A.A
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2007 00:00
Resmi rakamlara göre, Türkiye'deki 56 genelevde yaklaşık 3 bin kadının çalıştığı, 12 bin tescil edilmeyen “seks işçisi” bulunduğu kaydedildi. Hazırlanan raporda 85 bin kadının da yasa dışı yollardan çalıştığı ifade edildi.
Türkiye'deki 56 genelevde yaklaşık 3 bin kadının çalıştığı, 12 bin tescil edilmeyen “seks işçisi” bulunduğu ve 85 bin kişinin de yasa dışı yollardan çalıştığı ifade edildi.
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından yaptırılan ”Bilgilendirme Dosyası-7 - Seks Ticareti” konulu çalışmanın sonuçları, Swissotel'de düzenlenen toplantıda açıklandı.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esin Küntay, burada yaptığı konuşmada, dünya genelinde “fuhuş” olarak bilinen olayın “seks işçiliği” veya “seks ticareti” şeklinde tanımlanmaya başlandığına işaret ederek, “(Seks işçiliği) tanımında, yapılan işi normalleştirme gibi bir tehlike görüyorum” dedi.
Prof. Dr. Küntay, bu tanım yapılırken sömürü, şiddet ve çocukların istismarı gibi konuların göz ardı edildiğini belirterek, kadının veya erkeğin nesnelleştirilerek cinselliğin arz ve talep dengesinde pazara sunumunun söz konusu olduğunu anlattı.
Konunun insan hakları açısından ele alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Küntay, “Cinsel, duygusal ve fiziksel sömürü yapılıyor. Seks işçiliğinde kullanılan çocuklarla ilgili yaptığım araştırmada bana, 'hocam ne yapıyorsunuz, bunlar artık adam olmaz' gibi laflar edildi. Burada ataerkil toplum yapısının izlerini görüyoruz. Konu, insan hakları ve kadının kendi bedeni üzerinde hak sahibi olmasıyla ilgilidir” diye konuştu.
“TARİHİN EN ESKİ MESLEĞİ”
İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Sağlık ve Eğitim Koordinatörü Dr. Muhtar Çokar da “seks işçiliği”nin, “tarihin en eski mesleği” olarak nitelendirildiğini ifade ederek, tarih öncesi toplumlarda, bereketin sembolü olarak “tapınak fahişeleri”nin kullanıldığını, bunun Sümerler'e “İnanna”, Babiller'e “İştar”, Yunanlar'a “Afrodit” ve Romalılar'a da “Venüs” olarak geçtiğini aktardı.
Çokar, Ortaçağ Avrupası'nda fuhuşun kilise tarafından “yararlı bir günah” olarak görüldüğünü ve Osmanlılar'da yasak olmasına rağmen gizli yollarla yapıldığını ifade etti.
Cumhuriyet döneminde ise bu alanda çeşitli yasal düzenlemeler yapıldığını kaydeden Çokar, 1961'de yapılan bir düzenleme ile genelevlerin yasal bir kimliğe kavuşturulduğunu ve buraların kontrol edilerek çalışmasına izin verildiğini, bu uygulamanın halen devam ettiğini kaydetti.
Çokar, “Türkiye, dünyada çok az sayıda kalmış bir genelev sistemini temsil ediyor. Birçok ülke insan hakları gibi gerekçelerle buraları kapattı. Türkiye'deki sistemin olumlu ve olumsuz yönleri var. Fuhuşla Mücadele Komisyonu'nun son dönemde ruhsat ve tescil vermemesi nedeniyle sayıları çok azaldı. Türkiye genelinde kayıtlı genel kadın sayısı 2-3 bine, İstanbul'da da 126'ya düşmüş durumda” dedi.
İşin kayıt ve kontrol altında yapılmasının daha olumlu olduğunu anlatan Çokar, aksi durumda yer altına indiğini ve yasa dışı yollarla yapılmaya devam edildiğini, bunun da sağlık ve güvenlik açısından birçok sakıncayı beraberinde getirdiğini söyledi.
DOSYADAKİ TESPİTLER
CETAD'ın yürüttüğü proje kapsamında yapılan araştırma sonuçlarına ilişkin hazırlanan “Seks Ticareti” dosyasında, Türkiye'de 100 bin civarında “seks işçisi” bulunduğu, 56 genelevde yaklaşık 3 bin kadının çalıştığı, tescil edilmeyenlerin sayısının 12 bin olduğu ve yaklaşık 85 bin kişinin de yasa dışı yollardan çalıştığı belirtildi.
“Seks işçisi etiketlenmemeli, soyutlanmamalı, şiddete maruz bırakılmamalı” denilen ve bunların bütün insan hakları ile iş yasalarından yararlanmaları gerektiğine değinilen dosyada, iyi organize olmuş suç örgütlerince yapılan ”insan ticareti”nin özellikle kadın göçmenler için tehdit olduğu, Türkiye'de bu şekilde kullanıldığı tespit edilen 246 kişinin geçen yıl ülkelerine geri gönderildiği kaydedildi.
Dosyada, çocukların “seks işçiliğinin karanlık yüzü” olduğu ifade edilerek, şu tespitlere yer verildi:
“Dünyada çocuk seks işçiliği tırmanıyor. Uzmanlar, bir insanlık suçu olan çocuk cinsel istismarının iki yüzlü bir tutum takınılarak yeterince sorgulanmadığına dikkat çekiyor. Çocukluk dönemi, bireyin kişiliğinin gelişim sürecindeki en kırılgan ve sömürüye en açık dönemidir.
Yapılan araştırmalara göre, ticari seks mağduru çocukların yüzde 77'sinin aile yapıları çeşitli nedenlerle kopuk. Yüzde 23'ü ise anne babasıyla birlikte yaşamasına karşın, aile içinde tartışma ve şiddet olaylarının varlığı dikkat çekiyor. Evden kaçarak sokaklarda yaşamaya başlayan çocuk, çeşitli risklere açık, risklerin en tehlikelisi ise cinsel sömürülme olasılığıdır.”