Güncelleme Tarihi:
- Türkiye’de iş hayatında kadın olmanın ne gibi zorlukları var?
- Aslında iş hayatı nispeten kadınların daha etkin olabileceği bir yer. Erkek veya kadın ayrımcılığa gidilmeden; başarılarına, niteliklerine göre değerlendiriliyor ve istedikleri yerlere gelebiliyorlar. Ama hâlâ aile hayatıyla iş hayatını dengeleyecek, kadınların hayatını kolaylaştıracak birtakım programlar mevcut değil. Örneğin kreş gibi, çocuk sahibi olmak isteyen kadının daha etkin ve daha esnek çalışabilmesi için gereken hizmetler yeteri kadar bulunmuyor. Türkiye’de kadının istihdama katılım oranı yüzde 24’lerde; Avrupa yüzde 50’nin üstünde. Bu da bize burada bir sorun olduğunu gösteriyor. Ben bir kadın olarak çok büyük bir sorun yaşamadım. Çünkü hem ailem eğitimimi planlarken hem daha sonra iş hayatında çalıştığım kurumlarda hep önüm açıldı. Çalıştığım ve başarılı olduğum ölçüde ödüllendirildim. Ama Türkiye, eğitimde fırsat eşitliğinden, kadının eğitime erişimine kadar çeşitli sorunlar yaşayan bir ülke. Bu noktada toplumda rol- model olabilecek kadınlara büyük bir görev düşüyor.
- TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) Başkanlığı hayatınızı ne yönde etkiledi? Bu yolda neler öğrendiniz?
- 2002’de Kadın Girişimciler Derneği’nin kurucularından biri olarak sivil toplum hayatına adım attım. TÜSİAD’a da hemen o sene üye oldum. 2004’ten itibaren de yönetim kurulunda yer aldım. TÜSİAD Başkanı olmaktan memnunum. Tabii ki zorlukları, gereklilikleri olan bir konum. Ama bana benim ona kattığımdan daha fazlasını katıyor. Eskiden duyarlılığımın bu kadar yüksek olmadığı konularda, hem bilgi sahibi oldum hem de farkındalığım arttı. TÜSİAD’daki görevimden sonra daha iyi bir insan olduğumu düşünüyorum.
SABİT FİKİRLERE PRİM VERMEDİM
- TÜSİAD ve hükümetin sosyal konularda zaman zaman ayrı düştüğünü gözlüyoruz. Bu ayrışmanın topluma faydası mı yoksa zararı mı oluyor?
- Bu tartışmalar topluma kazanç sağlıyor mu derseniz, evet, toplum kazanıyor. Filmin tek karesine değil bütününe bakmak lazım. TÜSİAD gibi bağımsız ve gönüllü dernekler, prensip ve ilkeler bazında çalışır. 40 yıllık geçmişimize baktığımızda, hiçbir zaman siyasi anlamda hükümetle karşı karşıya geldiğimizi söyleyemeyiz. Ama belli fikirlerde, ideallerde veya bunun yapılış veya uygulanış biçiminde farklı düşünceler olmuştur. Biz de bunu her zaman açıklıkla ortaya koymuşuzdur. Sivil toplum kuruluşlarının da, demokratik katılımcı bir toplumunda olmazsa olmazıdır bu. O açıdan tartışan bir toplumun bundan faydalandığını düşünüyorum. Netice itibariyle bizim seçtiklerimiz bizi yönetiyor ve bize hesap vermek zorundalar. Tam tersi değil. Biz kimseye hesap vermek zorunda değiliz.
- Hayattaki en büyük başarınız ve başarısızlığınız nedir?
- İnsanın kendisi için bunu söylemesi kolay değil. Hep empati kurabilmenin çok önemli olduğunu düşündüm. Benim gibi düşünmeyen, benimle aynı hayat görüşünü paylaşmayan insanların da ne yapmak istediğini anlamaya ve bir ortak noktada buluşmaya çalıştım. Başarılı da olduğumu düşünüyorum. Dogmalara, sabit fikirlere, tepeden inme zorlamalara hiçbir zaman prim vermedim. Kendimi geliştirmem gereken noktalar varsa, onlardan bir tanesi belki biraz daha fazla organize olabilmek... Çünkü çok fazla sorumluluğum var. Hiçbir şeyi yarım yapmamak lazım. O açıdan odaklanmak önemli. Belki böyle bir üç seneden sonra daha odaksız bir yaşam sürmek daha doğru olur diye düşünüyorum.
- Para sizin için nelerin ölçüsü?
- Gücün veya kuvvetin ölçüsü paranın çokluğu olmamalı. Bu yanılgıya düşmemeliyiz. O zaman birtakım gerçekten önemli toplumsal değerleri kaybedebiliriz, bunlardan uzaklaşabiliriz. Hep şunu altını çizmeye çalıştım: Ekonomik gelişme çok önemlidir. Ekonomik büyüklük önemlidir. Bir ülkenin kişi başına düşen geliri çok önemlidir. Bütün bunların yanı sıra sosyal gelişmişlik, insanların eğitime erişebilmesindeki eşitlik, kadınların istihdama ve toplumsa hayat katılımı, gençlerin önündeki fırsat eşitliği işte bütün bunların parayla ölçülebileceğine inanmıyorum. Bu bir sosyal politika gerektiriyor.
- Giyim sektöründe öncü bir grubun yöneticisi olarak alışverişin sizin hayatınızdaki yeri nedir?
- Terzi kendi söküğünü dikemez diye bir laf vardır. Belki farklı bir sektörde olsam alışverişin de hayatımda daha farklı bir yeri olurdu.
ALINAN EĞİTİME GÖRE İŞ BULUNAMIYOR
- Siz bir sivil toplum örgütü liderisiniz. Bizde sadece gençlerden oluşan ve genç girişimcileri ve girişimlerini desteklemek amacıyla kurulan Yenibirlider Derneği’yiz. Türkiye’deki eğitim sorununu çözmekte sivil topluma düşen görevler neler?
- Şöyle bir şeyle karşılaşıyoruz: Bugün Türkiye’de vasıf uyumsuzluğu diye bir gerçek var. Birçok öğrenci, üniversiteyi bitiriyor, aldığı eğitime göre bir iş bulamıyor. Piyasada ne iş varsa kendini ona göre organize etmeye çalışıyor. Meslek eğitimi önemli bir konu. Lise seviyesinde bunun yapılması lazım. Orada da öğrencileri doğru yönlendirmek önemli. Birçok meslek okulundan iş hayatına gelen öğrenci, şirketler tarafından tekrar eğitime tabi tutulmak durumunda kalıyor. Burada iş dünyasına da düşen birtakım görevler var. Madem aldığımız elemanın birtakım özelliklerini veya aldığı eğitimdeki eksiklikleri görüyoruz, onlar konusunda geri bildirim vermemiz ve eğitim politikasını planlayanlarla birlikte çalışmamız lazım. Üniversite-iş dünyası, meslek liseleri-sanayi işbirliği ve sistemin dinamik bir şekilde geliştirilmesi bu açıdan önemli.
Siz de şimdi bir dernek kurdunuz. Dernek olarak siz de iş dünyasından çok sayıda insanı bir araya getirebildiniz. Onların bazı şeyleri paylaşabilmelerini sağlayabilecek bir pencere açılmış önünüzde. Bu fırsatın daha çok öğrencinin beklentisinin, isteklerinin ve özlemlerinin iş dünyası, politika yapıcılar ve fikir önderlerine ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Önemli bir interface var burada. Yoksa eğitim daha ideolojik, daha dogmatik ve daha tepeden aşağı inme niteliğine bürünür. Toplum tartışmazsa, katılımcı olmazsa olmaz. Sivil toplum kuruluşlarının görevi de bu.
MARQUEZ SEVİYOR
- En sevdiğiniz kitap?
Roman okumayı seviyorum. Beni gerçekten yönlendiren, hislendiren, toplumsal boyutta dünya nereden nereye gitmiş bu konuda çok önemli mesajlar veren kitap ‘Uçurtma Avcısı’. Bir de ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ var. Onun dışında “şunu okuyun başarılı olun” gibi kitaplara çok kulak asmam.
- En sevdiğiniz söz?
- İki tane var. Biri ‘ Kendini ciddiye alma, yaptığın işi ciddiye al’. Gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyorum. İkincisi de “Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir.” Hayatın her noktasını kontrol etmemiz, kontrolün bizde olduğuna inanmamız, tabii ki planlama yapmamız ve kendimizi geliştirmemiz açısından önemli ama insanın kendini her şeye hazırlaması ve sahip olduklarının her an,
her zaman onunla olmayacağını bilmesi gerekir.