Güncelleme Tarihi:
Semiha Es’in cenazesi 14 Aralık Cuma günü, Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak ikindi namazı sonrası Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki eşinin mezarının yanında toprağa verilecek.
100 YILLIK ÇINAR HAYATA VEDA ETTİ / FOTO GALERİ
TÜRKİYE KORE SAVAŞINI ONLARIN KALEMİ VE OBJEKTİFİNDEN İZLEMİŞTİ
1950’lerden başlayarak 70’lerin ortalarına kadar eşi ile dünyayı dolaştı. Hayat Mecmuası ve Hürriyet gazetesi için Hikmet Feridun Es’in seyahatlerini fotoğrafladı. Hollywood’da film setlerinde ünlü Amerikan yıldızlarını, Kore’de Türk taburu ile savaşı fotoğrafladı. Afrika’da Beyaz Adam’ın ayak basmadığı köylerde kabileler ile yaşadı, Uzakdoğu’yu dergi sayfalarına taşıdı. Son yıllarını İstanbul’daki evinde yatağa bağlı olarak geçirdi. Dün akşam da son yolculuğuna çıktı.
TÜRKİYE’NİN GÖZÜ OLDU
1 Mayıs 1948 yılında yayın hayatına başlayan Hürriyet, en önemli ilk çıkışını Kore Savaşı’yla yaptı. Büyük ve bol fotoğraf kullanımı, canlı röportajlar ve belki de hepsinden daha önemlisi haber verme üzerine kurulu modern gazetecilik anlayışı, Türkiye’de Hürriyet’le doğuyordu.
Hürriyet, Türkiye’nin ilk ‘haber kağıdı’ yani uluslararası kriterlere göre ilk gazetesiydi. Bu dönemin ve bu yeni anlayışın üç ası Hikmet Feridun Es, Alaattin Berk ve Faruk Fenik, Kore Savaşı’nı izleyerek Türkiye’nin modern anlamdaki ilk savaş muhabirleri oldular.
15 Ekim 1950’de Kore Savaşı’na gönderdiği Semiha Es, eşiyle birlikte savaşı takip etti ve çektiği fotoğraflar 8 Kasım 1950’den itibaren Hürriyet Gazetesi’nde yer aldı. Fotoğraf makinesiyle savaşı görüntüleyen Semiha Es, savaş sonrasında, dünyanın her yerine eşi Hikmet Feridun Es’le birlikte giderek eşinin yaptığı haberlerin fotoğraflarına da imzasını attı. Hürriyet muhabiri Hikmet Feridun Es’in eşi Semiha Es de dünyanın ilk kadın savaş foto muhabiri olarak çektiği fotoğraflarla, 3 yıl Kore’de 5 yıl da Vietnam’da dünyanın gözü oldu.
Semiha Es, görür görmez aşık olduğu ve evlendiği Hikmet Feridun Es ile dünyayı Türk okurunun ayağına getirdi. Afrika ormanlarından, Pasifik’teki küçük adalara kadar birlikte gezdiler. Eşi, bu maceralı seyahatleri kaleme alırken, kendisi de fotoğrafları çekti.
EVİNİ, KAPICISINA BIRAKTI
Semiha Es, iki yıl önce verdiği bir röportajda, oturduğu evi kendine 21 yıldır bakan ve “anne” diye hitap eden kapıcısı Gazi Doğangüneş’e bırakacağını bu durumu vasiyetine koydurduğunu açıklamıştı. Es, Balmumcu’daki dairesi ile aileden kalma çok ortaklı bir arsadaki payından başka bir malvarlığı bulunmadığını da belirterek, “Çocuğum yok. Hayattaki tek akrabam ise yeğenim Volkan Serter. Ayda 690 lira olan emekli maaşım ile babamdan kalan üç aylık maaşım dışında hiçbir gelirim yok. 19 yıl önce eşimi kaybettim. Birkaç yıl önce de çok sevdiğim kız kardeşimi. Uzun yıllardır apartmanımızın kapıcısı Gazi oğlum benimle ilgileniyor, sağ olsun beni hiç üzmüyor. Allah izin verdiği sürece yaşayacağım. Kimseyi kırmak istemiyorum ama evimi bana 21 yıldır bakan Gazi’ye bırakıyorum. Zaten vasiyetimi de hazırladım” demişti.
VAKIFLAR MİRASINA EL KOYMUŞTU
Semiha Es, 2008 yılında dedesinden kalma arsa için İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile mahkemelik olmuştu. Dedesi Şerif Ağa’dan kalma Beylerbeyi’ndeki 830 metrekare, dönemin parasıyla yaklaşık 2 milyon YTL’lik arsaya tapu almak istedi. Tapu Kadastro Müdürlüğü’nde, dedesinden kalma arsaya varisi olmadığı gerekçesiyle İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün el koyduğunu öğrendi. Vakıflar, mahkemede “varis” olduğunu ispat eden Semiha Es’e arsayı vermemek için sürekli bir üst mahkemeye başvurdu. 11 yıl süren mahkemeler sonunda Yargıtay Semiha Es’in annesi Lütfiye Hanım’ın Şerif Ağa’nın mirasını bıraktığı kardeşi Bekir Ağa’nın kızı olduğunu onayladı. Vakıflar bu kez arsayı bir şahısa kiraladı. Arsanın içindeki asırlık ağaçları kesen kiracı buraya oto yıkama tesisi yapmak için inşaat başlattı.
Kendisine ait bir arsayı tapulaştırmak için yaklaşık 50 bin YTL harcama yaptığını belirten Semiha Es, “Beni çok üzdüler. Vakıflar, halkını kollayıp gözetmesi gerekirken onun malını gasp etmeye çalışıyor. Bu kurumda henüz kim olduğunu tespit edemediğim kişiler benim bu süreçte ölmemi bekledi. Sanırım benim arsamla ilgili başka planlar yapmışlar. Mahkemenin sonucu ortadayken son dakika arsamı kiraya vererek ne kadar kötü niyetli olduklarını gösterdiler” demişti.
SAVAŞ YILLARINI ANLATMIŞTI
Semiha Es 2005’te yaptığı röportajda fotoğraf tutkusunu ve Kore savaşını şöyle anlatmıştı:
Fotoğraf çekmekle ilgili bir merakım yoktu. Fotoğraf makinesinin nasıl kullanıldığını bile bilmiyordum. Kocam seyahat röportajları yapmaya başlayınca, beni de yanında götürmek istedi. Fotoğraf çekmesini bana öğrettiler. Ondan sonra da yarım yüzyıl fotoğraf makinesini elimden hiç düşürmedim.”
HAFTANIN BEŞ GÜNÜ CEPHEDEYDİ
Haftanın beş gününü Kore’de cephelerde geçirirdik. Hafta sonlarında askeri uçakla Tokyo’ya giderdik. Hafta boyunca, karargahlarda, kadın gazetecilere ayrılan barakalarda yatardım. Tahta ranzalarda, soyunmaya bile fırsat bulamadan kıvrılır, uyumaya çalışırdım. Cephede bir bölgeden ötekine giderken, bomba yüklü kamyonlarda, sandıkların üzerinde otururduk. Çevremizde mermiler uçuşurken, ölümden korktuğumu hiç hatırlamıyorum. Bazen Hikmet’le birlikte, karargahlarda ya da elçiliklerde verilen davetlere çağrılırdık. Kadınlar süslenirler püslenirler, takıp takıştırırlardı. Ben ise, gene o asker pantolonuyla davete giderdim. Kocam da böyle kalabalık toplantıları hiç sevmediği için bizim davette görünmemizle kaybolmamız bir olurdu.
KENDİSİNİ VURACAK ÇİNLİYİ HASTANEYE YOLLADI
Bir gün, bir uçağın yakınlarımızda bir yere düştüğü haberini almıştık. Hemen ciplere atlayıp uçağın bulunduğu yere gittik. Aslında uçak düşmemiş, mecburi iniş yapmıştı. Uçağa koştum. Parmağımı deklanşöre basmak üzereyken Hikmet büyük bir telaşla geldi, beni hızla geriye savurdu ve kendisi fotoğraf çekmeye başladı. O anda kocamın, önemli bir görüntüyü yakalama şansını bana bırakmak istemediğini düşündüm. Ama daha sonra Hikmet’in uçağın infilak edeceğini düşünerek benim hayatımı kurtarmak istediğini öğrenince çok duygulandım. Cephelerde, her zaman ölümle burun buruna yaşadık. Fakat bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uğraştı. Ama sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini sağladım, yaralarıyla ilgilendim.