Türkiye üçlemesi düşünüyorum

Güncelleme Tarihi:

Türkiye üçlemesi düşünüyorum
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 1998 00:00

Haberin Devamı

Rio'dan Paris'e kadar gösterildiği bütün ülkelerde sinema salonlarına sığmayan ‘‘Hamam’’ın 22 yıldır İtalya'da yaşayan yönetmeni Ferzan Özpetek'ten yeni bir film: ‘‘Harem Suare’’. Ferzan Özpetek kasımda motor diyecek filmini 1999 Cannes Film Festivali'ne yetiştirmeye çalışıyor. Görüştüğümüz Özpetek, durmadan çalan cep telefonuna rağmen yeni filmini büyük bir heyecanla anlattı. Ben dinlerken çok heyecenlandım, umarım seyrederken de heyecanlanırız. Aklınızda bulunsun, günün birinde Ferzan Özpetek'i film setinde ziyaret ederseniz sakın mor giyinmeyin. Mor sette uğrusuzluk getirirmiş, beni uyardı da...

‘‘Harem Suare’’ kaç yıllık bir proje?

- İki yıllık. Bir yıldır da yoğun okumalar ve araştırmalar yapıyorum. Haremdeki kadınlarla yapılan otuz yıl önceden kalma röportajları okudum. Bu konuyla ilgilenen bir sürü insanla görüştüm.

‘‘Hamam’’dan ‘‘Harem’’e yumuşak bir geçiş mi yaptınız?

- Tabii, mesela Hamam'ın filmde hiç gözükmeyen kahramanlarından teyze ‘‘Harem’’de de olacak. ‘‘Hamam’’ın başındaki dönem ‘‘Harem’’in sonuna doğru uzanıyor.

Hamam, Harem. Bir İstanbul üçlemesi mi düşünüyorsunuz?

- Aslında bir Türkiye üçlemesi düşünüyorum ama üçüncü film H harfiyle başlamıyor. Filmler birbirlerinden bağımsız ama birbirleriyle bağlantılı aynı zamanda.

Günümüzün Türkiyesi'ni anlatırken neden hamam ve harem gibi simgelere başvuruyorsunuz?

- Harem günümüz Türkiyesi'nde geçmiyor, tamamen tarihi bir film. Günümüz Türkiyesi'ne göndermeler yapıyor.

Bir anlamda Batılı bir yönetmensiniz. Hamam ve harem gibi konuları Batılıların içini gıcıklamak için mi kullanıyorsunuz?

- Kesinlikle hayır. Bu konular benim ilgimi çektiği için yapıyorum. Ama bunlar sadece Batılıların değil, Türklerin de içini gıcıklıyor. Ayrıca gençler de kendi geçmişleriyle ilgili şeyleri öğrenmek istiyorlar. Biz geleneklerimiz ve göreneklerimize çok yabancıyız. Turistik gibi geliyor ama Türkiye'de hayatında hamama hiç girmemiş bir sürü insan var! Hem ben turistik olsun diye Kapalıçarşı'yı anlatmıyorum ki...

HERKESİ ŞAŞIRTACAK

Harem daha önce defalarca sinemaya aktarıldı. Siz nasıl bir fark yaratacaksınız? Sürprizleriniz var mı?

- Benim için de, seyirci için de sürprizler var. Filmin sonunda harem için hep düşünülen şeylerin tam tersi çıkacak ortaya. Herkes çok şaşıracak, bütün önyargılar tuzla buz olacak.

Harem insanlarının hikayeleri mi anlatılacak?

- Hem o, hem de koşulların engellediği imkansız bir aşkın hikayesi. Benim asıl ilgimi çeken haremin kapanışı olayı. Yıllarca haremde yaşamış, dış dünyayı hiç bilmeyen bir sürü insan birdenbire sokağa atılıyor. Gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan bir yer harem. Dağlardan getirtilen karlarla yapılan sorbelerden, kuru ekmeğe geçiliyor. Saraylı kadınlar Topkapı'da köylü aileleriyle buluşturuluyor. Bunlardan bazıları mesela Viyana'ya gidip harem üzerine sirk hayvanları gibi gösteriler yapmışlar. ‘‘Harem Suare’’ adı da buradan geliyor.

Ailelerine kavuşturulmaları çok mu zor olmuş?

- Ailelerin bir kısmı kızlarını hareme girsin diye yetiştirmiş zaten, çünkü harem o zamanlar bir kadının varabileceği en güzel yer, bütün kadınların rüyası. Kadınların hepsi devşirme, aralarında hiç Türk yok. Filmin başrol oyuncusu da bu yüzden Fransız.

‘‘Hamam’’ yoğun cinsel çağrışımları olan bir konu. Filmi magazin malzemesi olmaktan nasıl koruyacaksınız?

- Böyle bir şey olmayacak. Filmde zaten bildğimiz anlamda haremciler yok. Cinsellik daha simgesel, daha şiirsel, daha üstü kapalı.

Türkiye'de çekilen tarihi filmlerin ezeli mekan ve dekor sorunlarını çözmek için neler yapıyorsunuz?

- Mekan sorunu hala tam olarak çözülemedi, Kültür Bakanlığı'na senaryoyu gönderdik, incelediler ama tepkilerden korkup bizim film için en uygun mekan olarak seçtiğimiz Yıldız Şale'ye izin vermediler. İstanbul Belediyesi'ne bağlı halkla ilişkiler birimiyse Malta Köşkü ve Hıdiv Kasrı için hemen izin çıkardı. Senaryoyu göndermeyi önerdik, ‘‘Gerek yok, siz sanatçısınız, yorum size ait’’ dediler.

ÜNLÜLERİ REDDETTİ

Filmin bütçesi ne kadar?

- Bilmiyorum. Filmin bütçesi çok önemli ve bütçenin beni kısıtlamasını, yetecek mi yetmeyecek mi diye düşünmeyi istemiyorum. Bir milyon dolar da olur, üç milyon dolar da... Bu konuya kafa yormak istemiyorum. Filmin üç ortak yapımcısı var: Türkiye'den AFS Film, İtalya'dan R&C Produzioni ve Fransa'dan Les Films Balenciaga. Bütçeyi onlar düşünsün.

Claudia Cardinale ve Jeanne Moreau'dan da bütçe yüzünden mi vazgeçildi?

- Jeanne Moreau ‘‘Hamam’’ filmini görmüş ve ikinci filmde oynamak için haber gönderdi. Onu Valide Sultan rolü için düşünmüştük ama Fransız yapım şirketim ‘‘Fransızlar sarayın içinde Valide Sultan olarak Jeanne Moreau'yu görürlerse gülerler. Jeanne Moreau, çok Jeanne Moreau’’ dedi. Onun yerine Ayla Algan oynayacak. Abdülhamit rolünde Haluk Bilginer var. İtalyanların ünlü oyuncusu Lucia Boze de yıllar sonra bu filmle sinemaya dönüyor. Serra Yılmaz herhalde sinema dünyasının en güzel rolünü oynayacak: Abdülhamit'in karısı... Filmin baş kadın kahramanı Safiye'yi Marie Gillain oynayacak. Gillain Fransa'nın yükselen yıldızlarından. 23 yaşında ve çok iyi bir oyuncu. Türk seyircisi onu Depardieu ile oynadığı ‘‘Kahraman Babam’’ filminden hatırlar. En son Tavernier'nin bir filminde oynadı ve Lancome'un yeni yüzü seçildi. Bu rol için ünlü oyuncuları bile reddettik.

KAHRAMAN ANLATICI

Mesela kimi?

- Sophie Marceau projeyi duyunca, oynamak için menajeriyle haber gönderdi. Ben onun bu rol için uygun olmadığını düşünüp, karşılaşmak istemedim. Charlotte Gainsbourg'u da denedik ama olmadı. Karizması olan oyuncular arıyorduk.

Ya Claudia Cardinale'den nasıl vazgeçildi?

- Claudia Cardinale, Marie Gillain'ın yaşlılığını oynayacaktı ama yüzüne biraz dokunulmuş olduğundan daha genç gösteriyor. Onu rol için biraz yaşlandırmak istedik, ‘‘bana dokunumazsınız’’ diyerek kabul etmedi. O zaman sette başımıza gelecekleri düşünüp vazgeçtim.

Filmin bir anlatıcısı var mı peki?

- Filmin birbirine girmiş iki anlatıcısı var. Hikaye geri dönüşlerle anlatılıyor ve olaylar iç içe geçmiş. Anlatıcı aynı zamanda hikayenin kahramanı. Hepsi aynı kişi. Yani, gökten üç elma düşmüş, biri anlatana, biri kahramana, biri de bana...

<>

Ferzan Özpetek'in ‘‘Harem Suare’’ filmi için Dolapdere'de bir terzihane kuruldu. Terzihanede İngiltere'den ve Hindistan'dan getirilen kumaşlarla bir sürü terzi çalışıyor. Filmin bütçesinden en çok pay kostümler için ayrılmış. Kostümlerin hazırlanması için önce Rıfat Özbek'le konuşulmuş. Rıfat Özbek projeye çok olumlu yaklaşmış ama defilelerden zaman bulamadığı için çalışmalara katılamamış ve bu iş Tornatore'nin (Cinema Paradiso'nun yönetmeni) son filmindeki kostümleri yapan Alfonsine Lettieri'ye kalmış. Lettieri daha önce de Fellini filmlerinde kostüm asistanlığı yapmış. Yönetmen Ferzan Özpetek filminin kostümlerini şöyle anlatıyor:

‘‘Film tarihi bir aşk hikayesini anlattığı için kostümlere çok önem veriliyor. Filmin geçtiği dönemde Doğu ve Batı kültürleri kaynaşmaya başlamış. Bildiğimiz anlamda moda olgusu da ilk defa gündeme geliyor. Batıdan gelen kumaşlar Doğulu terziler tarafından Doğu tarzıyla dikiliyor. Visconti filmlerindeki elbiseler gibi kıyafetlerin üzerlerinde feraceler var. Kostümlerin o dönemin havasını tam olarak yansıtabilmesi için, harem kadınlarının giyim, kuşam, saç tuvaleti ve yaşam tarzlarını inceleyen uzun araştırmalar yaptık.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!