Güncelleme Tarihi:
Davutoğlu, Conrad Otel'de Ürdün Dışişleri Bakanı Nasır Cude ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Cude ile bölgedeki gelişmeleri konuştuklarını ve özellikle Suriye konusunu ele aldıklarını söyledi.
Son 4-5 gün içinde Cude ile 2-3 kez telefonla konuştuklarını, bugün de son gelişmeleri gözden geçirdiklerini ifade eden Davutoğlu, Suriye ve Ürdün'ün komşu ülkeler olduğunu, ortak çıkarları bulunduğunu ve geçmişte ortak projeleri olduğunu dile getirdi.
Türkiye, Ürdün, Suriye ve Lübnan ile sene başında dörtlü mekanizma kurma gayreti içinde olduklarını ve hala bu hedefin gerçekleşeceğine inandıklarını belirten Davutoğlu, bölgenin istikrar ve kalkınmasını birlikte gerçekleştirilebileceğine mutlak anlamda inandıklarını ifade ederek şunları kaydetti:
“Suriye'nin, halkın taleplerini karşılayan bir süreçle istikrara kavuşması hem Türkiye, hem de Ürdün'ün dileği ve ortak talebidir. Bunun olabilmesi için her şeyden önce akan kanın durması lazım. Operasyonların derhal tüm şehirlerde durması lazım. Askerlerin bu şehirlerden çekilerek hayatın normale dönmesi lazım. Taleplerin barışçıl yollarla gündeme getirilmesi ve mutlaka bu taleplerin siyasal değişimi gözetecek şekilde hayata geçirilmesi lazım. Biz bu konudaki kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Türkiye olarak her zaman Suriye ile Suriye halkı ile ilgilendik. Suriye halkının haklı taleplerinin yanındayız, destekçisiyiz.
Suriye'nin barışçıl bir dönüşüm geçirmesi durumunda, çok güçlü dost ve komşu bir ülke olarak bölge istikrarına büyük katkıda bulunacağına inanıyoruz ama tüm bunların olabilmesi için reformların da hayata geçirilmesi için akan kanın durması lazım. Operasyonların durması lazım. Birçok şehirde ramazan ayında yaşanan bu acıların sona erdirilmesi lazım. Bu konuda en önemli katkıda bulunacak hususlardan birisi bölgesel bir ortak tutumun şekillenmesidir. Bu konuda bölgesel bir duyarlılık oluşturulması konusunda Türkiye ve Ürdün'ün yapabileceği çok önemli ortak çabalar var. Çünkü her ikisi de Suriye'nin doğrudan komşusu. Biz bunları bugün detaylı olarak ele aldık.”
Davutoğlu, bütün bu konuları Nasır Cude ile görüştüklerini, bundan sonra da sık bir şekilde görüşmeye devam edeceklerini belirterek, “İstişarelerimiz artarak devam edecek ve bölgesel tutum konusunda mesafe almaya çalışacağız” dedi.
TAMPON BÖLGE TARTIŞMASI
Türkiye'nin Suriye konusunda bundan sonraki adımının ne olacağı ve sınırda bir tampon bölge ihtimali olup olmadığı sorulan Davutoğlu, Türkiye'nin dış politika ilkelerine işaret ederek, bunun da komşu ülkelerle Türkiye'nin sınırları konusunda, komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı olduğunu söyledi.
Tampon bölge ile ilgili tartışmaların kamuoyunda ve uluslararası basında yer aldığını ifade eden Davutoğlu, 900 kilometreyi aşkın bir sınırdan bahsedildiğini dile getirdi.
Davutoğlu, “Şu anda bu anlamda (tampon bölge) bir gelişmeden bahsedemeyiz” dedi.
Daha önce de ifade ettiği bir konuyu hatırlattığını kaydeden Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Biz yan yana yaşayan komşu ahşap evler gibiyiz. Herhangi bir yerde çıkması muhtemel bir yangının o evle sınırlı kalması mümkün olmuyor. Çevredeki diğer evlere de mutlaka tesir ediyor. Dolayısıyla Suriye'deki herhangi bir gelişmenin Türkiye'yi ilgilendirmeyeceğini düşünmek bu coğrafyayı bilmemek anlamına gelir. Ya da Ürdün'ü ilgilendirmeyeceğini düşünmek, bilmemek anlamına gelir.
Türkiye ekonomik kalkınmasıyla, demokrasisiyle dünyanın şu anda istikrar adalarından birini oluşturuyor. Biz bu istikrarı bozacak her türlü gelişmeye karşı tabii kendi çıkarlarımızı korumak adına politikalar geliştiririz. Ayrıca Suriye halkı da bizim dost ve kardeş bir halkımızdır. Onların gelecekleriyle ilgilenmekten daha doğal bir şey olamaz. Bunun için her türlü diplomatik yolu kullanıyoruz.”
Son Suriye ziyaretinde 6,5 saat bu konuları Suriye lideri Esad ile konuştuğunu da ifade eden Davutoğlu, Suriye'deki diğer kesimlerle de görüştüklerini söyledi.
Davutoğlu, “Suriye'nin geleceğinin parlak olması için her şeyi yapıyoruz ama bunun için her şeyden önce saldırıların durması lazım, operasyonların durması lazım. Suriye'deki kardeşlerimizin sükunetle düşünebilir hale gelmesi lazım. Mübarek ramazan ayında dahi bu operasyonlar sürerse ve çok ciddi can kayıpları yaşanırsa buna da Türkiye'nin sessiz kalması mümkün değil” diye konuştu.
Türkiye'nin atacağımız adımları, muhtemel gelişmeler üzerinden atacağı adımları başta bölge ülkeleri olmak üzere uluslararası toplumla istişare edeceğini de anlatan Davutoğlu, dün BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun ile bu konuda çok kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdiğini de kaydetti.
Bu meselenin sadece Türkiye'nin meselesi olmadığını ifade eden Davutoğlu, “Eğer bölgesel bir sorun haline dönüşürse bütün bu etrafımızdaki gelişmeler, tabii ki Türkiye bunlara kayıtsız kalamaz” dedi.
KILIÇDAROĞLU'NA YANIT
Davutoğlu, bir gazetecinin “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dış politika konularında kendilerinin bilgilendirilmediğini ifade ediyor. Ne söyleyeceksiniz?” sorusu üzerine de şunları dile getirdi:
“Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir gazeteye verdiği demeci ben de okudum. Bir kere şu konuda haksızlık edildiğini düşünüyorum. Hükümetimiz her aşamada dış politika konusunda muhalefet partilerimizi ve meclisimizi bilgilendirmeyi bir ilke haline getirmiştir. Parlamenter sistem içerisinde dış politikamızın nihai meşruiyet kaynağı meclisimizdir ve her vesile ile bilgilendirdik. Bunu kendileri ve daha önceki genel başkan sayın Baykal çok iyi bilirler.”
Kendi bakanlığı döneminde de bu geleneğin sürdüğünü ifade eden Davutoğlu, Kafkasya, Ortadoğu, Kıbrıs ve Libya'daki gelişmeler konusunda da bizzat giderek bilgi sunduğunu hatırlattı.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben Suriye'de Türkiye'nin de geleceğini de ilgilendiren, bölgenin geleceğini de ilgilendiren çok uzun bir gelişme gerçekleştirirken, benim oraya bir taşeron olarak gittiğimi iddia etmek suretiyle benim misyonumu gölgeye düşüren bir açıklama yapmak ana muhalefet partisinin sorumluluk anlayışına yakışır mı? Ben sayın Başbakanımızla da istişare ederek bütün muhalefet liderlerini bilgilendirmek niyetiyle geri döndüm. Eğer Türkiye Cumhuriyeti gibi güçlü devlet geleneğine sahip olan bir ülkenin dışişleri bakanına taşeron muamelesi yaparsanız görüşmeler daha sürerken bu her şeyden önce hem o misyonu sabote etmek anlamına gelir, hem de küçük siyasi hesaplar adına Türkiye'nin ali menfaatlerini riske atmak anlamına gelir.”
"BİR TAŞERONLA KONUŞACAK NE OLABİLİR"
Geri döndüğünde havaalanında aldığı ilk haberin Kılıçdaroğlu'nun “taşeron” ifadesi olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Bir taşeronla konuşacak ne olabilir?” dedi.
Bunlara rağmen sükunetle bu meseleyi kamuoyuyla paylaşmaya çalıştıklarını dile getiren Davutoğlu, şunları söyledi:
“Yine de paylaşırız ama her şeyden önce bu siyasi kültürün yerleşmesi lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı kendi milleti adına konuşur ve başka hiçbir güç adına konuşmaz. Bunu her şeyden önce idrak etmek gerekir. Eğer başkaları bizimle istişare ediyorlarsa da bunu Türkiye'nin gücü olarak görmek gerekir. Dolayısıyla bu ithamı aldıktan sonra benim gidip de bilgilendirmemin beklenmesi... O zaman öncelikle özür dilesinler, taşeron ifadesinden vazgeçsinler. O zaman benim söyleyecek sözüm var demektir. Ben taşeronsam, bizim hükümetimiz böyle bir rol üstleniyorsa o zaman söyleyecek sözümüz yok. Sözü olanı dinlesinler.”
Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahceli'nin de 2 randevu taleplerini reddettiğini kaydederek, “Şimdi tekrar ret etmeyeceğinin garantisi yok ki, ben gidip bilgi vereyim desem” dedi.
BDP'nin de daha Meclis'te yemin etmediğini ifade eden Davutoğlu, “Daha meclisimize saygı gösterip yemin etmemiş bir siyasi topluluğu muhatap almamız doğru olabilir mi?” diye konuştu.
Davutoğlu, kendilerinin en baştan itibaren parlamenter sistemin bütün kurallarına riayet ettiklerini belirterek, “Her aşamada bilgilendirdik. Yine bilgilendiririz bu kaçınmak anlamında değil ama her şeyden önce bilgilendireceğimiz muhataplarımızdan da bu işin ciddiyetinin farkında olmalarını bekleriz” dedi.
ÜRDÜNLÜ BAKAN TAZİYELERİNİ SUNDU
Toplantıda konuşan Ürdün Dışişleri Bakanı Cude ise öncelikle Hakkari'deki terörist saldırıya dikkati çekerek, kaybedilen canlar için taziyelerini sunduğunu ifade etti.
Kral Abdullah'ın liderliğindeki Ürdün'ün, teröre ve terörizme karşı duran bir ülke olduğunu dile getiren Cude, failleri kim olursa olsun bu tür saldırılara karşı olduklarını söyledi.
Cude, Ürdün Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında çok özel bir tarihi geçmiş var olduğunu ve ilişkileri önemsediklerini belirterek, şunları dile getirdi:
“Bugünkü görüşmelerde ilişkilerimizi daha nasıl ileri taşıyacağımızı ele aldık. Ayrıca bu bölgede karşılaştığımız konuları ele aldık. Bunların en önemlilerinden biri Suriye'deki olaylar. Suriye ile ilgili görüşmelerimizde, burada artmakta olan şiddetten bahsettik. Bu hem Türkiye'yi, hem Ürdün'ü çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye kuzey, Ürdün ise güney komşusu olarak Suriye ile yakından ilgileniyor. Suriye bizim için çok önemli. Suriye'de artan şiddetin acilen, ivedi olarak durdurulması ve reformlara geçilmesi gerekiyor. Diyalog mantığının hakim olması gerekiyor. Şiddet mantığının değil, diyalog mantığının yeniden vuku bulması gerekiyor.”
Suriye'de şiddetin hala devam etmesinin kendilerini endişelendirdiğini de ifade eden Cude, şiddetin Suriyeliler için bitirilmesi ve ne tür bir model, ne tür bir gelecek istediğini de Suriye halkının kendisi belirlemesi gerektiğini anlattı.
Suriye'de her türlü askeri operasyonun durdurulması gerektiğine inandıklarını da kaydeden Cude, “Kan akmasının durması gerekiyor” dedi.
Cude, Suriye'ye ilişkin asıl amaçlarının ülkeye huzurun gelmesi, şiddet ve kanın durması olduğunu da belirtti.