Güncelleme Tarihi:
İsrailli ve Türk yetkililer ve analistler arasındaki tartışmalarda, iki ülke arasında olumlu, işleyen bir ilişkinin sürdürülmesi gerektiği düşüncesi ortaya çıkıyor. Tel Aviv ve Ankara hükümetleri birbirlerinden bağımsız bir şekilde Ortadoğu’yu yutan karmaşayı değerlendirirken, bölgede sadece iki ülkenin işleyen demokrasi, istikrarlı yönetim, önemli güvenlik organı ve güçlü ekonomilere sahip olduğunu görüyor. Maalesef, bunlar Türkiye ve İsrail’in paylaştığı tek özellikler değil.
Her iki ülke de, ikili ilişkiler söz konusu olduğunda, kendilerine özgü yönü belirsiz politik söylemleri ve duruşları nedeniyle zarar görüyor.
Mayıs 2010’da yaşanan Gazze filosu baskını, gerilemekte olan ilişkileri iyice yerin dibine soktu. Diğer yandan, iki ülkenin bölgelerinde verdikleri ortak mücadeleler, hızla evrim geçiren Ortadoğu’da İsrail-Türkiye ilişkilerini yeniden şekillendirebilir.
GERGİNLİK ORTADAN KALKIYOR
Gazze filosu baskınını soruşturmanın tersine, İsrail ve Türkiye’nin baskın hakkında yayımladığı araştırma raporları, her iki tarafın yerleşmiş konumlarını daha da güçlendirdi. Birbiriyle çatışan raporların yayımlanması, İsrail'in Aralık ayında boğuştuğu Karmel Dağı yangınında Türkiye’nin gönderdiği yardımı etkisiz kıldı. Bu yüzden Türkiye-İsrail gerginliğinde ilerleme sağlanamadı.
Ancak bu durum değişiyor olabilir mi? Geçen ay, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), İsrail-Türkiye ilişkileri üzerine bir panel düzenledi. Panelden bir süre önce, Türkiye’nin Tel Aviv eski Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u “alçak koltukta” oturtan İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon, tavrını değiştirmeye başladı. Ayalon, Brüksel’deki Avrupa Politika Merkezi’nd yaptığı konuşmada, İsrail ve Türkiye’nin birbirlerini suçlamayı bırakıp, ilişkilerini güçlendirmeleri gerektiğini belirtti.
İki ülke de sadece diplomatik alanda yaptıkları hataları fark etmeye başlamıyor. Öne çıkan diğer önemli unsurlar, ilişkileri geliştirme vaktinin geldiğine işaret ediyor. İsrail ve Türkiye arasındaki ticaret, kötüleşen siyasi ilişkilerden etkilenmemiş görünüyor. Ancak süregelen gerilim yüzünden yatırım yapmak zorlaşıyor. Bölge ülkelerinde ekonomik belirsizlik yayılırken, daha güçlü ekonomik ilişkiler için adım atmak iki ülke adına ihtiyatlı olur.
TÜRKİYE TAVRINI DEĞİŞTİRİYOR
Yaklaşan seçimlere rağmen, Erdoğan’ın İsrail hakkında eleştirilerde bulunmaması, bir şeyler ifade ediyor. Dahası, Türkiye seçimlerin ardından dış politikadaki seçenekleri elinde bulundurması gerektiğini fark ediyor. Bu seçenekler arasında, İsrail-Türkiye ilişkilerini geliştirmek de var.
İsrailli meslektaşlarıyla geçmişe dayanan ilişkileri bulunan Türk diplomatlar, Türkiye’nin Ortadoğu ve ötesinde nüfuzunu artırabilmesi için, Tel Aviv’le olan bağlarını güçlendirmesi gerektiğini biliyor.
BÜTÜNLEŞME KARŞITLARI GİDİYOR
Ankara’yı en sert dille eleştiren isimlerden biri olan ulusal güvenlik danışmanı Uzi Arad’ın görevini bırakması, Netanyahu’nun kulağına giden eleştirilerin seviyesini azalttı. Türkiye ile yakınlaşmaya karşı çıkan Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ise hakkındaki yolsuzluk suçlamalarından dolayı güç kaybetmiş durumda. Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde düzenlenen ve Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinin kınanması sonucu çıkan oylamanın ardından, İsrail uluslararası kamuoyunda duruşunu güçlendirme ihtiyacı duyuyor.
Son olarak, ilişkileri güçlendirmek için gereken en önemli unsur işliyor: Zaman akıp geçtikçe, şiddetli filo baskını sonrası ortaya çıkan öfke bile yatıştı. Bölgesel karmaşanın bağlamı ve her iki tarafın artan duyarlılığı altında, iki ülke de geriye değil, ileriye bakması gerektiğini anlamalı.
Ne İsrail ne de Türkiye, karşı tarafın taleplerine teslim olmuş gibi görünecekleri imtiyazlar vermek istemiyor. Bu yüzden, BM’nin Mavi Marmara baskını hakkında kendi raporunu yayımlayacağı günlerde, iki ülke imtiyazlara değil ancak ilişkileri ileriye götürecek yeni anlayışlara odaklanmalı.
Mısır’ın eski lideri Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle, birçok analist Türkiye’yi Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek model olarak görmeye başladı. Ancak Türkiye bir modelin ötesine geçerek, Ortadoğu halkı için öğrenilecek önemli dersler sağlamalı. Bu dersler, Arap dünyasını yeniden şekillendirmek için zor bir süreç olsa da demokrasinin İslam ile denge kurabilmesi ve nihayetinde ekonomik zenginlikle Ortadoğu halkı için yeniden güven sağlayabilecek olması.
İsrail için, vermesi gereken ders Türkiye’ninki kadar açık: Zamanla daha çok Türkiye’ye benzeyecek bir bölgede, barış yapma zamanı geldi.