Türkiye, sporu onlardan öÄŸrendi

Güncelleme Tarihi:

Türkiye, sporu onlardan öğrendi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2002 00:00

Türkiye'de spor eÄŸitiminin çekirdeÄŸi, beden terbiyesinin öneminin bilincinde olan bir avuç meraklı öğretmenin birkaç özel okulda baÅŸlattığı öncü hareketlerle ortaya çıktı. Bu öğretmenlerin başında Ali Faik Ãœstünidman ile öğrencisi Selim Sırrı Tarcan gelir.Türkiye'de batılı anlamda spor, yakın geçmiÅŸte baÅŸlandı. Gerçi baba oÄŸul iki padiÅŸahın, Çelebi Mehmed ile oÄŸlu Ä°kinci Murad'ın kurdukları 'Lahanacılar' ve 'Bamyacılar' asırlar boyunca rakip takım ruhunu yaÅŸattılar, Okmeydanı'ndaki Okçu Tekkesi civarda yüzyıllarca ağırlık ve ok talimleri yapıldı ama bunların hiçbirisi batılı anlamda spor oyunlarına benzemiyordu.Ä°lginç olan bir baÅŸka taraf da, Türkiye'de haber konusu olan ilk spor olayının ÅŸimdilerde çok popüler olan futbol, basketbol ve benzeri spor dallarında deÄŸil, eskrimde olmasıydı. 1891'in 14 Mart günü Servet-i Fünun Dergisi'nde yayınlanan bir makale, o yıllarda Fransa'da çok popüler olan eskrimden ve eskrimin nasıl bir spor olduÄŸundan bahsediyordu.Sporun temelini oluÅŸturan beden terbiyesinin ve 'idman'ın Türkiye'de yerleÅŸmesini, tanınmasını ve yayılmasını Ali Faik Ãœstünidman ile Selim Sırrı Tarcan saÄŸladılar.1858 yılında Ä°stanbul'da doÄŸan Ali Faik Bey, spora ailesinden, özellikle de dedesinden merak salmıştı. Dedesi, Ä°kinci Mahmut devrinde ahır baÅŸkátibi olan ve at üzerinde Ä°stanbul'dan Mekke'ye ve oradan da Medine'ye gidip hız rekoru kıran Ä°brahim Efendi idi.Ali Faik Bey, 1870'de yazıldığı Galatasaray Lisesi'nde hocaları olan Curel, Moiroux ve Stangali'den jimnastik dersleri aldı. Katıldığı yarışmalarda birincilikler elde etti. Mezun olduktan sonra kendi okulunda beden eÄŸitimi öğretmeni oldu, bu görevini 21 yıl boyuunca sürdürdü ve yüzlerce sporcu yetiÅŸtirdi. 1900 yılında, Mülkiye Mektebi'nin beden derslerine de girmeye baÅŸladı. 1899'da, BeyoÄŸlu'nda ilk jimnastik salonunu açan Ali Faik Bey, iki defa gönderildiÄŸi Avrupa'da konusuyla ilgili geliÅŸmeleri yakından takip etti ve bunları Türkiye'ye getirdi. Avrupa'da çeÅŸitli yayın organlarında Türkiye'deki spor faaliyetleri hakkında bir çok yazısı çıktı. 45 yıllık meslek hayatının sonunda emekli oldu ve bir yıl sonra, 1925'de Türkiye Ä°dman Federasyonu tarafından kendisine 'Ä°dmancılar Åžeyhi' ünvanı verildi. Türkiye'de sporla ilgili ilk kitap olan 'Jimnastik yahut Riyaziyat-ı Bedeniyye'nin de yazarı olan Ali Faik Bey, son yıllarını gözlerini kaybetmiÅŸ bir halde, sıkıntılar içerisinde geçirip 2 Aralık 1942'de Kadıköy'deki evinde öldü. Selim Sırrı Tarcan, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Vildan Aşır Savaşır gibi önemli sporcuların hocasıydı.Sporu bakanlıklar düzeyine çıkartan bir diÄŸer önemli beden terbiyecisi ise, Ali Faik Hoca'nın öğrencisi olan Selim Sırrı Tarcan'dı. Selim Sırrı Bey, hocasıyla, Galatasaray Lisesi'nde okurken tanıştı. Birkaç yıl sonra ailesinin maddi sıkıntısı dolayısıyla kaydını Kara Mühendishanesi Mektebi'ne aldırıp oradan mezun oldu ama hocası Ali Faik Bey ile baÄŸlantısını hiç kopartmadı ve spora devam etti. 1909'da gittiÄŸi Ä°sveç'de Beden EÄŸitimi Enstitüsü'nde okudu ve 1910'da buradan mezun olarak yurda döndü. Milli EÄŸitim MüfettiÅŸi olmasından sonra okullarda ve bakanlık nezdinde yaptığı çalışmalarla beden eÄŸitiminin okullara da girmesini saÄŸladı.Spor konusunda 58 adet kitap yayınlayan Selim Sırrı, 1957'de NiÅŸantaşı'ndaki evinde öldüğünde beden eÄŸitimi, Türk eÄŸitim sistemindeki yerini artık kökleÅŸmiÅŸ bir ÅŸekilde almıştı. Türkiye'de spor eÄŸitiminin çekirdeÄŸi, beden terbiyesinin öneminin bilincinde olan bir avuç meraklı öğretmenin birkaç özel okulda baÅŸlattığı iÅŸte bu öncü hareketlerle ortaya çıktı.Tarikatlar, eÅŸiÄŸi kutsal sayarlarEve eÅŸik aşılarak, odaya da eÅŸikten geçilerek girildiÄŸi, dışarıdan içeriye girmekle zahirden batına, dıştan içe ulaşıldığı, dergáhtaki, evdeki olgun erlere, mürÅŸide eriÅŸildiÄŸi, bu ulaÅŸmaya, bu eriÅŸmeye de eÅŸiÄŸin sebep olduÄŸu düşünülmüş ve eÅŸik bu yüzden tarikat ehli tarafından bu mukaddes kabul edilmiÅŸtir. 'BeÅŸikten eÅŸiÄŸe kadar' deyimindeki 'eÅŸik' ise ölüm çağıdır.Eski tarzda yapılmış evlerde sofadan odaya bir kapıyla geçilir. Kapının dışardan muhafazası, soÄŸuÄŸun odaya girmemesi, kapı önüne yapılan eÅŸikle saÄŸlanır. Sokak kapısının önüne de eÅŸik denir. Eve, eÅŸik aşılarak, odaya, eÅŸikten geçilerek girildiÄŸi, dışarıdan içeriye girmekle zahirden batına, dıştan içe ulaşıldığı, dergáhtaki, evdeki olgun erlere, mürÅŸide eriÅŸildiÄŸi, bu ulaÅŸmaya, bu eriÅŸmeye de eÅŸiÄŸin sebep olduÄŸu düşünülmüş ve eÅŸik, tarikat ehli tarafından bu yüzden mukaddes sayılmıştır.Aynı zamanda eÅŸik, bir derviÅŸlik, bir yokluk, gönül alçaklığı timsalidir; ayaklar altına döşenmiÅŸtir. 'EÅŸik gibi ayaklar altında' deyimi, bu inancın bir ifadesidir. Bu inanç halka da yayılmıştır. Halk da eÅŸiÄŸe basılmıyacağı, eÅŸiÄŸe oturulmayacağı inancını benimsemiÅŸtir; hatta eÅŸiÄŸe basanın, oturanın iftiraya uÄŸrayacağı inancı da vardır.Dergáha, mürÅŸidin bulunduÄŸu odaya, bir yatırın türbesine, eÅŸik öpülerek girilir. Buna, 'EÅŸiÄŸe baÅŸ koymak' denir.'EÅŸiÄŸine koymuÅŸam ben can ü ser, / Ta vücudum ola safi hemçü zer / EÅŸiÄŸinde hacetim hem budurur / Ta fakıyre eyle bir hüsn i nazar' tercemanı, BektaÅŸiler tarafından, baba huzurunda ve bir türbeye girilirken okunur.'BeÅŸikten eÅŸiÄŸe kadar' deyimindeki 'eÅŸik' ise ölüm çağıdır; ecel, bu deyimle ahiretin eÅŸiÄŸi sayılmakta ve deyim 'doÄŸumdan ölüme dek' anlamını vermektedir.Mehmed Åžefik BeyÖnceleri hocası Kazasker Mustafa Ä°zzet'in yolundan giderken daha sonraları Mustafa Rakım'ın tavrına dönen Mehmed Åžefik Bey, 1820 ile 1880 yılları arasında yaÅŸadı. Sultan Abdülmecid'in Sakız adasında yaptırdığı camiin levhalarını yazdı ve Bursa'da 1854 depreminde harap olan Ulucami'nin duvarlarında eskiden yazılmış olan yazıların tamirini de o yaptı. Üç buçuk yıl boyunca Bursa'da kalan sanatkár, eski yazıları tamamen tamir etti ve cami için yeni baÅŸka yazılar da hazırladı.Åžimdi Ä°stanbul Ãœniversitesi olarak kullanılan eski Harbiye Nezareti'nin dış kapısı üzerindeki 'Daire-i Umur-ı Askerriyye' yazısı, bu yazının iki yanında yeralan Fetih Suresi'nin ayetleri ve kapının iç tarafındaki celi sülüs yazılar Mehmed Åžefik Bey'in; bu yazıların ortasındaki dört satırlık celi talikler ise Kazasker Mustafa Ä°zzet Efendi'nindir.TavÅŸan kebabıTavÅŸan, arzu edilen ÅŸekilde doÄŸranır. Ä°ki-üç defa yıkandıktan sonra kanının temizlenmesi için birkaç saat suda bırakılır. ÅžiÅŸlere geçirilip hafif ateÅŸte çevrilirken, beÅŸ-on diÅŸ sarmısak biraz tuz ile havanda döğülüp iki fincan sirke ve iki fincan da yaÄŸ ilávesiyle hafif ateÅŸte iyice karıştırılır ve bir kenara konur. Kebap ateÅŸte kızarıp suyu damlamaya baÅŸlayınca, tavuk telesiyle hazırlanan sıvıdan ağır ağır sürülür. Bu sırada ince bir ayva dalıyla, ateÅŸten indirilen kebaba uzunlamasına birkaç defa vurulup yeniden ateÅŸe bırakılır. Ä°stenilen ÅŸekilde piÅŸince sahana konur, geride kalan yaÄŸ ve sirke üzerine dökülüp biraz daha ateÅŸte bırakılır, sirkeyle yaÄŸ azalıncaya kadar tekrar piÅŸirilir.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!