Türkçe'nin en kapsamlı sözlüğünü 88 yaşında bir Avusturyalı hazırlıyor

Güncelleme Tarihi:

Türkçenin en kapsamlı sözlüğünü 88 yaşında bir Avusturyalı hazırlıyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2002 01:41

Şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı Türkçe sözlüğü yazan kişi bir Avusturyalı. Türkolog Andreas Tietze Viyana'da, Türk tabyası anlamına gelen Türkenschanz Sokağı'ndaki kütüphanesinde yıllardır bu sözlük üzerine çalışıyor.

Sözlüğün en uzun harflerinden biri olan M'ye kadar gelmiş. K ile başlayan kelimeler koca bir cildi tek başına doldurmuş. İlk cildi bin 200 sayfa tutan sözlük tamamlandığında yaklaşık 7 bin sayfa ve 6 cilt olacak. İlk cilt 2 ay sonra Simurg Kitabevi tarafından basılıyor. Avusturya Bilimler Akademisi'nin de ortak olduğu projenin her yıl bir cildi yayımlanacak. Tietze Türkçe öğrenmeye bundan 68 yıl önce Anadolu'ya yaptığı bir seyahat sırasında karar vermiş. Uzun bir süre İstanbul'da yaşamış. 50 yıldır Süheyla Hanım'la evli ve 90. yaşını kutlarken sözlüğü bitirmiş olmayı planlıyor. Tietze ile II. Viyana Kuşatması sırasında Türk karargahının bulunduğu bölgedeki kütüphanesinde konuştuk.

Avrupa'nın ortasında doğmuş biri olarak Türk dilleri nasıl ilginizi çekmeye başladı? Yoksa Viyana kuşatmaları yüzünden mi?

- Sistemle anlaşamadığımdan lisenin son iki senesinde dışarıdan yalnız imtihanlara girerdim. Bu yüzden başka şeyler yapmaya çok zamanım vardı. O esnada Yunanistan'a bir seyahat yaptım. İki aylık uzun bir geziydi. Bize mekteplerde gösterilen tarih burada bitmiyor, bunun ötesi olmalı diye düşünüyordum. Selaniği gördüm. Arapça öğrenmeye başladım önce, sonra da Farsça. Yunanistan Avrupa'nın bittiği yerdi ve hududun ötesine geçebilmek için oraların dillerini öğrenmem gerektiğini düşündüm. Rusça'yı zaten daha önceden öğrenmiştim.

Henüz bir lise öğrencisi iken bu kadar dili öğrenmeyi nasıl başardınız?

- Ben Avusturya'nın doğusuna daha başka geziler de yaptım. O esnada artık üniversiteye başlamıştım ve hep Balkan tarihi ve dil derslerini tercih ediyordum. Üniversitedeki üçüncü senemde de Türkçe'ye başladım. Yıl 1934 idi ve ben 20 yaşındaydım. Bir sene devam ettim ve öğrenebildiğim kadar Türkçe öğrenip Anadolu'ya gittim. Sonra seyahat notlarım bir kitap haline getirildi. Bu gezileri 1936 ve 1937 yıllarında tekrarladım. 1938'de de İstanbul Üniversitesi'nde Almanca dersleri vermeye başladım. Alman Lisesi'nden gelen öğrencilere de Alman Tarihi anlatıyordum. Eşimle o esnada tanıştım, öğrenciydi.

Şu anda iddialı bir Türkçe Sözlük hazırlıyorsunuz. Sözlüğü bu kadar özel yapan nedir?

- Eski yahut yeni tüm sözcükleri alıyorum. Diyalektler de var. Şu anda M harfindeyim. Bittiğinde 6 cilt olacak. Hazırlamaya ne zaman başladığımı kesin olarak söylemek zor. Yıllar önce yazdığım makaleler de sözlüğün bir parçası. Türkçe'ye Yunanca'dan, İtalyanca'dan ve diğer dillerden giren sözcükleri incelemiştim. Bu sözcükleri de alıyorum sözlüğe. Ben seçtiğim sözcükleri eski veya yeni, modern veya değil diye ayıklamıyorum. Etimolojik kaynağı belli olan tüm sözcükleri alıyorum. Şimdiye kadar hazırlanan sözlüklerde bazı sözcükler kasıtlı olarak alınmış, bazıları ise alınmamış. Benim hazırladığım sözlükte böyle bir şey olmayacak. Seçtiğim sözcükleri Adalet Ağaoğlu, Dede Korkut, Fahri Erdinç, Musahipzade Celal, Fakir Baykurt gibi yazarların eserlerinden yaptığım alıntılarla örnekliyorum.

Ne zamana kadar tamamlamayı planlıyorsunuz sözlüğü?

- Ben iki sene sonra 90 yaşında olacağım. O zamana kadar bitirsem iyi olacak. Gözlerim iyi değil artık.

Halk arasında çok sık tekrarlanan bir iddia var: Başka dillerden yapılan girişler çıkarıldığında Türkçe'nin 'fakir' bir dil olduğu söyleniyor. Ne diyorsunuz?

- Bu tüm diller için geçerlidir ve olağan bir durumdur. Başka dillerden girişler olması bir lisanı fakir yapmaz. Fransızlar da İngilizce'den kurtulmaya çalışıyor mesela. Bu konuda kanunlar bile yaptılar.

Bildiğim kadarıyla bugüne kadar Kültür Bakanlığı da dahil olmak üzere pek çok yerden ödül aldınız. Sayısını hatırlıyor musunuz?

- Sayılarını gerçekten hatırlamıyorum. Zaten hepsini de bir yerlerde bıraktım. 90'ların başında Türkiye'den bir ödül almıştım. Mermerden büyük bir taştı. İstanbul'a kadar güçlükle taşıdım, orada da bıraktım. Bakü'de de ağır bir taş vermişlerdi ödül olarak. Ben bunu taşıyamam dedim. Biz size uçağa kadar yardım edeceğiz dediler. Moskova'ya kadar getirdim. Orada bir dostumun evinde bıraktım. Yıllar sonra tekrar gittiğimde sordum. Çok güçlük çekmişler, çöpçüler almamış. Sonunda parçalayıp kurtulmuşlar.

Bu aralar Türkiye'de eski romanların sadeleştirilip yeniden basılması tartışılıyor.

- Bu ilimle halledilebilecek birşey değil, daha çok dil politikası. Mesela Türkçe yazan Ermeni yazarlar 18. yüzyılda bile gayet sade bir dil ile yazmışlar. Örneğin Vartan Paşa'nın Akabi Hikayesi. Ermeni alfabesi ile ama Türkçe yazılmış bir eser. 19. asırdan kalma romanlar şimdiki nesil için çok zor. Ben bir tanesine bakayım dedim, okuyamadım bıraktım. Gösteriş yapmak için, birikimlerini göstermek için ağır bir dil kullanmışlar. Daha önceden yazdıklarını beğenmeyip, süsleyip yeniden yazanlar var.

En fazla Farsça'dan alınmış kelime var

Türkçe'ye giren kelimelerin yabancı dillere göre oranı belirli alanlara göre değişiyor. Örneğin denizcilikte Rumca, İtalyanca ve İspanyolca'nın payı büyüktür. Ziraatta Ermenice kelimeler çok vardır. Farsça idare, hukuk ve askeri terimlerde büyük yer kaplar. 19. yüzyılda Fransızca'dan girişler başlıyor. Fakat İtalyanca çok daha önce vardı ve Fransızca'dan daha fazla yer kaplar. Arapça yoluyla eski sami dillerden, Kitab-ı Mukaddes'ten giren kelimeler de var. En fazla yer kaplayan hangisi derseniz, Farsça. Bu tip istatistik bilgileri sözlüğün son cildine de koyacağım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!