Türkiye gözünü doğuya dikti

Güncelleme Tarihi:

Türkiye gözünü doğuya dikti
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2009 17:47

Analistler bölgesinde arabuluculuğa soyunan Türkiye'nin İran'a karşı bir denge unsuru olabileceğini savunuyorlar. İşte bu makalenin ayrıntıları ve dünyanın önde gelen basın organlarında 20-21 Ekim tarihlerinde öne çıkan güncel köşe yazıları:

Haberin Devamı

 

THE NATIONAL

Emile Hokayem: Türkiye bölgesel arabulucu olmak istiyor. Körfez ülkeleri de bu Sünni devin İran’a karşı bir denge olabileceğini düşünüyorlar.

Şam’la yakınlaşma artık geri çevrilemez boyutta. Suriye ilişkide küçük ortak olmayı kabullenmek zorunda. Dünyanın 17. büyük ekonomisine bağlanmanın getirileri lezzetli olmalı.

Şam ileride patron olarak İran’ın yerine Türkiye’yi geçirmeyi umuyor. Ama Türkiye’nin çekiciliğinin sınırları da var: Ermenistan’a yaklaşılırken Azerbaycan kızdırılıyor.

Haberin Devamı

Ankara, İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yaparken başarılı olamadı çünkü baskı gücü ve ağırlığı yok. Son gelişmelerden sonra da artık bu rolü oynayamaz. Ayrıca Ankara’da herkes İsrail ile ilişkileri bozma ve Batı ile ilişkileri riske atmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüyor. Ama Türkiye’nin yeni yönelimi sarsıntılı olsa da kalıcıdır. 

COUNCIL ON FOREIGN RELATIONS

Joost Hiltermann: Irak siyasi gelişiminde kritik bir döneme giriyor.

Maliki Ocak ayındaki seçimlerde en çok oyu aldığı halde Başbakanlığı kaybedebilir çünkü düzen ve güvenlik getiren lider imajını zedelemek isteyen çok düşmanı var. ABD sessizce de olsa onu destekliyor.

Seçimden önce şiddet artabilir. Yakın oylar alınması halinde uzun süren bir pazarlık dönemi yaşanabilir. Sünnilerin seçimden önce birleşip birleşemeyecekleri önemli.

Bunu başarabilirlerse ve Kürtler bölünürse Sünnilerin Cumhurbaşkanlığı şansları olabilir. Bu Arap devletlerini mutlu eder. Şimdilik, Talabani’nin sağlığı ve isteksizliği bir yandan, Değişim hareketinin muhalefeti Kürtlerin Cumhurbaşkanlığı makamını korumalarını zorlaştırıyor. Ama bu durum değişebilir de.

Kürtler koalisyon hükümetine katılmak için Kerkük konusunda taviz şartı koşacaklar. Kürtler kendi bölgelerinde seçmenleri sandığa taşıma becerileri nedeniyle Irak siyasetinde güçlü bir pozisyondalar, “kralı belirleme yetenekleri” var.

Haberin Devamı

Kürtler, Maliki Kerkük konusunda kendilerine çok iyi bir teklif yapmazsa onu veto edeceklerdir. Zayıf, kontrol edilebilecek bir aday aranıyor. Başbakan Şii olacak, ama uzlaşma sağlanması için bu küçük bir partiden gelebilir. ABD askerlerinin çekileceği bu süreçte gerilim artabilir.

Irak güvenlik kuvvetlerinin gücünden daha önemli olan şey iç uyumları. ABD çekildikten sonra güvenlik güçleri kime bağlı olacaklar? Siyasi etnik ve mezhep temelinde bölünebilirler mi? Hidrokarbon yasası hala çıkmadı. Seçimden sonra Petrol Bakanı kim olacak? Kürtlerle Bağdat petrol konusunda anlaşabilecekler mi?

Kürtler bölgeleri için hem Bağdat hem de komşulardan güvenlik garantisi alabilirlerse Kerkük’te ödün verebilirler. Kürtlerin bölgelerinin sınırlarının tanımlanması ve güçlerinin azaltılmayacağına dair anayasal garantilere ihtiyaçları var. Bunlar mantıklı ve meşru şeyler olabilir ama gerçekleşmeleri kolay değil.

Haberin Devamı

Kürtler’in Kerkük’ün sadece onlara ait olacağı düşüncesini terk etmeleri gerekecek. Kerkük hem Kürt bölgesinin dışında olduğu ama direk Bağdat’a da bağlı olmadığı özel bir statüye sahip olabilir. Bu arada Kerkük’te bir güç paylaşımı ve değişik toplumları koruyan bir anlaşma mümkün olabilir.

FINANCIAL TIMES

 

Gideon Rachman: İki yıl önce küçük devletler “insani gelişmişlik”, kişi başına düşen gelir ve barış içinde olma gibi kriterlerde en ön sıradaydılar. Ama büyük durgunluktan sonra ekonomik ve siyasi dalga küçük devletlerin aleyhine döndü.

 

Uluslararası ticaret ve yatırımın önündeki engellerin kalktığı, ABD’nin uluslararası istikrarı sağladığı kürselleşmenin bu altın döneminde bu küçük devletler vergileri indirdiler, kuralları en aza indirdiler ve sermaye buralara aktı.

 

Haberin Devamı

Ama zamanında Joseph Stigliz’in uyardığı gibi bu ülkeler büyük okyanustaki küçük gemiler gibiydiler, fırtına çıkınca en riskli onlardı. Nitekim bu krizden en kötü etkilenenler İzlanda, İrlanda ve Baltık devletleri oldu. Şimdi hepsi yardım için IMF’ye koşuyorlar.

Siyaset de onların aleyhine döndü. G20’de küçük ülkelere yer yok. Vergi cennetleri ve sırdaş bankacılığa karşı tavır oluştu. Regülasyon tekrar moda oldu. Vergiler yükseliyor. İsviçre bile tedirgin.

İzlanda’nın ekonomisinin ve bankacılığının felaket derecede zarar görmesinin yanı sıra İngiltere ve Hollanda bu ülkenin bankalarında kaybeden vatandaşlarının paralarını geri almak için Reykjavik’e “kabadayılık” yapıyor.

Ayrıca Amerikan ekonomisindeki sorunlar nedeniyle bu ülke artık küçük ülkelerin güvenliğini sağlamada giderek daha az istekli olabilir. ABD artık Rusya, Çin ve Brezilya gibi büyük devletlerle iyi geçinmeye çalışıyor. Ama küçük devletlerin itilip kakıldığı bir dünya çirkin bir yer olur.

Michael Skapinker: Brezilya’yı takip edin. 21. yüzyılın önemli bir gücü olabilecek bu ülke mali krizden iyi bir şekilde çıkıyor. Denizde çok büyük miktarda petrol buldu. Dünyada bu yılın en büyük halka arzı Brezilya’da gerçekleşti. Dünya çapındaki şirketlerinin sayısı giderek artıyor. 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak. Önemli doğal kaynakları ve zengin kültürü olan ülke komşularıyla da barış içinde. Çok partili demokrasi iyi işliyor. Sosyal ve etnik çatışma yok.

Haberin Devamı

Brezilya yeni bulanan petrolün çok büyük kısmını dışarı satabilir çünkü elektriğini büyük ölçüde barajlardan üretiyor. Otomobil yakıtı olarak şeker kamışından elde edilen alkol türevi bir maddenin kullanımı yaygınlaşıyor. Brezilyalılar petrolün akıllı olunmazsa başa bela olabileceğini de biliyorlar. 

Ama ülkede suç, gelir dağılımındaki uçurum ve yolsuzluk gibi problemler de var. Ayrıca ülkenin demiryolu, karayolu ve havaalanları ciddi oranda yatırıma ihtiyaç duyuyor. Şiddet sonucu yaşanan ölümler BM’nin “düşük düzeyli iç savaş” olarak tanımladığı düzeyde. Gerçi bu ölümler daha çok rakip mafya grupları arasında yaşanıyor ama bu değişiyor. Kontrol altına alınmazsa şiddet ve suç ülkenin kalkınma atılımına sekte vurabilir. 

Jean Pisani-Ferry ve Adam Posen: Euro bölgesel bir para birimidir, doların yerini alarak küresel para olamaz. Doların yerini kaybedeceği tartışması öğretici ama biraz erken. Alternatif olarak niye ikinci uluslararası para birimi olan euro doların yerini almasın?

ABD ekonomisinin küresel payı küçülüyor, mali durumunun sürdürülebilirliği soru işaretleri yaratıyor. Doların uzun vadeli çekiciliği azalıyor. Avrupa Birliği’nde euroyu kullan ülkeler için sürecin ilk 10 yılı büyük ölçüde başarılıydı. Ama son dönemde değeri artmakla beraber euronun küresel para olma yolunda bir hamlesi yok. Küresel rezervlerdeki dolarlar hala euroların üç katı büyüklükte.

Euro hala bölgesel bir para.Petrolün dolar dışında fiyatlanması ile ilgili söylentiler var ama diğer ürünler için böyle bir şeyden bahsedilmiyor. Euroya geçişe dair bir işaret yok. Euro bölgesi dışındaki şirketler işlemlerini hala dolarla gerçekleştiriyor.  

Euronun enflasyon ve faiz oranları ile ilgili kendine koyduğu koşullar bu paranın başka ülkelerce kullanılması ve kabul edilmesini zorlaştırıyor. Euronun daha ihtiraslı olmaması üzücü çünkü doların diğer alternatifleri (döviz sepetleri, özel çekme hakkı (SDR) ve hatta Çin parasının uluslararası hale getirilmesi) aslında daha sorunlu.

 

Ayrıca yumuşak bir geçiş için dolardan başka paraya geçerken bir süre iki para biriminin aynı anda geçerli olması daha sağlıklı olur. Sterlinden dolara geçişte bu sağlanamadığı için 1920-30’larda ciddi bir liderlik boşluğu ve istikrarsızlık yaşanmıştı.

 

Korkarız, euro bölgesinin küresel döviz olma konusundaki çekingenliği benzer şeylerin yaşanmasına neden olabilir. Aslında euronun daha geniş kullanımı için gerekli olanlarla euro bölgesinin siyasi ve ekonomik çıkarları uyumlu. Euronun üretkenlik, açıklık ve yönetişimle ilgili problemleri aslında onun küresel rolünü sınırlayanlarla aynı.

 

Mali bütünleşme tamamlanmalı, para birliğinin özellikle kriz yönetimi ile ilgili yönetişimi güçlendirilmeli, genişlemeye ve kullanıcı ülkelerin likidite krizlerine karşı daha pro-aktif bir strateji geliştirilmeli ve büyüme oranı yükseltilmeli.      

Charles Clover: Rusya ne yapmak istiyor?

 

Kremlinoloji yeniden hortladı. İran’a ambargolar, füze savunması ve Dünya Ticaret Örgütü’ne giriş konusunda Kremlin’in ya karar veremediği ya da öyleymiş gibi davrandığı görüntüsü oluşuyor. Medvedev ile Putin arasında önemli farklar, rekabet ve hatta çatışma var mı, yoksa “iyi polis-kötü polis” mi oynuyorlar?

 

Dünya Ticaret Örgütü’ne Medvedev tek, Putin ise Kazakistan ve Beyaz Rusya ile beraber girmek istiyor. Eğer Medvedev’in dediği olursa Putin ilk kez önemli bir konuda istediğini yaptıramamış olacak. 

 

THE NEW YORK TIMES

 

David Brooks: Filozoflarla psikologların karakter tanımları farklı. İlkine göre bireylerin değişmeze yakın istikrarlı karakter özellikleri var: Biri “dürüst”se neredeyse hep dürüstçe davranır. Psikologlarsa davranışların büyük ölçüde kişinin içinde bulunduğu ortama bağlı olduğuna inanıyor. Örneğin bir çocuk okulda genelde “dürüst” ama evde genelde “yalancı” olabilir.   

 

Roger Cohen: Afganistan “gerekli bir savaş” ve Obama için bir dayanıklılık testi.

 

Afganistan konusunda şahinim ama yine de 40 bin ilave asker konusunda şüphelerim var. Bu hızla çözülebilecek bir sorun değil. Ortalama yaşam süresinin 44 yıl olduğu dünyanın en fakir beşinci ülkesinden bahsediyoruz.

 

Asker sayısından daha önemli olan dayanıklılıktır. Sorun belki 30 yıllık bir taahhüt ve ortaklığı gerektiriyor.Bunun şimdiden ABD’nin en uzun savaşı haline geldiği söyleniyor ama bu yanıltıcı. Çünkü ABD ülkenin güneyinde savaşmaya başlayalı sadece aylar oldu.

 

Irak’ta Anbar vilayetinde hangi şeyhlerle beraber çalışılabileceğini anlamak yıllar aldı. Buradan Sünni Uyanışı çıktı. Afganistan’da Peştun Uyanışı için işe daha yeni başladık.

 

Biz istedik diye Taliban ile El Kaide arasındaki farklar hemen netleşecek değil. AfPak bölgesi aslında iki değil üç ülkeden oluşuyor: Afganistan, Pakistan ve Peştunistan. Bu son bölgede Taliban ve El Kaide “kaynaşıyor”. “İkna edilebilecek” Taliban unsurları olabilir ama ikna edemeyeceklerimiz de olacak ve bunlar bize stratejik tehdit olmaya devam edecek.

 

Ayrıca, karadan askerleri çekip sadece insansız uçaklarla savaşamazsınız. Üslere ve insani istihbarata ihtiyaç var. Bu savaş karada kazanılacak. ABD geri adım atarsa, ya da attığı düşünülürse, NATO’da Pakistan da çöker. Bu Batı’nın güvenliği için felaket olur.

 

Peki ne yapmalı? Evet saygınlığı olan bir Afgan ortağa ihtiyacımız var. Karzai’ye, eğer kalırsa, daha iyi valiler, uyuşturucu işine bulaşmayan memurlar, iyi huylu Taliban’a erişme amaçlı şeffaf çabalar ve Afgan polis ve askerlerinin eğitiminde işbirliği şart koşulmalı.

 

Ayrıca ülkenin her yerini kontrol etmeye çalışmak imkânsız ve aptalca. Bunun yerine Peştunistan’da mahkemeleri, polisi ve ekonomisi ile model olabilecek bölgeler oluşturulmalı. Zamanın aleyhimize işlediğini unutmayalım.

 

Afganların çoğu hala ABD’nin ülkelerindeki varlığını destekliyor. Bir an önce burada uzun süre kalacağımız mesajını vermeli ve bu mesajı verecek az da olsa bir asker artırımına gitmeliyiz. Generalin de dediği gibi “sabır, disiplin, kararlılık ve zaman” belli bir asker artırımından daha önemli. Duyuyor musunuz, Sayın Başkan? 

  

THE WALL STREET JOURNAL

 

Alkman Granitsas: Yunanistan’da partilerin destekçilerini ödüllendirmelerine dayalı “ahbap-çavuş” siyaseti iflas etti: Yangınları söndüremeyen itfaiye, güvenliği sağlayamayan ve yasaları uygulayamayan polis, vergi toplayamayan vergi idaresi.

 

Bu yıl bütçe açığı ekonominin yüzde 12.5’ine ulaşacak. Bu seçimde Yunanlılar sadece iktidar değil yönetişim değişikliği için de oy kullandılar. Yeni Başbakan Papandreu kamu sektörü reformunun birinci önceliği olduğunu söylüyor. Kamu yönetiminde hamilik (patronaj) ilişkilerini ortadan kaldırmak gerekiyor. Başbakan şimdilik bakan sayısını azalttı. Siyasetin kirli para ile finansmanını önlemek için de adımlar atacağını söylüyor.

 

Ama esas bürokrasinin küçültülmesi gerekiyor. Bazı rakamlara göre 1 milyon Yunanlı (her dört çalışandan biri) devlet için çalışıyor. Bu durumun AB’de benzeri yok.  

 

Yunan bürokrasisinin verimsizliği dillere destandır. Bir iş kurmak için 14 veya 18 sancılı işlem gerekiyor.  Emekli maaşı bağlatmak için bir yıl, inşaat yapmak için üç yıl izin bekleyenler var. Bürokrasinin ülkenin büyümesine yüzde 7’lik bir yük olduğu hesaplanıyor.

 

Yükselmenin siyasi bağlantı değil yetenek ve çabaya bağlı olduğu bir sistem gerekli. İyi eğitilmemiş ve “şişirilmiş” bürokrasi halka hizmet etmiyor, dostça değil ve yolsuzluğa meyilli. Eğitim standartlarını yükseltmek ve performans değerlendirmelerine göre ödül-ceza mekanizmalarını kullanmak gerekiyor. Memurların iş garantisini ortadan kaldırmak için Meclis’te beşte üç çoğunluk gerekiyor. Ama bu çok mümkün değil.

 

Bürokrasinin küçülmesi bütçe açıklarını da azaltır. Ama bu politikalar popüler değil çünkü birçok Yunanlı devlete bağımlı. Sendikalar güçlü ve sandıkta blok olarak hareket ediyor. Papandreu bu engelleri aşabilir mi? Kendi iyi niyetli olabilir ama iktidarda olduğu yıllarda devlet sektöründe çalışanları ikiye katlayan partisinin inandırıcılık problemi var. Papandreu bu problemi çözemezse ülkesi kriz ve borçtan kurtulamaz.     

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!