İbrahim Yetkin, bugün, İçkale Otel'de düzenlediği basın toplantısında, 2008 Hayvancılık Sektörü Raporunu açıkladı.
Geçen yıl kırmızı et üretiminin, 2006 yılına göre toplamda yüzde 31,54 oranında artarak 576 bin 841 tona ulaştığının altını çizen Yetkin, ancak 1990 yılında kayıt altında 560 bin ton et üretilirken, 18 yıl sonra yeniden bu rakama ancak ulaşabilmiş olmanın çok düşündürücü olduğunu ifade etti.
Kaçak et sorununa dikkat çeken Yetkin, “Türkiye'de et tüketiminin 1 milyon 200 bin ton civarında olduğu hesap edilmektedir. Türkiye'de tüketilen etin yüzde 25'inin kaçak olduğu düşünülürse, kayıt dışı üretimin 400 bin ton civarında olduğu hesaplanmaktadır” şeklinde konuştu.
-İSTANBUL'DA ETİN YÜZDE 60'I KONTROLSÜZ-Yetkin, İstanbul'daki et kesiminin yüzde 60'ının kontrolsüz olduğu, ruhsatlı mezbaha oranının yüzde 30'u geçmediğini öne sürerek, bu durumda kesilen etlerin yarıdan fazlasının denetim dışı kesildiği için imha edilmesi gerektiğini kaydetti.
Türkiye'de semt pazarları ile ilgili herhangi bir denetimin olmadığına dikkat çeken Yetkin, kaçak hayvan girişinin, ekonomiye ve hayvancılığa verdiği zararın dışında, insan ve hayvan sağlığı açısından da büyük bir risk oluşturduğunu, sık sık rastlanan şap, şarbon, tüberküloz, bruselloz gibi hastalıkların hayvan ve insan sağlığını tehdit ettiğini anlattı.
-HAYVANCILIKTAKİ KRİZ DÖNEMLERİ-Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hayvancılıkta sürekli denilebilecek bir gelişme sağlanmışken, 24 Ocak 1980 kararlarıyla başlayan dönemde hayvancılıktaki tablonun sürekli bir gerilemeye dönüştüğünü iddia eden Yetkin, bu dönemde hayvan ve hayvansal ürünler üretimine verilen teşviklere son verildiğini belirterek, “1980'lerin ortalarından itibaren uygulanan serbest pazar politikaları nedeniyle büyük bir ithal et furyası başlamıştır. Bunun sonucunda Türk hayvancılığı büyük bir darbe yemiştir” dedi.
Yetkin, şöyle devam etti:
“Hayvancılığımıza indirilen ikinci büyük darbe, Et ve Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) ve Yem Sanayi gibi tarımsal kuruluşların özelleştirilmesi olmuştur. 1952 yılında kurulan EBK, özelleştirildiği 1995 yılına gelindiğinde 29 kombinaya sahipti. Bu kombinalar gerek üreticinin yetiştirdiği hayvanların değerlendirilmesinde, gerekse hayvan hastalıklarının denetlenmesinde önemli bir işleve sahipti. Özelleştirme sonrasında bu kombinalardan 10'da 9'u kapatılmıştır. EBK şu anda et piyasasında yüzde 1 paya sahiptir.
EBK'nın tekrar hayata döndürülmesi elbette olumlu bir gelişmedir ama EBK'ya istisnai bir statü verilmediği için şu anda EBK istenilen güçte değildir. Şu anda kurumun en önemli sorunu pazarlama sorunudur, en azından EBK, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacını dahi karşılasa biraz soluk alması mümkün olabilecektir.
2001 krizi sırasında besicilere verilen kredi faizlerinin yüzde 200'lere ulaşması ise hayvancılığa vurulan üçüncü darbe olmuştur.
Hayvancılığın gerilemesinde rol oynayan bir diğer önemli etken de meraların hızla yok edilmesidir. 1940 yılında 44 milyon hektar olan çayır mera alanları 2000'li yıllarda 12 milyon hektara kadar düşmüştür.”
-BÜYÜKBAŞ ARTARKEN, KÜÇÜKBAŞ AZALDI-
“Büyükbaş hayvan sayısında artış, küçükbaş hayvanda azalma var” diyen Yetkin, bu duruma bağlı olarak, büyükbaş hayvan varlığı 1983-2005 yılları arasında 13 milyondan, 10,6 milyona düştüğünü kaydetti.
2006 yılında da yaklaşık aynı seviyede kalan büyükbaş hayvan sayısının, 2007 yılında TÜİK Hayvansal Üretim verilerine göre, göre yüzde 1,36 artarak, 11 milyon 121 bin 458 başa yükseldiğini kaydeden Yetkin, 1983-2005 yılları arasında koyun varlığının, 40 milyondan 31,5 milyona düştüğünü, 2006 yılında azalmaya devam eden koyun sayısının, 2007 yılında 25 milyon 475 bin 293 başa kadar gerilediğini anlattı.
Yetkin, toplam küçükbaş hayvan sayısının ise 2007 yılında, yüzde 1,55 azalışla 31 milyon 761 bin 651 olduğunu, koyun varlığındaki azalmanın ekonomiye maliyetinin 3 milyar
dolar civarında tahmin edildiğini kaydetti.
İbrahim Yetkin, “Büyükbaş hayvan sayısındaki artışta 2001 krizi sonrasında dibe vurmuş olan hayvancılığa verilen desteklerdeki artış rol oynadı. Hayvancılık desteklemelerinde son beş yılda yaklaşık 17 kat artış gerçekleşirken destek rakamı 1 milyar 250 milyon YTL oldu” şeklinde konuştu.
-SÜTTE VERİM ARTIYOR, ANCAK ÜÇTE BİRİ KAYIT ALTINDA-
Sütte verimin arttığına dikkat çeken Yetkin, ancak sütün yalnızca üçte birinin kayıt altında olduğunu vurguladı.
Yetkin, sütteki durumla ilgili olarak şu tespitlere yer verdi:
“Süt üretimi, 2007 yılında bir önceki yıla göre yüzde 3,16 artarak 12 milyon 329 bin 789 ton olarak gerçekleşti. Bu miktarın yüzde 91,48'i inek sütünden, yüzde 6,35'i koyun sütünden, yüzde 1,93'ü keçi sütünden, yüzde 0,25'i ise manda sütünden oluşuyor.
Daha verimli üretim yapıldığı için hayvan sayısında azalmaya rağmen üretim 12 milyon tonun üzerine çıktı. Bu da ülkemizde ortalama süt veriminin arttığını gösteriyor. Ancak hayvancılığı gelişmiş ülkelerde üretilen sütün yüzde 90-95'i modern tesislerde işlenirken, Türkiye'de üretilen sütün yaklaşık yüzde 13'ü modern fabrikalarda, yüzde 47'si büyük işletme ve mandıralarda değerlendiriyor. Geri kalan yüzde 40'lık bölüm ise 'sokak sütü' olarak değerlendiriliyor.
Sütün üreticiden çıkış fiyatı ortalama 500 YKr iken satış fiyatı 1 YTL ile 2 YTL arasında değişen fiyatlarla tüketiyor. Yüzde 100'ü bulan bu farklar normal ticari karların çok ötesinde. Süt fiyatlarında özellikle dikkati çeken aracı karı yüksekliğinin en büyük nedeni geçtiğimiz dönemde SEK'in özelleştirilmesidir.”
-BEYAZ ETTE SORUN YEM-Beyaz et sektörünün, kuş gribinden sonra, yem maliyetlerindeki artış çok olumsuz etkilendiğini belirten Yetkin, 1990 yılında 217 bin ton olan piliç üretiminin, 2007 yılında 1 milyon tonu geçtiğini kaydetti.
Beyaz ette, maliyetin yüzde 70'ini yemin, yemin yüzde 55'ini ise mısırın oluşturduğuna dikkat çeken Yetkin, Türkiye'nin mısır üretiminde ise devamlı açık verdiğinin altını çizdi.
Yetkin, tavuk yumurtası üretiminin ise geçen yıl yüzde 8,16'lık bir artış gösterdiğini ve yaklaşık 12,7 milyar adet olduğunu kaydetti.
İbrahim Yetkin, Türkiye'de hayvancılığın gelişmesinin önündeki en büyük engelin yem sorunu olduğunu, girdi maliyetlerinin yüzde 70'ini yemin oluşturduğunu da ifade etti.
-KIRMIZI ET VE CANLI HAYVAN KAÇAKÇILIĞI-
İbrahim Yetkin, Türkiye'nin, halen et tüketimini karşılayabilecek düzeyde üretimi gerçekleştirmesine karşın, Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) verilerine göre, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 2015 yılında 170 bin ton civarında bir et açığının oluşacağına dikkat çekti.
Yetkin, kırmızı et sektörüne ilişkin olarak şöyle konuştu:
“Türkiye'de üretici kırmızı etin kilogramını 8 YTL civarında satıyor. Buna karşılık etin ortalama satış fiyatı 14 YTL civarında.
Canlı hayvan kaçakçılığında, genellikle İran ve Irak sınırlarında yer alan Şemdinli, Yüksekova, Başkale gibi merkezler kullanılmaktadır. Bu bölgelerdeki otorite boşluğu ya da göz yumma nedeniyle, kaçakçılar tarafından İran, Afganistan, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerden toplanılan sığır ve koyunlar ülkemize sınırdan sokulmaktadır. Bu hayvanlar ya o bölgede kesilmekte ya da canlı olarak 'kaçak' sevk edilmektedir.
Bazen de, bu hayvanlara menşe şahadetnamesi ve sağlık belgesi temin edilerek 'aklandıktan' sonra, yasal yollardan bölge dışına çıkarılarak tüm ülkeye gönderilmektedir.
Kaçak hayvan ticareti için özellikle ucuz olması nedeniyle hasta ya da terk edilmiş hayvanlar tercih edilmektedir. Ucuz et, kaçağın göstergesi besicilere göre, kaçağın en büyük göstergesi piyasadaki ucuz etler. Et üreticinin elinden 8 YTL civarında çıkıyor. Mezbahalardaki karkas etin fiyatına işletme giderleri, vergiler eklendiği ve ortalama kâr oranı hesap edildiği zaman 12 YTL civarında bir fiyat çıkıyor. Oysa piyasada bu fiyatın altında et satılabiliyor. Dünya fiyatlarının 2,5-3 dolar olduğu düşünülürse, Türkiye'de 14 YTL olan ortalama satış fiyatı kaçakçılığı teşvik eden unsurların başında geliyor.”
İbrahim Yetkin, canlı hayvan kaçakçılığını önlemek için Doğu'daki hayvanlara küpe takılması uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğini, bu küpelerin, kaçakçılığı yasal hale getirdiğini ve 3 milyar YTL'lik bir kaynak kaybına sebep olduğunu vurguladı.
Yetkin, Gümrük Birliği'nin de hayvancılığı tehdit ettiğini belirterek, Türkiye'nin AB üyeliği gerçekleşmeden Gümrük Birliği'ne girmesi ve gıda ürünlerinin bu anlaşma kapsamına alınmasının Türk hayvancılığına darbe vuran bir diğer gelişme olduğunu ifade etti.