OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 23, 2000 00:00
TÜRK TOPLUMUNUN YENİ KABUSU:'ELDE KALAN PATATESLER'Tipik bir özelliğimiz olan plansızlık bu kez de kadersiz sebze patatesi vurdu. Binlerce ton patates elimizde kalınca yurttaşlarımız bu önemli sorunu çözmek için bütünleşti bu kez. Tabii ki medyamız da onlara gereken desteği vermek konusunda geri kalamazdı. 'Cumhurbaşkanı kim olacak' açmazı yanında daha popüler olması muhtemel 'Patates Güzeli kim olacak' tartışması daha ön plana çıktı. Patatesli ekmek ve patatesli dondurma üretimi için seferberlik emri verildi. Elbette biz de kendi adımıza bu tartışma ortamında yerimizi almak zorunda kalıyor ve patatesin sağlık açısından önemini işlemeye çalışıyoruz bu hafta…Alçakgönüllü sebzemiz patates nasıl olduysa ilk olarak Amerika kıtasında yeşermiş. İnkalar ona tanrısal bir anlam yüklemişler. İspanyol istilacılar Güney Amerika kıtasında bugün Peru olarak bildiğimiz ülkeyi işgal ettiklerinde İnka hazineleri kadar patates de dikkatlerini çekmiş. Keşif ve istilanın başındaki kumandan Pizzaro, tamı tamına 1535 yılında patatesi İspanya kralına takdim etmiş. Ne var ki kral hazretleri bu tanıştırmadan pek hoşlanmamışlar. Bundan yaklaşık elli yıl sonra, bu kez bir İngiliz soylusu, Sir Walter Raleigh, Virginia'da patatesi yeniden keşfetmiş. İngiltere'ye getirmiş. Patates burada halk arasında ciddi bir ilgi görmüş. Zamanla önce İtalya'da, sonra da Almanya, Rusya ve Fransa'da patates tarımı başlamış. Ancak İngiltere'nin aksine, buralarda patatese bir hayvan yemi muamelesi layık görülmüş. Bir de patates yetiştirilen bölgelerdeki köylüler yemeklerini yapmışlar bu sebzenin. Patatesi bugünkü burjuva mutfaklarına kabul ettiren adam, bir Fransız kimyacısı, Antoine Augustin Parmentier'dir. Aynı zamanda Fransız ordusunda subay olan Parmentier, patatesin faydaları üzerine ciddi araştırmalar yapmıştır. O dönemlerde Avrupa'nın kıtlık tehlikesiyle karşılaşmış olması Parmentier'yi patatesi savunma konusunda daha da cesaretlendirmişti. Patatesin yararları üzerine bilimsel kitapçıklar yayınlamıştı. Bu çalışmaları geniş yankı uyandırdı. Sonunda Fransa Kralı kendisine Paris civarında tarlalar tahsis etti ve Parmentier oralarda patates yetiştirmeye başladı. Yüzyıllar sonra Avrupa, patatesi bir kez daha ve bu kez Amerikalılar aracılığıyla keşfetti ve sebzemiz fast food adı verilen kültürün başrol oyuncusu oldu. Patatesin besleyiciliği hakkında spekülasyonlar çok. Fazla kilolu olan kişilere ''patates çuvalı gibisin'' denmesi basit bir benzetmeden kaynaklanmıyor. Bu sözlerde patatesin şişmanlattığı iması da yer alıyor. Oysa patates hiç yağ içermez. Orta boy haşlanmış ya da fırında pişirilmiş bir patates sadece 100
kalori verir. Buna karşılık patates lifli bir besindir. Bir C vitamini ve B6 vitamini deposudur. Demir de içerir.Portakal ve domates kadar olmasa da patates elma, armut ve ayvadan daha fazla C vitamini içerir. Her gün 200-300 gram büyüklüğünde bir patates yenmesi halinde, vücudun günlük C vitamini ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir. Son yapılan çalışmalarda patatesin bir nitrik asit ve çinko deposu olduğu da gösterildi. Dolayısıyla özellikle ishal veya mide-barsak sistemi bozukluklarında değerli bir
diyet. Patates ağırlıklı beslenenlerde beyin kanaması sıklığının %6 oranında azaldığı, akciğer kapasitesinin ise anlamlı artış gösterdiği bildirilmiş. Patatesin bayanlarda göğüs kanseri riskini azalttığına da inanılıyor. Nadiren allerjik bazı reaksiyonlara yol açtığı da söyleniyor. Ciltte döküntü, kaşıntı gözlenebiliyor. Patates "sıradan sebze" muamelesi görmeye alışık, ucuzluğu ile şöhret kazanmış bir sebze. Giderek tüm dünya ülkelerinde menünün başköşesine oturma yolunda ilerliyor. Son raporlarda Polonya'lı ailelerin %90 kadarının her gün patates yediği ifade ediliyor. Ama yine de meyve ve sebze yeme oranları her toplumda oldukça düşük. İsviçre'de tüm nüfusun %25'i hiç meyve veya sebze yemiyor. Amerika'da ise %22 hiç sebze yemiyor, %45 de meyveye dokunmuyor. Ancak unutmayınız ki Amerika'da her yıl 15 milyon hektar toprağa mısır, pamuk ve patates ekiliyor.Türklerin patatesli geçmişleri ise nispeten yeni. Ancak geçen yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa görmüş olanlarımız yurda dönüşlerinde arar olmuşlar bu sebzeyi. Zamanla İstanbul'da egzotik bir yiyecek olarak yaygınlaşmış patates. Burhan Oğuz, muhtemelen 1800'lerin son yıllarını kastederek, patatesin yıllık ithalatının beş bin tonu bulduğunu yazıyor. Bu ithalatı önlemek için, tek alıcı olan İstanbul yakınlarında patates yetiştirilmesi öngörülmüş. İlk ekim, Sakarya Nehri vadisinde Akova'da gerçekleştirilmiş. Boğaz'ın Karadeniz kıyılarında ekilmiş. Nihayet Alman uzmanlar Adapazarı civarında bir deneme istasyonu kurmuşlar. Burhan Oğuz, ''1895 yılında merkezi yaylada ilk patates kültürünün tecrübesine Alman uzman Dr. Hermann memur edilmiş olup şimdiki cinsleri o günlerin çalışmalarına borçlu oluyoruz'' diye yazıyor. Nereden nereye, şimdi de elde kalan patatesleri ne yapalım diye düşünüyoruz. Bu kısmetsiz, hak ettiği değeri bir türlü bulamamış sebzenin öyküsü yaz yaz bitmez. Zaten Van Gogh dışında sanatsal düzlemde de pek önem veren olmamış bizim patatese. Siz hiç natürmort çalışmalarında patates çizen ressam gördünüz mü?Oysa inanıyoruz ki patates hakkında çekilebilecek bir
film gerekli reklamı fazlasıyla saÄŸlayacaktır. Zengin bir Amerikan güzeli Mc Donald's patatesi ve fakir bir NiÄŸde patates delikanlısı arasındaki aÅŸk, çürümekte olan tonlar için bir umut ışığı doÄŸuracaktır mutlaka…SaÄŸlıcakla kalın… Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 23 Åžubat 2000, ÇarÅŸamba Â
button