Güncelleme Tarihi:
Hemen ardından da “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne istiyor?” sorusu geliyor.
Başbakan Erdoğan’ın 24 Mayıs’ta Köln’de yaptığı konuşmayı televizyondan izledim.
Ertesi gün Alman Birinci Televizyonu’nda (ARD) pazar günleri Köln’den canlı yayınlanan Presseclub isimli açıkoturuma katıldım.
Orada da aynı içerikli sorular geldi.
Geçen hafta sonu Almanya’nın önde gelen haftalık Die Zeit gazetesinin ilk yayımcılarından Gerd Bucerius adına kurulan Zeit Vakfı’nın Hamburg’da düzenlediği bir etkinliğe katıldım.
Etkinlik çerçevesinde Gezi Nesli-Türkiye’ye Bir Bakış başlığı altında düzenlenen açıkoturumda Türkiye’deki gelişmeleri tartıştık.
Toplantıdan önce yanıma gelen Almanların çoğundan da aynı soruyu duydum.
Türkiye’nin coğrafi konumuna ve tarihine dikkat çekerek, biraz da şaka yollu, “Türkiye’nin bir yere falan gittiği yok. Türkiye yerinde duruyor. Hem de yüzyıllardır aynı yerde, aynı coğrafyada. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de öyle. 1923 yılında kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti daha önceki yıllarda ve son dönemde yaşanan bazı sıkıntılara rağmen dimdik ayakta” yanıtını veriyorum.
Ciddi olarak da, “Öyle de kalacak. Erdoğan’a rağmen. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” diyorum...
* * *
Presseclub programına katıldığım akşam Berlin’de Die Zeit gazetesinin Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili bir etkinliği vardı.
Başkent Berlin’deki medya mensupları ve farklı partilerden politikacılarla birlikte o gün yapılan Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını izledik.
Tabii uzun uzun değerlendirmelerde bulunup sohbet de ettik...
Orada da Türkiye ile ilgili aynı sorular geldi.
Etkinlikten çıkıp otomobolime doğru yürürken bir lokantanın önünde Federal Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’i gördüm.
Eşi, kızı ve birkaç yakınıyla birlikte bir şeyler atıştırıyorlardı...
Beni görünce yerinden kalkıp “Merhaba” dedi.
Hemen ardından “Dün Başbakan Erdoğan’ın Köln’de yaptığı konuşmasını nasıl buldunuz?” diye sordu.
“Başbakan Erdoğan hem sizleri, yani Alman politikacıları hem Alman medyacıları hem de kendi taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı” dedim.
“Niye?” diye sordu Steinmeier...
“Almanya’da herkes Başbakan Erdoğan’ın Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck başta olmak üzere, politikasını eleştiren ve Almanya’ya gelmesine tepki gösteren Alman politikacılara, gazetecilere verip veriştirmesini, onlara
yüklenip ağır suçlamalarda bulunmasını bekliyordu. Ama hiç de öyle yapmadı. Vurucu kırıcı olmayan bir konuşma yaptı. Başbakan Angela Merkel’e gösterdiği dayanışma ve sergilediği işbirliği için teşekkür bile etti. İşte Erdoğan bu yaklaşımıyla Almanları hayal kırıklığına uğrattı. Ağır eleştirilerde bulunmadığı için de kendi taraftarlarını hayal karıklığına uğrattı” yanıtını verdim.
Belli ki, bu yanıt Steinmeier’in hoşuna gitmişti...
Ama yorumda bulunmak istemedi, gülümsemekle yetindi...
* * *
Almanya’da olduğu gibi Avusturya’da da Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz, Erdoğan’ın ziyareti öncesi atıp tuttu.
Kurz verdiği bir demeçte, “Başbakan Erdoğan’ı açık bir şekilde uyarıyorum. Avusturya toplumunu bölemez. Entegrasyon hassas bir konu. Yanlış bir söylem bizi geri götürür ve ortamı zehirler. Eğer pozitif bir konuşma yapıp, ‘Almanca öğrenin, Avusturya’ya sadık kalın’ gibi doğru şeyler söylerse bize yardım etmiş olur. Bunu ondan bekliyorum” dedi.
Erdoğan, Köln’de olduğu gibi Viyana’da da verip veriştirmedi...
Salonu dolduran binlerce Türk kökenli insana ve ekran başındakilere “İyi derecede Almanca öğrenin. Avusturya toplumuyla bütünleşin” çağrısında bulundu.
Ama buna rağmen Avusturyalı politikacıları memnun edemedi.
Tabii Bakan Kurz’u da...
Çünkü Erdoğan, Almanya’da olduğu gibi Viyana’da da “Kendi kimliğinizi, kendi kültürünüzü kendi benliğinizi unutmayın. Asimile olmayan” demeyi de ihmal etmedi.
Hatta her ne kadar “Biz bugün Viyana’ya gönüller kazanmak için geldik” dese de, Erdoğan’ın “Bizler Kanuni Sultan Süleyman’ın torunlarıyız. Bizler Dördüncü Mehmet gibi kahramanların mirasçılarıyız” sözleri Viyana Kuşatması
çağrışımı yaptığı gerekçesiyle Avusturyalılar tarafından tepkiyle karşılandı.