Güncelleme Tarihi:
Harvard Üniversitesi Kennedy School of Economist’in öğretim üyelerinden akademist Doni Rodrik, Perşembe günü gazetelerini göz altına alan Türkiye’nin demokrasinin Ortadoğu için bir model teşkil etmekten çok, Rusya benzeri baskıcı bir sisteme doğru yol aldığını belirten bir yazı kaleme aldı.
Dünya gündeminin nabzı Planet'te atıyor
Türkiye Ortadoğu’da görülebilecek nadir başarı hikayelerinden biri: Müslüman nüfusu çoğunlukta olan modern, laik bir devlet. Dünya, Arap ülkelerindeki karmaşa için Türkiye’nin muhtemel bir model olduğunu değerlendirirken, Ankara’nın demokrasi vaadi ülke tarihinin ve mevcut liderlerinin politik mekanizmalarının ağırlığı altında eziliyor.
Gerilemenin işaretleri oldukça fazla. Perşembe günü, polis yeni bir dalga başlatarak 10 gazeteci ve yazarı gözaltına aldı. Geçtiğimiz ay, adli sistem ve polisin kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran bir internet sitesinde çalışan gazeteciler de tutuklandı.
TEZGAH SENARYOLAR
Türkiye’ye kısa bir süre önce yaptığım gezide, hükümetle ilişkisi iyi olan gazetecilerle konuştuğumda, birçoğunun tehditlerden şikayet etmesi beni şaşkınlığa uğratmıştı. Büyük, günlük bağımsız gazetelerde sansür uygulanması standart bir uygulama haline geldi. Gazetecilerin en büyük korkusu ise “Sıradaki ben olabilirim.”
Bütün bu olan bitenin temelinde, hükümetin desteğini güçlendirmek ve muhalefeti daha etkisiz hale getirme çabası var. Bu kapsamda, özellikle “Ergenekon terör örgütü” etrafında beliren bir dizi politik-askeri dava kullanılıyor. Savcıların, askeri yetkililerden gazetecilere, hukukçulara ve hatta İstanbul eski valisine kadar bir araya gelmesi zor figürleri birbirine bağladığı tuhaf planlar tezgâhladıkları görülüyor. Bu insanların, hükümeti devirmeyi amaçladığı iddia edilen bir planın içinde yer aldığı öne sürülüyor.
Geçen ay tutuklanan gazetecilerle, Perşembe günü gözaltına alınan meslektaşları, bu planın basın kanadını oluşturmak gerekçesiyle suçlanıyor.
PLAN YAPIYOR, ARKALARINDA BIRAKIYORLAR
Bu davaların birçoğu, sağduyunun tamamen ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Davalar, bazen birbirini bile tanımayan insanları, başarısız komplo girişimleri tasarlayan gruplar olarak gösteriyor. Bu insanlar parlak planlarını gerçekleştirememiş olsa da, hazırladıkları detaylı planları arkalarında bırakmayı başarıyor. Vatanseverlikle yola çıkan isimsiz muhbirler ise bu kişileri ifşa ediyor. Savunmacıların karşısına konulan delil, genelde bir kağıt kadar ince oluyor.
Bu gelişmelerin son noktası, Balyoz olarak bilinen dava olarak gösterilebilir. Davada, 195 subay, 2003 yılında darbe girişimi planlamakla suçlanıyor. Darbe hazırlıklarını içerdiği öne sürülen dijital belgeler, tezgah olduklarını ortaya koyan çok büyük kronolojik hatalar içeriyor. Savcılar ise bu tür tutarsızlıkları görmezden geldi.
Bu tiyatro, onlarca yıl askeriyenin ve laik düzenin aşırı tutucuları tarafından maruz kaldığı kötü muameleyle yaralanan bir toplumda iyi sahneleniyor. Geçmişte üç darbe yapan ordu, Türkiye politikasındaki temek kuralları güçlendirmek için de çok kez müdahalede bulundu. Bugün süren davalarda savunucuların suçlandığı deliller, askerlerin AK Parti karşıtı görüşlere sahip olmaktan başka bir suçu olmadığını gösteriyor.
ERDOĞAN’IN ÖNÜNDEKİ SEÇENEK
Erdoğan’ın önünde bir seçenek vardı. 2010’da anayasal değişikliği öngören bir referandum kazanmış olarak, demokratik güvenceleri tekrar inşa edebilir ve hukukun üstünlüğünde daha sıkı bir konum elde edebilirdi. Ama aksine, 100’den fazla subay, olasılık dışı görünen Balyoz darbesi planıyla tutuklandı. Diğer yandan geçmişteki darbeler hala yasal bir denetime tabi tutulmadı.
Türkiye, İslam devleti olmak üzere değil. Ancak mevcut gidişatıyla, basın ve mahkemelerin giderek daha fazla politik yönlendirmenin aracı haline geldiği Türkiye, Ortadoğu’nun Rusya’sı olmak üzere. Yakın zaman önce ordunun egemenliğinden çıkan Türkiye, farklı, sivil türden otoritenin örtülü tehdidi altında.
Eğer Türkiye, Ortadoğu’nun olası demokratik işareti haline gelecekse, geçmişle intikam politikalarıyla değil, hukukun üstünlüğünün titizlikle uygulayarak yüzleşmeli. Bu, Arap sokaklarındaki protestocularında akıllarına sokması gereken bir ders.
*Bu yazı, "A sledgehammer blow to Turkish democracy" başlıklı haberden derlenmiştir.
Planet'i Facebook'ta takip etmek için:
http://www.facebook.com/#!/HurriyetPlanet
Planet'i Twitter'da takip etmek için:
http://twitter.com/HurriyetPlanet