Güncelleme Tarihi:
Türk sinemasının unutulmaz jönü Muzaffer Tema, 80 yaşında ve İstanbul'da tatilinde. Yıllardır ABD'de yaşayan ünlü müzisyen ve aktör, yine aynı zarafet, kibarlık ve şıklık içinde. Yine dik yakalı kazağı var, yine saati sağ
kolunda... Gazeteciliğe ilk başladığım yıllardaki Muzaffer Tema'yla sanki hiçbir farkı yok. Amerikan vatandaşı da olan Muzaffer Tema, Harbiye'deki evinde özel yaşamının bütün sırlarını ilk kez Hürriyet'e anlattı.
Yeşilçam'ın unutulmazlarından Muzaffer Tema'yla sohbetimize 70 yıl önceki öğrencilik günlerinden başladık...
- 12 yaşında İstanbul Belediye Konservatuvarı'na yatılı olarak girdim. Cemal Reşit Rey, Adnan Saygun, Ekrem Reşit hocalarımdı. 1940 yılında mezun oluncaya kadar flüt, piyano ve kemanı birlikte yürüttüm, sonra flütte karar kıldım. Yüksek eğitimimi ise 1973'te dışardan Ankara Devlet Konservatuvarı sınavlarına katılarak tamamladım. 1941 yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın imtihanlarını kazanarak Ankara'ya gittim. O zaman mahrumiyet zammıyla beraber 66 lira maaşım vardı, 8 lira ev kirası veriyordum. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, her cumartesi gecesi eşi ve kalabalık bir grupla en önde bizi dinlerdi. Orkestrada viyolonsel çalan Zirtkin adlı Beyaz Rus uzun süre İsmet Paşa'ya ders verdi. Tiyatro bölümünde okuyan Sevinç Tevs, Ebert'in en gözde talebelerindendi. Ayhan Aydan başta olmak üzere Macide ve Sevinç benim peşimdelerdi. Sevinç'le 1944'de ilk evliliğimi yaptım. 1948'de boşandık...
UNUTAMADIĞIM ŞORAY
Flütle sinemanının ne alakası var...
- 1949'da İstanbul'da verdiğim ilk flüt konserinden sonra arka odaya üç adam geldi. Adları Aydın Arakon, Turgut Demirağ ve Şadan Kamil'miş. Bana başrol vereceklerini söylediler. Ben sinemadan anlamadığımı söylediysem de dinlemediler. Bir deneme filmi çekildi ve çok beğendiler. İlk olarak ‘‘Çığlık’’ filminde başrolde oynadım. O zamanki parayla bana bin lira verdiler. Arkasından ‘‘Dudaktan Kalbe’’ ve ‘‘Hıçkırık’’ derken bu işe başladık. O zaman sağ kola saat takmak, pardesünün yakasını kaldırmak, dik yaka kazak giymek, saçları yana taramak modası benden başladı. Ben Amerikalı oyuncu Alan Ladd'i, Türkiye de beni taklit etti...
Kim bilir sinemada ne kadar çok anısı vardır. İlk öpüşmesinden başlayalım.
- Sinemada ilk öptüğüm kadın Hıçkırık'taki rol arkadaşım Emine Engin'di. Sonra Mesiha Yelda. Bir tuhaf heyecan oluyordu bende Yener'ciğim, Türkan Şoray'la öpüşme sahnesini unutmuyorum. O zamanlar rahmetli Rüçhan Adlı'yla beraberdi, filmlerinde ne öpüşüyordu, ne sevişiyorordu. Filmin yönetmeni öğrencim Ülkü Erakalın'dı. Sarıyer'in tepesinde bir köşkte çalışıyoruz. Türkan'la karı kocayı oynuyoruz ve öpüşmemiz gerekiyor. Ama kimse ona kabul ettiremiyor. Rüçhan Adlı'nın şoförü getirip götürüyor sete ve sonuna kadar izliyor koruma olarak. Ülkü'ye bir fikir verdim. ‘‘Türkan hasta numarası yapsın.’’ Derken birazdan çığlıklar duyuldu, muhafız şoför de fırladı yukarıya. Derken Sarıyer'e ilaç almak için onu gönderdiler. O kapıdan çıkar çıkmaz biz Türkan'la şöminenin önündeki posta serilip öpüşme provalarına başladık. Senaryodaki öpüşme sahnesi korkunç. Hemen çekimlere girdik ve dudaklarımız birleşti. Dil hareketleri, dudakları muhteşemdi. Hayatımda Türkan Şoray kadar güzel, içten ve arzulu öpen bir kadına rastlamadım.
O yıllarda Amerika'ya gitmek bugünkü gibi kolay olmasa gerek.
- 1956'da Amerika'ya gitmeye karar verdiğimde Türkiye'de döviz kıtlığı vardı. Maliye Bakanı Hayrettin Erkmen'e çıkıp negatif film almak için döviz tahsisi istedim. Bana 500 dolar için izin verdi. İşte o parayla ben Amerika'nın yolunun tuttum. Uçakla Napoli'ye, oradan da Independence adlı transatlantikle New York'a gittim. Napoli-New York yolculuğu için 3 bin lira ödedim, düşün. İkinci gün bir Türk yıldızı olarak benim onuruma gemide muhteşem bir parti düzenlendi. O gece bana üç hanım musallat oldu, ama Ispanyol güzeli öteki iki Amerikalı hemcinsine gelip geldi. New York'ta haftalığı 8 dolar olan otelde kaldım aylarca Yener'ciğim, düşünebiliyor musun? Sonra karşıma Necla Ateş çıktı. Necla Ateş o zamanlar Amerika'yı, Avrupa'yı yakıyordu ‘‘Türk Lokumu’’ unvanıyla. Oryantali dünyaya yaymıştı. Bir davette tanıştık ve ertesi gün Caddilac'ıyla otelimin kapısına dayanıp beni evine taşıdı. Beraberliğimiz boyunca ona hamilik yaptım, işlerine yardım ettim. On dakikalık dansına 500 dolar veriyorlardı. Hesabını bilmez, çek bile yazamazdı. Alkole, sigaraya aşırı düşkündü. Onları kestim, hayatını çekidüzene soktum. Zsa Zsa Gabor'la 3.5 ay beraber oldum. Rahmetli Burhan Belge'den sonra hayatına giren ikinci Türk bendim. Zsa Zsa tam 3.5 ay beni Beverly Hills'in tepesindeki muhteşem köşküne hapsetti...
YOĞURT VE MEYVE
Zeki Müren'le de çok yakın arkadaştın.
- Rahmetli Zeki Müren, çok yakın dostumdu, ta Akademi öğrenciliğinden beri. Müzik ikimizin de ortak noktası olduğu için, uzun uzun sohbetler ederdik. Ölümünden iki ay önce Bodrum'daki evinde beraberdim. Bana çok üzüntülü olduğunu, çevreyle ilişkisini kestiğini, kendini evine hapsettiğini anlattı. Kendi hayat senaryosunu yazdığını, ilaçlarını keseceğini söyledi. Çok şaşırmıştım, ben de kendisine uzun uzun nasihatlar ettim. O yine de artık yaşamak için gayesi kalmadığını söyleyerek ‘‘Halime bak Tema, 150 kiloyum, kimsenin karşısına çıkamam’’ dedi. Gerçekten de adım adım kendini ölüme götürdü. Bence Zeki Müren intihar etti...
SÜREKLİ YÜRÜRÜM
Kendine çok iyi baktığı her halinden belli.
- Kendime çok iyi bakarım. 25 senedir alkol ve sigara kullanmıyorum. Gece hayatım yoktur. Gıdama çok dikkat ederim. Mesela akşamları yalnızca yoğurt ve meyve yerim. Öğle yemeğim tersine çok kuvvetlidir. Yoğurt benim soframdan eksik etmez, kompostonun içine bile koyarım. Tereyağ, sosis, pastırma filan hiç bilmem. Sabahları mutlaka bir kaşık bal yerim...
Doğum tarihi 15 Haziran 1919 ama, nazar değmesin sırım gibi.
- Kendimi şu anda 50 yaşında hissediyorum. Bende bir çökme alameti yok. Çok yol yürürüm, hiç yorulmam. Fazla hızlı olmamak şartıyla çok yüzerim. Gençliğimde Beşiktaş futbol takımında kaleciydim, şimdi de divan üyesiyim. Siyah ve beyaz renkleri severim, asorti olmaya dikkat ederim. Çoraplar daima ayakkabının renginde olacak. Kontrastan hoşlanmam. Talebeyken de en iyi giyinen bendim. 35 liraya kumaşı dahil, 5 lira aylık taksitle elbise diktirirdim.
Çapkınlığın sırrı
Çapkınlığıyla tanınan Muzaffer Tema, arkadaşımız Yener Süsoy'a bu işin sırrını da anlattı. ‘‘Ne üzüntü vericidir ki bugüne kadar hiçbir kadına aşık olamadım‘‘ diyen Tema, çapkınlığın sırlarını şöyle anlattı:
Kadının bir bakışı vardır ki davet eder, insanı etkiler. O zaman derim ki bu kadın beni refüze etmez.
Benim sokak zamparalığım yoktur. Hayatımda hiçbir kadına laf atmadım.
Muvaffak olamayacağım bir kadına teşebbüs etmedim.
Çapkınlığın püf noktası, kadının üzerine gitmemektir. Bakacaksın ama hemen çekeceksin kendini.
Klark pozlar takınmak kadını çıldırtır.
Dans ederken kadına fazla sokulmayacaksın, istemiyormuşsun gibi yapacaksın.
Temiz pak olacaksın, üç beş kuruş para harcayacaksın, evine yemeğe gidiyorsan eli boş gitmeyeceksin.
Esprili olacaksın.
Kadın benim için ruhun gıdası. Sarışın, esmer fark etmez ama mutlaka çok güzel olacak. Hayatıma hiç çirkin kadın girmedi...
Çapkınlık üstadına ‘‘Viagra’’yla arasının nasıl olduğunu da sorduk:
- İstiyorsan sana getirteyim Yener'ciğim, benim ihtiyacım yok. Ben yıllardır çok özel bir ilaç kullanıyorum, her yemekte bir baş kuru soğan. Bundan daha güçlü bir ilaç yok, inanmayan denesin, görsün.