Türkiye’de köktendinci tehlike görmüyorum

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de köktendinci tehlike görmüyorum
Oluşturulma Tarihi: Eylül 04, 2003 00:00

Renault grubunun başkanı ve CEO’su Louis Schweitzer, Türkiye ve İstanbul hayranı bir Fransız. İstanbul'dan sonra en sevdiği yer Ege sahilleri...Sartre’ın yeğeni Schweitzer’in kuzeni olurRenault grubunun başkanı ve CEO'su Louis Schweitzer, Türkiye'yi yere göğe sığdıramayan ender Fransızların başında geliyor. Türk-Fransız İş Konseyi Eşbaşkanı olarak Paris'te, Ankara'da Türkiye'nin yanında nice kavgalar veriyor. Renault'nun 61 yaşında sessiz, halim selim, beyefendi patronu o kadar mütevazı ki, ne büyük düşünür Jean-Paul Sartre'ın yeğeni olduğunu söylüyor, ne de Nobel Barış Ödülü sahibi efsanevi Albert Schweitzer'in kuzeni olduğunu. Hatta babası Pierre-Paul Schweitzer'nin 1963-1973 arasında IMF Genel Direktörlüğü yaptığını da. Eğer siz bilmiyorsanız, o sözlerinin bir yerlerine sokuşturmuyor, 20 yıl önce Fransa Maliye Bakanı olduğunu. Eşi Agnes'in Fransa'nın en ünlü avukatlarından biri olduğunu bile.Renault-Nissan grubunun dünya başkanı, Türk dostu Louis Bey'le tutkunu olduğunu söylediği Boğaz'da baş başa bir motoryat gezisi yaptık. Karadenizli kaptan azgın dalgalara kafa tutarken, Louis Bey'in mavi gözleri Topkapı Sarayı'nın siluetini daldı. Boğaz'ın azgın dalgaları suskunluğuyla ünlü Louis Bey'i de coşturdu. Yattan indiğimizde hayatında ilk defa böyle uzun ve özel konuştuğunu söyledi, ben kendisinin yalancısıyım.Siyasette istikrar var, parada yokTürkiye'nin bugüne kadar ki en büyük sıkıntılarından biri de siyasi istikrarı sağlamakta zorlanmasıydı. Ama dışardan izlediğimiz kadarıyla mevcut hükümet, gözle görülür bir istikrarı yakalamış durumda. Ben şu andaki Türkiye'nin toplum olarak dengeli, kararlı, stabil bir konumda olduğuna inanıyorum. Ama ekonomide sıkıntılar sürüyor, para politikaları ve kurlarda istikrar yok. Türkiye'de bir fundamentalist tehlike görmüyorum. Konuyla ilgili fazla bilgisi olmayan bazı Avrupalılar, İslamiyetle fundamentalizmi karıştırıyor. Ayrıca, Hıristiyanlarda da fundamentalizm var. Başbakan Erdoğan, Avrupa'yla birleşme arzu ve iradesini çok net bir şekide açıklıyor. Üretiminiz çok tüketiminiz azTürkiye'de bizi zorlayan en önemli konu ekonomik istikrarsızlık. Mesela 2001'de yaşadığımız gibi pazarı birkaç ay içinde beşte bire gerileyen başka bir ülke bilmiyorum. Çok ilginçtir, Türkiye otomobil üretiminde çok büyük bir ülke, tüketiminde ise çok küçük kalıyor. Oysa ülkenizin zengin kaynaklarına baktığımızda otomobil pazarının bugünkünün iki katı olması gerekiyor. Türk ortağımız OYAK'la 30 yıldır çok başarılı bir işbirliği içinde çalışıyoruz. Bizim başarı öykümüz, ortağımızla aynı fikirleri paylaşmamız, her konuda birbirimizle mutabık kalmamızdan. Bunca yıldır birbirimize karşı olan güvenimiz hiç eksilmedi, karşlıklı verdiğimiz her sözü tuttuk. Bursa'daki fabrikamızda çalışan mühendislerimiz, yöneticilerimiz, işçilerimiz çok iyi seviyede uzmanlar. Onun için, OYAK-Renault'da görev yapan başarılı Türk mühendisleri, yöneticileri alıp Renault grubu bünyesinde uluslarası kariyerlere veriyoruz.AB’ye girmek, yeni ufuklar açacakTürkiye'nin temel düşüncesi AB'ye katılmak, çok da doğru. Böyle olduğu zaman ülkeniz tüm ekonomik politikası tam olarak yapılanmış olacak. Göreceksiniz, AB'ye girdiği zaman Türkiye'ye yeni ufuklar açılacak. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi gerektiğine kesinlikle inanıyorum, bu en kısa zamanda gerçekleşecektir. Türkiye'nin AB'ye girmesine eskiden beri inandığımız için 8 yıl önce Megane modelini Bursa'da üretmeye karar verdik. Şimdi de Megane II Sedan'ı, burada üretiyoruz. Gelecek yıllarda Türkiye'deki yatırım ve üretimlerimizin daha da ilerisine gideceğiz. Size kesinlikle söylüyorum ki, ben de Cumhurbaşkanımız Chirac da Türkiye'nin AB'de hak ettiği yerini almasını istiyoruz. Türkiye AB'ye girip yıllık toplam otomobil üretimi 1 milyonu geçtiği gün, ülkeniz pırıl pırıl demektir. Bunlar olsun, olmasın yine de Türkiye'nin güzelliği her zaman baki kalacak.Türkiye’nin başarı şansı çok yüksekTürkiye son 40 yıldır çok değişik bir modelle gelişimini sürdürüyor. Çok büyük kalkınmalar oldu ama, yüksek enflasyon da oldu. Dolayısıyla yüksek enflasyon ve yüksek kalkınma oranları biraz toplumun ekonomik dengesini bozdu. Dünyada böyle bir modelle Türkiye'den başka başarıya ulaşmış bir ülke yok. Türkiye bugün hem enflasyonu durdurmaya çalışıyor, hem de bir yandan kalkınma hızını arttırıyor. Benim dışardan gördüğüm kadarıyla bunun başarıya ulaşma şansı yüksek.Selimiye Camii bir başyapıtİstanbul'dan sonra en sevdiğim yer emsalsiz Ege sahilleri. Bence Türkiye'deki dünya çapında en muhteşem eser Edirne Selimiye Camii. O kadar hayranım ki, Türkiye'ye her gelişimde mutlaka Edirne'ye gidiyorum, bugüne kadar dört defa gezdim.Türkiye'de otomobil kullanıyorum, son olarak Renault 9'la ailemle birlikte İstanbul'dan İzmir'e gittik. Karayolları ve trafik konusunda da Türkiye seferberlik ilan etmeli, bu konuda da Avrupa seviyesine çıkmalı. Laf aramızda İstanbul'un trafiği Paris'ten daha kötü değil.Türk mutfağını çok seviyorum İyi bir gurme olduğumu söyleyebilirim, Fransa'da böyle bir cemiyetin de üyesiyim. Türk yemeklerini çok seviyorum, özellikle dolma, döner ve iskender kebap. Eskiden Abdullah'a gitmeyi çok severdim. Anasondan hoşlanmadığım için rakı içmiyorum.İstanbul'a ilk kez 1956 yılında üniversitede öğrenciyken babamla birlikte geldim. Babam o tarihte daha sonra genel direktörü olduğu IMF'nin bir görevlisi olarak burada bir toplantıya katıldı.Fanatik düzeyde tiyatro hayranıTiyatronun fanatik derecede aşığıyım, klasik batı ve caz müziğini çok severim. Türk müziğini dinledim ama, çok iyi bilmiyorum.Piyano ve saksofon çalıyorum, ama aile dostlarımız arasında. Sizin karşınızda solo yapacak kadar yeteneğim yok.Spor yapmayı ihmal etmem, favorilerim bisiklet, tenis ve kayaktır.Sürati özel pistte yaparımEhliyetimi 1960 yılında aldım, otomobil kullanmasını çok severim. Normal karayollarında hız sınırını aşmam, bizim özel deneme pistlerinde 250 kilometre yaptığım oluyor.Rakiplerimizin çıkardığı her yeni otomobili mutlaka bir kere kullanıp neler yaptıklarına bakarım.Formula 1 yarışlarında 2005'te dünya şampiyonu olmak gibi bir hedefimiz var.Japonlarla iş yapmak hem kolay, hem de zor. Zor yanı kültürlerinin Avrupa kültüründen çok farklı olması. Kolay tarafı ise son derece dürüst, sözünün eri ve olağanüstü basiret sahibi olmaları. Hem kendi örf ve ádetlerine sık sıkıya bağlılar ama, başka medeniyetlerin bilgi birikimlerini ve artı değerlerini özümlemeyi de biliyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!