Güncelleme Tarihi:
GTürkiye’de kemik iliği bekleyen kanser hastalarının sesi olan İzmirli bankacı Gamze Akbaş hayatını kaybetti. Lösemi hastalığı ikinci kez tekrar edince 3 yaşındaki oğlu Atakan’ı bırakıp gitmemek için çığlığını tüm Türkiye’ye yazdığı mektupla duyuran Gamze Akbaş’ın iyileşmesi için tek çare aile dışında dokusuna uygun bir kemik iliği bulunmasıydı. Bekleyiş sonunda uygun donör İtalya’da çıktı ve Gamze Akbaş, Gebze’de özel bir sağlık kuruluşunda ilik nakli oldu.
Geçen süre içinde bağışıklık sistemi sıfırlanan ve nakli yapılan kök hücrenin vücuda uyum sağlaması beklenen Gamze Akbaş, bu süre içinde eşi Emrah Akbaş dışında kimseyle görüşemedi. Zorlu süreç sonrası Gamze Akbaş taburcu olmuş ve oğluna kavuşmuştu.
"ELİMİZDEN BU KADAR GELDİ"
Gamze Akbaş'ın eşi Emrah Akbaş, cenaze töreninde gazetecilere yaptığı açıklamada, 5 yıldır kanserle savaştıklarını hatırlatarak, "Başımız sağ olsun. Elimizden bu kadar geldi, bugüne kadar yaşatabildik. Bize destek olan herkese teşekkür ederim" dedi.
Lösemi hastası eşine İtalya'dan buldukları bir donörün iliğinin nakledildiğini anımsatan Akbaş, "İlik naklini yaptık ancak tabi tek çare ilik nakli değildi. Nakilden sonra uyum problemi yaşadık. Eğer faydası olursa bundan sonra Türkiye'de lösemi hastalarının kemik iliği bulma konusunda ülkemiz biraz daha duyarlılaşması lazım. Yüzlerce ya da binlerce hasta şu anda ilik arıyor. Maalesef burada olmadığı için yurt dışından bulunabiliyor. İnşallah bundan sonra ilik arayanlarda şifa bulur" diye konuştu.
"ANNEM ATATÜRK'ÜN YANINA GİTTİ"
Eşinin tedavi sürecinde kendilerine destek olan herkese teşekkür eden Akbaş, eşinin son anlarına kadar oğlu Atakan'ı düşündüğünü belirterek, şunları kaydetti: "Son anlarında güzel şeyler söyledi. Asla gitmek istemedi, çocuğu için kalmak istedi ama Allah'ın takdiri buraya kadarmış. Atakan'a annesinin öldüğünü söyledik. O da güzel şeyler söyledi. Annem Atatürk'ün yanına gitti, iyi insanlar cennete gider, annem de oraya gitti" şeklinde duygularını dile getirdi.
Gamze Akbaşı'ın babası İbrahim Canseven de kızının tedavisi sürecinde basının kendilerine yardımcı olduğunu kaydederek, "Sizlere teşekkür ederiz, büyük adımları sizin sayenizde attık. Başımız sağ olsun vücut savaşını sonunda kaybetti. İnşallah bundan sonraki hastalara daha çabuk bulunması için Türkiye'de bir merkez açılır bu adımların atılmasını istiyoruz" ifadesini kullandı.
SON MESAJI YİNE OĞLUNA OLDU
Gamze Akbaş, yine geride duygu dolu mesajlar bıraktı. Gamze hastaneye yattığı zaman 20 Şubat 2015 tarihinde, Facebook profilinden son mesajını paylaştı. Gamze’nin son mesajı yine oğlu Atakan’a oldu. Gamze mesajında, "Üç gün oldu, yavrumla kucaklaşalı. Gecesine acil ve yatış. Akşam telefonda ’Annecim bu sefer tam iyileş’ ahh yavrum benim en çok istediğim bu. Ayakta durmak. Başka şans bırakılmadı" sözleriyle duygusunu anlattı. Mesajın sonunda ise ’Kendisini üzgün hissediyor’ notunu düştü. Gamze’nin ayrıca, kendisi gibi lösemi tedavisi gördükten sonra ilik nakliyle yaşama bağlanan 8 yaşındaki Melis Akbaş için de 4 Şubat 2015 tarihinde, ’Kelebekler kadar renkli. Ama onlar kadar kısa olmasın ömrümüz güzel kızım Melis. Kanserle mücade için verdiğimiz röportaj. Sağlık dolu günlerde mutlu olmayı da hakketik’ yazdı. Bu son mesajı olan Gamze’nin ölümü haberiyle yıkılan çok sayıda arkadaşı da facebook proilini ziyaret edip, üzüntülerini kelimelere döktü. Arkadaşlarından biri, ’Yeryüzünde bir eksik, cennette bir fazlayız. Huzur içinde uyu gamzeli’ mesajını bıraktı.
SOSYAL MEDYADA KAMPANYA
O günlerde ilik nakli için donör aranmaya 13 Şubat 2012 pazartesi günü başlanacağı duyuruldu. Twitter, Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde en çok tartışılan, konuşulan konu Gamze Akbaş’ın sağlığına yeniden kavuşma çabaları olurken Ozan Güven, Hande Yener, Ezgi Mola, İlkay Akkaya, Berna Laçin, Işın Karaca, Okan Bayülgen gibi pek çok ünlü isim Gamze’nin çığlığını takipçilerine duyurdu. ’Seninleyiz Gamze’ adlı sayfaların dışında onlarca blog da oluşturuldu ve ilik donörü olmak için yapılacak başvurularda yığılma olmaması için bile ’organize olup liste oluşturma’ çalışmaları yapıldı. Gamze Akbaş’ı destekleyenler yattığı hastaneye kart, destek mesajı gönderdi...Binlerce kişi kan vermek için sıraya girdi.
"SEYAHATE GİDEN ANNE GİBİYİM”
Gamze Akbaş’ın o günlerde oğlu Atakan için kaleme aldığı ’Seyahate giden anne gibiyim’ başlıklı yazısı şöyleydi:
“Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belli ki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti deyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor deyin.
İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü, laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr.’um da öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Maalesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten, salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benim de ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim var ki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr.’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.
“EVET EVLADIM TEK DERDİM”
Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin, hatta davranacağı da. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde n’apar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler, yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye.
Eskişehir’e göderirler belki biii süreliğine orası da çok soğuk, keşke annem göndermese.
Kalbi kırılırsa anlarlar mı?
Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi?
Anneyi sorduğunda ne cevap verirler?
Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı?
Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar?
Her akşam ılık sütünün içilmesi, dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı?
Günlük taze meyve suyu sıkılır mı mevsim meyvelerinden?
Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi?
Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü?
Değişik kitapları kim araştırır, kim alır peki?
Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla?
Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir?
Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder?
Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer. O özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der.
Evde televizyon seyretmeyip kim aktivite yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün?
Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar, Atakan’ıma nasıl sabır gösterir?
Bir varmış, bir yokmuş. Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman. Zamansa bazen dost insana, bazen düşman. Bize düşman oldu.
Emrah’ım canım sevdiğim. Çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştin ya bana, ’Parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum’ diye. Hep öyle deli baba ol olur mu? O zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki.
Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim, ’Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın’ diye. Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye. Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onu da sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.
Canım annem, canım babam, canım kardeşim. Hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet.
Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı.
Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.
Sabahleyin aradın annem.
Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var, öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun: ’Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına, ’Ben sana dayanamam merak etme geçer’ dedim. ’Geçsin annecim’ dedi. Dayancan annem diye haykırdım içimden.
Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bir şey istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrah’ımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağım da. Biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya. Bir de tabi Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum.”