Güncelleme Tarihi:
Washington Institute’un Yakın Doğu Politikaları bölümünün Arap Politikaları Programı direktörü, David Schenker, “A NATO without Turkey?” başlığı ile Wall Street Journal’da yayımlanan yazıda, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’nin AB üyeliğine layık olup olmadığını uzun zamandır tartıştığını hatırlatarak, birliğin bugünkü gündeminin, yaklaşık on yıl sonra 'İslamcıların' Ankara’da yeniden iktidara gelmesinin ardından, Türkiye’nin Batı'nın savunma örgütü NATO’ya üyeliğinin devam edip etmemesi olduğunu belirtti.
Makalede, Türkiye’nin askeri liderliğinin devletin laikliğini devam ettirdiğinin altı çizilirken, Adalet ve Kalkınma Partisi ile iktidara gelen 'İslamcı' hükümetin farklı fikirleri olabileceğine değinildi. Yazıda aynı zamanda AK Parti’nin bir yandan bağımsız medyaya saldırırken, diğer yandan Batı karşıtı Ortadoğu ülkeleriyle ittifak kurmaya başlayan AK Parti’nin öngörüsüz politikalar sürdürdüğü savunuldu.
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASINI DEĞİŞTİRİYOR
Schenker, yazısında, hükümetin yakın bir zamanda İsrail’in de uzun zamandır yer aldığı NATO askeri harekatlarını iptal etmesini, Ankara’nın siyasi politikasını değiştirmeye başladığının bir işareti olarak gösterdi.
Makalde İsrail’in saf dışı bırakıldığı gün Türkiye’nin, ABD’nin “Terörizmi Destekleyen Devletler” listesinde yer alan Suriye ile çok yakın zamanda askeri harekatlar gerçekleştireceğini açıklamasının, ülkenin politika değişikliğine gittiğinin bir diğer işareti olduğu belirtildi.
Makalede ayrıca son gelişmelerin, Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşarak, uzun zamandır yakın bir iş birliği içinde olduğu Yahudi devletiyle ilişkisini sonlandırmaya başladığını gösterebileceğine dikkat çekildi. Bununla birlikte, Ankara’nın Afganistan’daki istikrarla pek ilgilenmeyen ve NATO ve ABD askerlerini öldüren Tahran hükümetiyle yakınlaştığının ve İran rejiminin aynı zamanda şu anda Türkiye’nin bağlarını kopardığı İsrail için büyük bir tehdit haline geldiğinin altı çizildi.
AK PARTİ İÇ POLİTİKA DA SORUNLU
AK Parti’nin ülke içinde uyguladığı politikalarda da bazı sorunların olduğuna değinilen yazıda, hükümetin bireysel özgürlükleri ve hukukun egemenliğini bir kenara ittiğine dikkat çekildi. İslamcı hükümetin, eleştirileri susturma çabasıyla, bağımsız ve laik Türk medya şirketini kanunlara aykırı vergi cezalarıyla iflasa zorladığı belirtildi.
Yazıda bunlarla birlikte, hükümetin politikalarını değiştirmesinin NATO’nun savunduğu temel değerlerle uyuşmadığı vurgulandı. NATO üyelerinin, 1949’da imzalanan anlaşmaya uygun politikalar sürdürdüklerine ve bu politikaların bütün dünyadaki insanların ve hükümetlerin barış içinde yaşaması gerektiğini savunduğu belirtildi ve NATO üyelerinin, Kuzey Atlantik bölgesindeki istikrarı ve refahı korumakla yükümlü olduklarının altı çizildi.
DEĞİŞEN POLİTİKALAR TÜRKİYE’Yİ NATO DIŞINA ATABİLİR
Ankara’nın politikalarında değişime gitmesinin, Türkiye’nin NATO’nun siyasi açıdan oldukça zorlayıcı olan görevlerinde yer alma isteğini azaltabileceğinin altının çizildiği yazıda, bu isteksizliğinin ülkenin “kolektif savunmaya” olan bağlılığının sorgulanmasına neden olduğu belirtildi.
Türkiye’nin NATO’nun Afganistan görevinde ordularını gönderdiğini ancak Ankara hükümetinin, NATO’nun Letonya ve Litvanya’daki Rusya baskısını engelleme çabalarına destek verip vermeyeceğinin bilinmediği belirtildi.
Türkiye’nin Rusya’nın 2008’de Gürcistan’ı işgal etmesinde kaçamak bir duruş sergilediğinin vurgulandığı yazıda, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Moskova hükümetini hedef alan şu sözlerine yer verildi: “Rusya ile önemli bir ticaret hacmimiz var ve Gürcistan işgalinde, Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda hareket edeceğiz.”
Schenker, Türkiye’yi NATO’dan çıkarma kararı almak için henüz erken olduğunu söylediği yazısını şu sözlerle sonlandırdı: “NATO için, Türkiye adına en kötü senaryoyu düşünme zamanı. Her geçen biraz daha İslamcı değerler benimseyen hükümet NATO üyeliğine devam etse bile, en iyi ihtimalde, Türkiye güvenilmez bir üye olacak.
"Türkiye 1930'lu yıllardan bu yana, Ortadoğu’daki modernleşmenin ve ölçülü siyasetin modeli oldu ama hükümetin politikalarında değişikliğe gitmesi Batı’nın Türkiye’yi kaybetmekte olduğunu gösterebilir. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi durumunda, 1979’da İran’da gerçekleşen İran İslam Devrimi’nden sonraki en büyük değişikliği görebiliriz.”