz.
Çölaşan: Derviş´i aldınız CHP´nin 6 okundaki devletçilik oku gitti mi?
CHP´nin 6 okundaki devletçiliğe şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Devletçilik okunu çağdaş bir şekilde yorumlayarak devlete, kural koyan, denetleyen, çerçeveyi oluşturan, yönlendiren, rekabeti sağlayan bir etkinlik kazandıracağız. CHP bu konuda Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi çağdaş batılı ülkelerde sosyal demokrat partilerle aynı anlayışa sahiptir.
SORUN TÜRBAN DEĞİL CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ
ÃœZERÄ°NDE GENEL MUTABAKAT OLUÅžMALI
ÇÖLAŞAN: Türban konusundaki tutumunuz nedir? Bu yasak sürmeli mi, kalkmalı mı?
Türkiye´de asıl sorun türban sorunu değildir. Sorun anayasanın temel ilkeleri üzerinde yaygın bir mütabakatın hala sağlanamamış olmasındadır. Bu temel sorunun yansıması bazan türban şeklinde, bazan siyasi partilerin kapatılması olarak, bazan da milletvekili adaylığının engellenmesi şeklinde oluyor. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde devletin temel nitelikleri konusunda bu kadar yaygın bir tartışma yaşanmıyor. Öyle olunca da büyük sorunlar yaşanmıyor. Türkiye´de gerçek istikrar hangi hükümet ya da başbakanın ne kadar görev yaptığıyla değil, bu temel mütabakatın sağlanmasıyla kurulur. Bu mütabakat sağlandığında hükümetler gelir gider, sorun olmaz. Fransa´da hala monarşist bir parti var, yüzde 1 oy alıyor ve kimse de bir endişe duymuyor. Ama yüzde 25 oy alsa kıyamet kopar Fransa´da ve parti belki de kapatılır. Ülkenin ana siyasi partileri, ülkenin temel nitelikleri üzerinde mütabakat içinde olmalıdır.
ÇÖLAŞAN: Ama Türkiye´de önemli bir kesim, bazı partiler bu mutabakatın dışındalar...
Zaten böyle olmadığı için 2 parti Anayasa Mahkemesi tarafından hukuka uygun şekilde kapatıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu kararları onayladı. Demek ki, Türkiye´de siyasetle hukuk çatışmış. Temel mütabakat sağlanırsa, her açıdan rahatlarız. Biz buna katkı yapıyoruz. Umarım başkaları da kendi bakış açılarından aynı katkıyı yaparlar. O zaman sorun çözülür. Ben buna katkı yapmak için türbanlılardan da oy istiyorum diyorum. Benim bunu söylemem, ´Kimseyi düşman görmüyorum, herkesi eşit sayıyorum´ demektir.
TÜRBANI KONUŞMADAN ÇÖZMELİYİZ
Çölaşan: Siz iktidar olunca türbanlılar üniversitelere girebilecek mi?
Biz böyle yaklaşmıyoruz olaya. Bu konuyu gündemde tutmamak gerekir. O kesimin siyasetçiler bu konuda konuşmamaya, tırmandırmamaya özen gösteriyor. Sizler de bunu gündemde tutmayın. Bunu sorun olmaktan çıkarmak gerekir, geri plana itme, konuşmama da bir çözümdür. Bunu karşılıklı bir istismar aracı yapmamak gerekir.
Bakın o partilerden biri bir araştırma yaptırmış ve seçmenlerinin kendilerinden beklediği ilk 12 çözüm ekonomi konularında olmuş. Yani ilk 12 beklenti içinde türban olayı yok. Bu çok güzel bir gelişme.
TAYYÄ°P ERDOÄžAN Ä°LELEBET YASAKLANMAMALI
Özkök: Tayyip Erdoğan´ın yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bir kişinin siyasi suç işledi diye, ebediyyen siyasi hak mahrumiyeti içine sokulmasını içime sindiremiyorum. Sağdan ya da soldan olması fark etmez. Herkesin kendisini yeniden tanımlama hakkına saygı gösterilmelidir. Belli bir deneme ve aşamalardan sonra teröre bulaşmamış, kan akıtmamış, yolsuzluk yapmamış, ırza geçmemiş kimselere siyaset hakkı verilmelidir.
Geçmişte TKP´li olmuş kimseler içinde geçerli bu. Örneğin geçmişte TKP´li olduğu için 76. madde kapsamındaki yasaklamaya giren bir ceza almış bir kişi de affedilse bile aday olamayacak. Ama şimdi yasalar değişti ve TKP´nin kendisi bu seçimlere girebilecek. Burada bir çelişki yok mu? TKP´nin seçime girmesi güzel birşey. Yani eski TKP´li bir kişi seçime giremeyecek ama TKP´nin kendisi seçime girecek. Böyle şey olur mu?
BAŞBAKAN VE BAKANLARIN SERVETİNİ KAYYUM YÖNETECEK
Özkök- Hükümete gelirseniz ne gibi yeni uygulamalar getireceksiniz?
Şimdi biz başbakan ve bakanların mallarını kayyuma devretmesini öngörüyoruz. Bunun için bir yasa çıkaracağız. Milletvekilleri değil de başbakan ve bakanlar tüm mallarını, menkul gelirlerini, akçalı yatırımlarını kayyuma devredecek ve bunları kayyum yönetecek. Örneğin, Başbakan veya bakanın satılacak ya da kiralanacak bir evi varsa satma kararını sahibi olan başbakan veya bakan verecek, ama satış işlemini görevli kayyum gerçekleştirecek. Kiralık bir konut ya da işyeri varsa bunları kayyum yapacak. Gelirleri kayyuma gidecek ve o yönetecek. Yani başbakan ya da bakanların hiçbirisi, kendi paralarıyla veya mülk alıp satmakla uğraşamayacak.
Ergin- Neden kadın adaylara az yer verdiniz?
Biz en çok kadın aday gösteren partiyiz, ama yeterli değil tabi.
Ergin- Ama gösterdiğiniz adayların çoğu ya kritik ya da seçilmesi imkansız sıralarda.
Olur mu, en az 20 kadın adayımız seçilecek yerlerde.
Ekşi- Bu konuda çok eleştiri aldınız, sosyal demokrat bir partinin seçilecek sırada daha çok kadın aday göstermesi gerekmez miydi?
En çok kadın aday gösteren parti biz olduk ama bu da yeterli bir rakam olmadı malesef. O tabii şahsi bir şey değil, o listelerin gerekleri var. Kadınlara daha adil davranmamız gerektiğini görüyorum. O konuda en iyi sonucu aldığımızı söyleyemeyiz. Çok daha fazlasını yapmamız gerek. Kadınlara daha adil davranmak zorundayız.
OYA ÜNLÜ İLE İYİ ANLAŞTIK, İNANMIŞ BİR CHP´Lİ
Özkök: Oya Ünlü şimdi sizin danışmanınız mı?
Hayır deÄŸil, ama birlikte çalışıyoruz. Avusturya´da çok verimli çalıştık.ÂKendisini çok baÅŸarılı buldum. Onun sayesinde bir sürü randevu ve program gerçekleÅŸtirdik. Çok baÅŸarılı bir arkadaşımız.
Ergin- İnanmış bir CHP´li mi?
Evet, inanmış bir CHP´li. Zaten CHP´li bir aileden geliyor.
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA DON BİÇİLMEZ
Özkök: Başbakan olursanız Ecevit gibi siz de kendi evinizde mi oturursunuz yoksa Başbakanlık Konutu´na mı taşınırsınız? Olcay Hanım ve siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz.
Süleyman Bey´in böyle durumlar için güzel bir lafı vardır. Doğmamış çocuğa don biçilmez diye. Hele o günler bir gelsin o zaman bakarız.
RUMLARIN AB ÜYELİĞİ KATASTROF OLUR
Ergin- Rum kesimi tüm Kıbrıs´ı temsilen AB´ye alınırsa Türkiye´de KKTC ile entegraysona gideceğini açıkladı. Siz de buna katılıyor musunuz?
Bizce de Türkiye-AB ilişkileri ile Kıbrıs ayrı ayrı konulardır. Denktaş ve Klerides´in Kıbrıs´ta barışçı bir çözüme kavuşulması için yaptığı müzakerelerde iyi bir noktaya gelinmiştir. Biz iyimseriz, bu çerçevede çözüm bulunabileceğine inanıyoruz. AB´nin ´Kıbrıs´ta anlaşma olmazsa biz Rumları Kıbrıs olarak AB´ye alırız´ demesi yapıcı bir yaklaşım değildir. Bu barış sürecini olumsuz etkileyecek bir politikadır. Türkiye´nin AB üyelik müzakerelerini başlatma konusunda haklı bir bekleyişi var. AB´nin takvim vermemesi büyük haksızlık olur.
Şimdi bir yandan Türkiye´ye müzakere takvimi vermeyeceksin, bir yandan Rumları üye alacaksın, bu arada Irak´ta çıkacak çatışmada da Türkiye Batı ile bir olsun diyeceksin. Bu birbiriyle uyumu olmayan bir tablodur. Bu tablo katastrof (felaket) olur.
IRAK´TA SICAK ÇATIŞMA ÇIKARLARIMIZA DEĞİL
Ergin- 4 Kasım sabahı iktidara geldiğinizi varsayalım. Başbakan oldunuz ve ABD Başkanı Bush hemen sizi arayıp ´Irak´a giriyoruz, üsleri açın´ dedi. Ne yaparsınız?
Dış politikada varsayımlar üzerine konuşmayı doğru bulmam. Ancak Irak´ta bir çatışma çıkmaması bizim birinci tercihimizdir. Irak´ta sıcak çatışma çıkmaması Türkiye´nin çıkarınadır. Hükümetin de özen gösterdiği bu durum umarım mümkün olur. Ama bir askeri müdahale olursa, Türkiye´nin ulusal çıkarları, bölgedeki istikrar ve müttefiklerimizle ilişkilerimizi değerlendirerek davranırız.
IRAK´TA HERŞEYİ BİZ YÖNLENDİREMEYİZ
Ekşi- Almanya ´BM kararı olmadan yapılacak müdahalede yer almayız´ dedi. Bu açıdan Türkiye´nin de uluslararası hukuka uygunluk araması gerekmez mi?
Kuşkusuz uluslararası hukuk çok önemli. Ama malesef uluslararası ilişkiler her zaman uluslararası hukuk içinde kalamıyor. İlişkileri yönlendiren başka unsurlar da oluyor. Bizim konumumuzdaki ülkeler tek başlarına bazı olayları yönlendirme imkanına sahip değil. Kendi tercih ve bekleyişlerimizin dışında gelişen durumlar için de hazırlıklı olmalıyız.
IRAK İÇİN MASA BAŞINDA HARİTA ÇİZİLEMEZ
Özkök- Türkiye´nin Milli Güvenlik Belgelerindeki Kuzey Irak politikasına göre, burada Kürt devleti savaş nedeni. Ayrıca Fener Patrikhanesinin ekümenik özelliği yok. Bu konulara nasıl bakıyorsunuz?
Milli Güvenlik Belgeleri üzerinde bizim Meclis dışı bir muhalefet partisi olarak görüş açıklamamız doğru olmaz. Bu devletin ilgili birimleriyle konuşarak yapılacak işlerdir. Bildiğim kadarıyla Kuzey Irak´la ilgili olan belge, sınırların korunmasıyla ilgilidir. Başka ülkelerin kaderleriyle ilgili kolayca mütalaa vermek, masa başında haritalar oluşturmak dönemi artık geride kaldı. Bu çağın anlayışı olamaz. Çevremizdeki ülkelerin parçalanmasına göz yummamızın, ulusal yararlarımızla bağdaşacağını sanmıyorum ben.
Ekşi- Musul, Atatürk´ün hazırladığı Misak-ı Milli sınırları içindeydi. Atatürk de sizin partinizin kurucusu, siz CHP olarak bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Atatürk´ün yurttaş barış dünyada barış anlayışı ile tam bir uyum içindeyiz CHP olarak biz. Bu politika, yayılmacı değildir.
ATATÜRK GEÇMİŞE ÇİZGİ ÇEKMİŞ
Atatürk´ün dış politikası o kadar çağdaş ki, o kadar ileri ki gerçekten. Hiç bu işgallerle, sınırlarla meşgul olmamış, geçmişe çekmiş çizgiyi kapatmış. Asıl mesele budur. Türkiye´yi lider ülke yapmamız lazım, bölgede önder ülke yapmamız lazım. Bakın bu seçim bildirgemizde genellikle böyle programlarda olmayan şey var. TİKA´yı biz bildirgeye aldık. Türkiye en kısa zamanda bu krizi aşar, ayakları üzerinde durur, duracak tabi, böyle gitmesi mümkün değil Türkiye´nin. Ne gerekiyorsa yapıp Türkiye´yi ayağa kaldıracağız. Öyle bir noktaya geldikten sonra bizim bölgede, ekonomik kalkınma, sosyal kalkınma konusunda öncü bir ülke olarak, yönlendirici olarak, ABD´nin bir zamanlar yaptığı gibi, TİKA´yı bizim de öyle bir kuruluş haline getirmemiz lazım, ciddi bir kaynağı oraya ayırmamız lazım. Bakın Orta Asya, Ortadoğu, Balkanlar, yani Makedonya´ya 50 milyon dolarla çok büyük katkı vermek mümkün.
Gürcistan´ından tutun bilmem nereye kadar. Bu yapmamız gereken bir şey. Türkiye orada bir kaç yüz milyon dolarla, bölgede hem Türkiye´nin ticari, ekonomik yararlarını da gözetir, karşı tarafın sorunlarına çözümüne yardımcı olan bir yaklaşımla çok ciddi işler yapabilir. Böyle toprak bekleyişinden çok, bölgede ekonomik, ticari ilişkileri canlandırmak gerekir.
SURÄ°YE-TÃœRKÄ°YE SINIRI KALKSA
Mesela şimdi düşünün Halep Gaziantep´e 2 saat karayoluyla, biz iki ayrı dünyayız, ama sınır kalksa bundan onlar da faydalanır, biz de faydalanırız. Birbirlerine gelsinler, gitsinler, alışverişlerini yapsınlar. Bu bölgenin güçlü istikrarlı ülkesiyiz, çevremizde böyle şeyleri düşünmeliyiz. Bu ilişkilerin geliştirilmesi onlara da, bize de fayda getirir, bunu sağlamanın yolunu bulmak lazım. Bir problemimiz vardı, o da aşıldı. Çağdaş bir adam da geldi. Maalesef buraya başbakanları geliyordu, ama bizim başbakanın sağlık nedeniyle o temas yapılamadı, yapmak lazım, o güveni vermek lazım. O rahatlamayla, Türkiye-Suriyesiyle, Balkan ülkeleriyle, Kafkas ülkeleriyle bu ilişkileri hızla açmalı. Hala Kafkasya ile özel karayolu bağlantısı yapılamadı. Hopa üzerinden Batum´a doğru planlanan yol. Parça parça ihaleleri yapılıyor hala bitmedi.
AVRUPA´DA SINIR KALMADI
Atatürk 1938´e kadar bize bir politika koydu. O dış politikayı hepimiz içtenlikle paylaşıyoruz. Yurtta Barış Cihanda Barış. Biz çağın ihtiyacını toprak genişlemesi, arazi ilhakı anlayışında görmüyoruz. Kısa bir süre önce Avusturya´ya Salzburg´a gittim toplantı için, oraya ulaşmak için önce uçakla Almanya´nın Münih kentine gitmemiz gerekiyordu. Oradan karayoluyla 1.5 saatte Avusturya´nın Salzburg kentine gittik. Giderken bir noktada Alman sınırından Avusturya topraklarına girdik. Ne araba durdu, ne pasaport soruldu, geçip girdik.
14 MİLYON İNSAN NEDEN ÖLDÜ
Böyle olunca aklıma İkinci Dünya Savaşında yaşananlar geldi. İkinci dünya savaşında Almanlar Avusturya´yı ilhak edebilmek için tanklarıyla, toplarıyla, askerleriyle bütün o yollarda işgal teşebbüsünde bulundular. İkinci Dünya Savaşında 14 milyon insan öldü. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın, para bir, asker bir, sınır diye birşey yok, çıkıyorsun, gidiyorsun. Paran varsa her şeyi yapıyorsun, ortak kurallar var, o kurallar içinde herkes istediği gibi yaşayabiliyor. Bir an için düşündüm 14 milyon insan niye öldü? Niye insanlık tarihinin en büyük acıları yaşandı. Yani toprak senin olacak benim olacak. Birbirine karşı olmak anlayışına dayalı bir dış politikayla iyi sonuçları kimse için çıkarmak mümkün değil, Almanlar için de olmadı. Böyle olacaktı da kardeşim ne gerek vardı bu kadar savaşa, o kadar acıya?