Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2004 00:00
Türkiye’nin son yıllardaki politikaları hala insanları şaşırtıyor. Hala bazı değişikliklere inanamıyorlar. Hala eski yaklaşımların geri gelebileceğinden kuşkulanıyorlar.Amerikanın kalbi bu koskoca ülkenin birçok bölgesinde atıyorsa, eğitimin başkenti sayılan Boston’da daha hızla atıyor. Burası, Harvard Üniversitesi, MIT’si ve Boston Üniversiteleriyle, adeta dev bir eğitim fabrikası. Amerikayı yöneten kadrolar buradan geçiyor ve burada öğrentiklerini uyguluyorlar.Türkiye’deki gelişmeler de burada mercek altına alınıyor. Başka ülkeler nasıl inceleniyorsa, Türkiye’de yakından izleniyor.Harvard ve MIT’de karşılaştığım insanların büyük bölümünden aynı soruyu duydum: Türkiye’de neler oluyor?Bizler günlük politikalar içinde, etrafımızdaki gelişmeleri tam anlamıyla izleyemiyoruz. Kendimizle o kadar meşgulüz ki, yapılan yorumları tam anlamıyla algılayamıyoruz.Uluslararası kamuoyu, Türkiye’deki değişimi merak ediyor. Uzun yıllar boyunca yerinden kıpırdatılamayan Ankara’nın birden bire hareketlenmesine adeta inanamıyorlar. Bunun altında başka nedenler arıyorlar. Tekrar eskiye dönüleceğinden kuşkulanıyorlar.Tayyip Erdoğan ve AKP’nin başa geldiği 2002 Kasım seçimlerinden sonra yapılan yorumları hatırlıyorum.Bu partinin Türkiye’yi aşırı dinciliğe iteceğinden kuşkulanılıyordu. Türkiye’yi daha katı politikalarla yöneteceklerinden kaygılanılıyordu. Bugün Türkiye, özellikle Irak’taki gelişmeler sonrasında, İslam dünyasının kurtarıcısı gibi görülüyor. AKP’nin dinciliği veya gizli bir gündemi olup olmadığı konuşulmuyor. Türkiye’nin farklı bir tutumla ortaya çıktığı vurgulanıyor.Bundan dolayı da, Avrupa Birliği’nin müzakereleri başlatma tarihi vermesi gerektiğik her yerde tekrarlanıyor. Türkiye’nin önünün açılması gerektiği sık sık vurgulanıyor.Bakalım bu çağrıları Avrupa Birliği de duyabilecek mi? * * *“ÇİRKİN AMERİKALI” SLOGANI YAYGINLAŞIYORMutlaka hatırlayanlarınız vardır.Marlon Brando’nun oynadığı “Ugly American-Çirkin Amerikalı” adlı bir
film vardı. Kore’de bir Amerikan askerinin hikayesini canlandırmıştı.“Çirkin Amerikalı” sözü, uzun yıllar Amerikalıların üstlerine yapışıp kaldı. Soğuk savaş döneminde unutuldu ve şimdilerde yeniden hortluyor.Amerikan kamuoyu ise, bunun hiç farkında değil.Bush yönetiminin tepeden bakan, aşağılayıcı ve sadece güç gösterimine dayalı yaklaşımının, Amerikalılara yurtlarınının dışında ne denli zarar getirdiğini bilmiyorlar. Özellikle Filistin konusundaki tutumunun, Irak’taki beceriksizliklerinin bu koskoca ülkenin prestijini ne denli erittiğini göremiyorlar.Kendi içine kapanmış bir toplum. Ne etrafına bakmak istiyor, ne de dışardan doğru dürüst
haber alabiliyor. Herşeye Bush’un gözlükleriyle bakıyor.Amerikalılar gerçekten durumun vahametini hissedemiyorlar. Hissedebilenler ise etkisiz kalıyorlar. Kamuoyu, bir ülke ne kadar güçlü ve zengin olursu olsun, sınırlarının dışında “çirkin” damgasını yediği takdirde uzun vadede kaybedebileceğini görebilse, çok şey değişebilecek.Ancak bu işin Bush ile olamayacağı çok belli.ABD KAMUOYU AB’Yİ BİLMİYORİlk duyduğumda çok şaşırdım. Oysa şaşırmamak gerekiyor.Bu yıl içinde GALLUP kuruluşunun düzenlediği bir anket, Amerikan kamuoyunun nelere önem verdiğini, neleri umursamadığını çok güzel gösteriyor. En çarpıcı sonuç ise, Avrupa Birliği konusunda alınmış.Ankete göre, Amerikan kamuoyunun yüzde 44’ü, Avrupa Birliği’nin ne olduğunu, ne yaptığını bilmiyor. (!)Bu sonuca bakıp, Amerikalıları cehaletle suçlamak çok kolay. Oysa sorun, ABD’nin büyüklüğü ve toplumunun ilgi alanlarından kaynaklanıyor.Bir yanda, dünyanın en güçlü bir ülkesi ve bu gücü kullanan Beyaz Saray var. Öte yanda ise, bu gücün nasıl kullanıldığı, neden kullanıldığıyla ilgilenmeyen milyonlar...Doğusu başka, Batısı başka, ortası bambaşka bir kıta...Bush yönetimi, bu büyük ülkeyi ne yazık ki layık olmadığı derecede kötü yönetiyor. Uluslararası alandaki güvenirliğini ayaklar altına alıyor.Ancak yine de yeterli oy alıp seçilebiliyor. (!)Amerika kontrastlar ülkesi olmayı sürdürüyor.THY İLE UZUN YOL GİDİNCE...Geçen hafta THY ile New York’a gidip döndüm. Çok eskilerde yabancı şirkitlerle uçmak bir nevi snopluktu. Şimdilerde THY ile uçmamak enayilik gibi birşey. Bundan dolayı da gözümüz üstünde. Belki de başka havayollarına gösterdiğimiz hoşgörüyü, THY’dan sakınmamızın nedeni çok iyi olmasını istememizden kaynaklanıyor.Bu defaki New York uçuşunda benim en çok dikkatimi çeken, İstanbul çıkışında uçağın iyi temizlenmemesi, koltukların kırındı dolu olması ( şikayet formu doldurmayı ihtam etmedim), buna karşılık New York çıkışında uçağın pırıl pırıl olması... Demek ki birileri işini tam yapamıyor.ORHAN ÖZTÜRK’E TEŞEKKÜR BORCUSizler güç durumda kalmış ve yardım için etrafına saldıran yolcunun ruh halini bilemezsiniz. Dost bir bakış, bir nefes arar. Hele New York gibi çılgın bir havaalanında iseniz... Hele uçağınızı kaçırmaya 2 dakika kaldı ise... Hele nereden gelip nereye gittiğinizi de tam bilemiyorsanız. İşte orada size dost elini uzatan insanı başınızın üstünde taşırsınız.New York havaalanı terminalinde Orhan Öztürk işte böyle bir insan. Çok insanın duasını alıyor.ABD BASINI DA “İHANET” BASKISINDAEskiden Amerikan basınına gıptayla bakardık. Çalışma koşullarına imrenirdik. Devlet yetkilileriyle ilişkiler son derece mesafeli ve özgürlük alanları da son derece genişti. Bizler ise, tam aksine sürekli bir baskı altında çalışmak zorunda kalırdık. Siyasi veya askeri otoriteyi desteklediğiniz oranda rahat eder, eleştiri dozu arttıkça onların tepkileri de artardı. Mahkemelere düşülür, tehdit telefonları alınır, hatta arkanıza adam dahi takılırdı.Bugün Türk basını , eskiye oranla çok rahatladı. Buna karşılık ABD basını, özellikle 11 Eylül sonrasında, Bush yönetiminin uygulamalarıyla tam bir cendere altında çalışıyor. Bizim eski günlerimizden hala iyi durumda sayılsalar da, terörle mücadele ortamında eleştiri yapanlara Bush yönetiminin kapıları kapanıyor. Haber kaynakları susuyor, yetkililerle temas edemez oluyorlar.Belirli bir çizgi var. Bu çizgiyi aşanlar “vatan hainliği” ile suçlanıyorlar. Moral baskı Amerikan medyasının işlerini güçleştiriyor. Üstelik, kimseler şikayetçi de olamıyorlar. İşin kötüsü, bütün bu işler öylesine bir incelik içinde yapılıyor ki, dışa fazla yansımıyor. Bizdeki kaba muamele olmadığından, büyük bir soruna dönüşmüyor.Demek ki gazeteciye baskının milliyet’i olmuyormuş. (Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
button