Güncelleme Tarihi:
Uzmanlık alanınız gelir dağılımı, kalkınma ve kurumlar. Açlık ve sefalet gibi konularla ilgili çalışırken karamsarlaştığınız oluyor mu?
- Doktorlar, bir aşamadan sonra hastalıkları sadece hastalık gibi görüp onu yaşayan insanları unutmadan ama etkilenmeden de problemlere bakıyor. Benim araştırmalarım da öyle. Dünyadaki fakirlik beni rahatsız ettiği için gelir dağılımı ve gelişme konularıyla ilgilendim. Ama işin içine bir kere girince tek perspektiften değil bilimsel bakmak önemli.
Bu alanı seçmenizdeki etken neydi?
- Araştırma konularımın çoğunun temelinde lisedeyken Türk toplumundaki problemlerin beni rahatsız etmesi ve ilgilendirmesi var. Özellikle 1980’lerin başındaki problemler: Büyümeme, fakirlik, gelir dağılımındaki bozukluk, askeri hükümet altında özgürlüksüz yaşama... Son 25 yıldır da bu çizgi bir açıdan devam ediyor. O sorunlar değişik vesilelerle geri geliyor.
HALK KUDRETİNİ ÖĞRENDİ YENİ YÖNETİMLER AÇIK OLACAK
Son kitabınızın adı ‘Devlet Niye Çöker’ (Why Nations Fail)... Nedir bu sorunun cevabı?
- Bu, ekonominin en ana sorularından biri. Cevabı siyasi ekonomiyle açıklamaya çalışıyoruz. Zenginliğin ve büyümenin temeli kurumlar tarafından verilen teşvikler. Ama bu kurumların kendileri de siyasi bir süreç içinde ortaya çıkıyor ve o siyasi güçlere göre yönlendiriliyor.
Kitabın başında bu durumun bir örneği olarak Tunus’u ve orada gerçekleşen devrimi veriyorsunuz. Şimdiki duruma bakınca öngörüleriniz ne kadar gerçekleşti?
- Çok da farklı gelişmedi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki olayların sosyal ve ekonomik eşitsizliklerden kaynaklandığını ve sistemde gücü elinde tutan elitlere karşı bir süreç olduğunu söylemiştik. Tabii çıkan olaylar zor ve karmaşık bir sürecin başlangıcıydı. Nitekim şu anda da öyle olduğunu görüyoruz. Aynı süreç pek çok yerde daha tekrarlanıyor. Hepsinde eski sistemler çökmeye başladı. Yerine gelenler de mükemmel olmayacak ama eğer bu süreç devam ederse gelecekte daha kapsamlı ve açık kurumlara doğru yol açmış olacağız.
İstikrarlı ve olgun kurumlara kavuşmak için neler gerekiyor?
- Türkiye’de de olması gereken şey: Ekonominin, siyaset ve toplumun her kesime daha fazla açık olması. Mısır, Tunus ve Libya’da ufak bir kesim her şeyi kontrol ediyordu. Bundan dolayı toplumun fakir kalması şaşırtıcı değil. Halk artık olağan sistemi beğenmezse belli bir kudreti olduğunu biliyor. Bu nedenle her yeni gelen yönetim daha açık olmak zorunda olacak.
HÂLÂ FAKİRLİK VARSA GÜCÜN NE ÖNEMİ VAR
Türkiye ekonomisini nasıl buluyorsunuz?
- Dışarıdan bakınca gerçekten önemli adımlar atıldı. Ekonominin artık daha geniş bir tabanı var ve bu istikrar için önemli. Ama aynı zamanda Türkiye’de fazla kendine güven var. Evet, Yunanistan’ın problemleri Türkiye’de yok ama hâlâ Yunanistan’dan fakiriz. İnsanlar hâlâ açsa, kentlerin ve köylerin çoğunluğunda çok derin fakirlik varsa dünyanın en önemli 10 ülkesinden biri olmamızın ne önemi var? Türkiye’nin daha bin fırın ekmesi yemesi lazım.
Kitabınızda büyüme için siyasi tutarlılık ve düzgün işleyen politik kurumlar olması gerektiğini söylüyorsunuz...
- Teorimizde siyaset ve ekonomi her an denge içinde kalacak diye bir şey yok. Şu anda ekonomi büyüyor ama siyaset bu büyümenin çok gerisinde. Gerçek bir modern devlet ve ekonomi isteniyorsa bir hukuk devleti olmalı. Dünyada, hapiste en fazla gazeteci olan bir devlet nasıl hukuk devleti olabilir ki? İnsanların daha eşit olması, hukuk sisteminin verimli olması ve tek parti devletine dönülmemesi lazım.
NOBEL’DEN ÖNCE SON KAVŞAK
Galatasaraylılar Derneği, Türkiye’nin bilim, teknoloji, sanat ve kültür dalında yetiştirdiği kişilere destek vermek için Galatasaray Ödülü’nü hayata geçirdi. İlk defa verilen ödülün sahibiyse yine bir Galatasaray Lisesi mezunu Prof. Dr. Daron Acemoğlu oldu. Prof. Dr. Daron Acemoğlu (45), 1986’da Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Lisans derecesini İngiltere’de York Üniversitesi’nden, yüksek lisans ve doktora derecelerini London School of Economics’ten aldı. 1993’te ABD’de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)’de ders vermeye başladı. 2005’te Nobel’in habercisi gibi görülen John Bates Clark madalyasıyla ödüllendirildi. Halen MIT’de kürsü başkanı.
EN ÖZGÜR VE AÇIK SİSTEM AMERİKA’DA
Galatasaray Ödülü’nü kazanmak için Galatasaray Liseli olmak şart değil. Buna rağmen bir Galatasaraylı olarak kazanmış olmak nasıl bir his?
- Çok onur verici. Bir Galatasaraylı olarak Galatasaray’ın Türk toplumundaki önemini çok iyi biliyorum. Galatasaray Lisesi, derneği ve kurumunun benim için önemi çok büyük. İlk ödüle layık görülmem çok anlamlı. Diğer ödüllerimin en başına koyacağım!
Galatasaray Lisesi’nde nasıl bir öğrenciydiniz?
- İnsanın birçok ilgi ve düşüncesi lise yıllarında şekilleniyor. Benim için de öyle oldu. Tarih derslerine rağmen şu an çalıştığım konulara ilgi duymaya başladım. Rağmen diyorum çünkü Türkiye’deki tarih dersleri inanılmayacak derece kötü. Dünya tarihiyle ilgili hiçbir şey öğrenmedik. Tarihsel süreçlerin niye ve nasıl olduğunu sormayı bile öğrenmedik. Bu, sırf Galatasaray’a özgü değil. Ama Galatasaray’ın daha sorgulayıcı, düşünmeye destek veren yapısından çok yararlandım.
Galatasaray’dan sonra London School of Economics’e, oradan da MIT’ye gittiniz. Hangi sistem sizce en iyisi?
- Benim için Amerikan sistemi çünkü sorgulama sürecini çok destekliyor. Özgürlük ve açıklığa dikkat diyorlar. İngiltere’den de çok memnun kaldım. Büyük olasılıkla Türkiye’de kalsam da çok şey öğrenirdim ama İngiltere’deki gibi önümün açıldığı bir çizgi tutturamazdım. Fransız sistemiyse çok daha kapalı. Büyük gelişmelere açık olamadı, 40-50 yıl geride kaldı.
TÜRKİYE’YE DÖNMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM
Türkiye’deki üniversitelerde hâlâ özerklik yok. Üniversiteye özerklik vermeyenlerin bilime saygısı olduğuna da inanmıyorum. Toplum da bilime yeterince önem vermiyor. Ben de kesin dönüşü düşünmüyorum. Tabii ailemin ihtiyaçları doğrultusunda gerekirse Türkiye’de daha fazla vakit geçirebilirim. Ama evde çok meşgulüz! İki çocuk ve iki akademisyen olunca işler zıvanadan çıkıyor! Çünkü sürekli zaman baskısı var. Çünkü yapacak, öğrenecek, yazacak çok şey var.