Türk sinemasının serüveni

Güncelleme Tarihi:

Türk sinemasının serüveni
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2001 00:00

Bugün 14 Kasım Türk sinemasının 87'nci doÄŸum günü. Sinema meraklısı Fuat Uzkınay'ın, nasıl kullanılacağını Avusturyalı teknisyenlerden öğrendiÄŸi 'kamera' ile Ayastefanos'taki (YeÅŸilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını görüntülemesinin üzerinden tam 87 yıl geçti. Türk sinemasının, 14 Kasım 1914'ten, 2001 yılına uzanan serüvenini hatırlatmak istedik. Yedinci sanat Ä°stanbul'a geliyor Ä°stanbul, sinema sanatıyla Abdülhamit'in baskı rejiminin hem de en acımasız biçimiyle yaÅŸandığı 1896 yılında tanıştı. Bu tarihten bir yıl önce, Paris'te ilk sinematograf gösterimini greçekleÅŸtiren Auguste ve Louis Lumiere kardeÅŸlerin operatörlerinden Alexandre Promio, elinde kamerasıyla Ä°stanbul'a çıkagelmesiydi, belki de Türkler, tıpkı Gutenberg'in icadı olan matbaa gibi, sinemayla da asırlar sonra karşılaÅŸacaktı. Promio, padiÅŸahtan alınan özel izinle Ä°stanbul ve Ä°zmir dolaylarında çok sayıda belgesel film çekti. Yıldız Sarayı'ndaki büyülü perde Ä°stanbullular ilk sinema gösterisini yine bir yabancının, Bertrand adında bir Fransız 'ın sayesinde izledi. Yıldız Sarayı'nın salonuna bir perde geren Bertrand, baÅŸta PadiÅŸah olmlak üzere tüm saray erkanına ilk sinema gösterisini sundu.Birahane'de ilk film gösterimi  İstanbul'un sıradan halkı ise bu büyülü icatla tanışmak için Sigmund Weinberg'i bekleyecekti. Polonyalı Weinberg, Galatasaray Lisesi'nin karşısında bulunan Avrupa Pasajı'ndaki Sponek Birahanesi'nde halka açık ilk sinema gösterisini sundu.Ãœstelik de elektrik olmadığı için petrol lambasının pek de hoÅŸ olmayan kokusu eÅŸliÄŸinde. Neler yaÅŸanmadı ki bu ilk gösteride. Karşılarındaki dev ekranda hareket eden, yemek yiyip, uyuyan insanları görenler 'bu ÅŸeytan icadının' Tanrı'ya karşı iÅŸlenmiÅŸ büyük bir günah olduÄŸunu söylediler. Ama tüm bu karşı çıkmalara raÄŸmen sinemanın büyüsü insanları sarıp sarmalamakta gecikmedi. Sponek Birahanesi'nin ardından Åžehzadebaşı Feyziye Kıraathanesi, Tepebaşı Tiyatrosu ve Odeon Tiyatrosu baÅŸta olmak üzere Ä°stanbul'un pek çok yerinde film gösterimleri yapıldı. Ä°lk sinema salonu açılıyor Ä°stanbul halkı ilk yerleÅŸik sinema salonuna 1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in sayesinde sahip oldu.Weinberg, bugün çeÅŸitli fuarların yapıldığı Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduÄŸu yerde Darülbedayi'nin (Åžehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleÅŸik sinema salonunu hizmete açtı. Pathe'ydi bu salonun adı. Daha sonra, o zamanlar da Ä°stanbul'un kültür- sanat merkezi olan Pera'ta Cine Oriental, Cine Palance ve Cine palace gibi yerleÅŸik salonlar birbiri ardına kapılarını açtı.  Sinemada ilk Türkler Türklerin sinemaya el atması için ise 1.Dünya Savaşı yıllarına kadar beklemek gerekecekti. Ä°ki giriÅŸimci iÅŸadamı Cevat Boyer ve Murat Bey Åžehzadebaşı'nda Milli Sinema'yı savaÅŸ yıllarında açtı. Kısa bir süre sonra da Åžakir ve Kemal Seden, Ali Efendi ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci'de Ali Efendi Sineması açıldı. 14 Kasım 1914... Türk Sinemasının DoÄŸuÅŸu Türk sinemasının doÄŸum günü, ülkenin 1. Dünya Savaşı'nın karmaÅŸasıyla boÄŸuÅŸtuÄŸu döneme rastlıyor. 11 Kasım'da ülke resmen savaÅŸa girdikten 3 gün sonraya...Çekilen ilk film, Osmanlı'nın 93 Harbi'nde Ruslara karşı yenilgisinin acı bir hatırası olan Ayastefanos'daki (YeÅŸilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını belgeleyen film oldu. YeÅŸilköy'deki bu anıtın dinamitle havaya uçurulmasını görüntülemek için Avusturyalı Sacha Messter Gesschelschaft firmasının teknisyenleri Ä°stanbul'a gelmiÅŸti. YeÅŸilköy'deki anıtın etrafında toplanan halk arzusunu hep bir ağızdan dile getirdi. "Bu anıtın yıkılışını yabancılar deÄŸil bir Türk filme çekmelidir."Bunu da sinema tutkunu Fuat Uzkınay, hem de mucize sayılabilecek bir ÅŸekilde yaptı.Uzkınay, o güne kadar bir kez bile film çekme aygıtını kullanmamıştı. O, sadece ustası Weinberg'den projeksiyon makinesinin nasıl kullanılacağınıı öğrenmiÅŸti. Ama, hemen oracıkta, Avusturyalı teknisyenlerden bu aleti kullanmayı öğrendi. Ve Türk sinema tarihinin ilk belgeselini çekti: Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı. Bu 150 metrelik dev anıtın yıkılıp tarihe gömülmesi Türk sinemasının doÄŸuÅŸu oldu. Ä°lk konulu film Türk sinemasının ilk konulu uzun metrajlı filmi 1916 tarihli Himmet AÄŸa'nın Ä°zdivacı. ArÅŸak Benliyan Opereti oyuncularının rol aldığı bu film biraz da talihsiz bir 'ilk' film.Çekimleri savaÅŸ yıllarında baÅŸlayan film, oyuncuları askere alınınca yarım kaldı. Himmet AÄŸa'nın Ä°zdivacı'nı iki yıl sonra Fuat Uzkınay tamamladı. Çekimine 1917 yılında baÅŸlanan Pençe, Himmet AÄŸa'nın Ä°zdivacı'ndan biraz daha ÅŸanslıydı. O dönemde 20'li yaÅŸlarında aydın bir genç olan Sedat Simavi, bir baÅŸka anlamda da ilk olan Pençe fimini çekti.Memed Rauf'un bir oyunundan uyarlanan film, bir baÅŸka açıdan da tarihe geçti: "Cinsellik içeren ilk Türk filmi."Muhsin ErtuÄŸrul'un "Her Türk vatandaşını utandırdı" diye nitelendirdiÄŸi bu film, içiçe geçmiÅŸ iki öykü üzerine kuruluydu. Kadın ile erkek arasında yaÅŸanan bildik sorunlar. Ama, öykülerden birindeki kadın kahramanın birden fazla erkekle iliÅŸkiye girmesi o dönemin Türk toplumu için kabul edilemeyeck bir durumdu. Bazı kesimler tarafından utanç verici bulunan, bazı kesimler tarafından da begenilen Pençe, tıpkı Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı gibi arÅŸivlerde tek kopyası bile olmayan bir ilk film. Ä°lk vamp kadın  Elinde sigarası, yüzünde ÅŸuh bakışları ile önüne gelen her erkeÄŸi baÅŸtan çıkaran vamp kadınlar bütün toplumsal tepkilere raÄŸmen Türk sinemasının ilk yıllarında da vardı.Çağımızın vamp kadınlarına hiç benzemese de Madam Kalitea, Tük sinemasının ilk vamp kadını olarak tarihteki yerini aldı. Kalitea'nın, çocuk bakıcılığı yaptığı evdeki tüm erkekleri baÅŸtan çıkaran Fransız Anjelik'i canlandırdığı Mürebbiye, aynı zamanda Türk sinemasında sansür engeliyle karşılaÅŸan ilk film unvanını da taşıyor.Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın eserinden Ahmet Fehim'in uyarladığı 1919 tarihli bu film, Ä°stanbul'daki iÅŸgalci Fransız Generel Franceht d'Esperey'i çileden çıkarmıştı. Bir Fransız kızının böylesine düşük ahlaklı gösterilmesine kızan General, filmin Ä°stanbul'daki gösterimini bir süre sonra durdurdu. Mürebbiye, Anadolu seyircisine ise hiç ulaÅŸmadı. Ä°lk yönetmenlik denemesini Mürebbiye ile 62 yaşındayken yapan Ahmet Fehim filmini 'Ä°stanbul'u iÅŸgal edenlere karşı sessiz bir direniÅŸ' olarak nitelendirmiÅŸti. Ä°stanbul'da Bir Facia-i AÅŸk  Türk sinemasının özgün senaryoya dayanan ilk filmi Muhsin ErtuÄŸrul'un yönettiÄŸi Ä°stanbul'da Bir Facia-i AÅŸk (ÅžiÅŸli Güzeli Mediha Hanım'ın Facia-i Katli) oldu. Senaryosunu, bugün gazetelerin 3'üncü sayfalarında sıkça rastlanan türden bir aÅŸk cinayetinden alan film, Türk sinemasına ilk hayat kadını tiplemesini de getirdi. Muhsin ErtuÄŸrul'un, Türkiye'de çektiÄŸi ilk film olan Ä°stanbul'da Bir Facia-i AÅŸk'ta, ÅžiÅŸli Güzeli Mediha Hanım'ı, BolÅŸevik Devrimi'nden kaçıp Ä°stanbul'a gelen Anna Mariyeviç canlandırıyordu. Senaryosunu Muhsin ErtuÄŸrul'un gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı bu film, aynı zamanda giÅŸe rekorları kıran ilk film olarak da tarihe geçti.VahÅŸi bir cinayete kurban giden güzeller güzeli Mediha'nın vahÅŸice öldürülmesini, gözyaÅŸları eÅŸliÄŸinde izleyenler sinema giÅŸelerine de hatırı sayılır bir gelir bıraktı. Sinemanın ilk taçlı güzeli  Gününüz sinemasında güzellik kraliçeliÄŸinden gelen oyuncuların sayısı azımsanamayacak kadar. Güzellik yarışmaları bir çok genç için sinema oyunculuÄŸuna adım atmanın bir yolu. Belgin Doruk, Filiz Akın, Hülya KoçyiÄŸit, Hülya AvÅŸar ve diÄŸerleri... Bu kadın oyuncuların hepsi güzellik yarışmalarında derece aldıktan sonra yapımcıların dikkatini çekip sinemaya adım attılar.Tüm bu taçlı oyuncuların öncüsü ise Feriha Tevfik. Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçelerinden biri olan Feriha Tevfik, Türk sinemasındaki ilk güzellik kraliçesi. 'Kaçakçılar' Arasında Bir Kraliçe Aslında Feriha Tevfik'in sinemaya olan merakı küçük yaÅŸlarda baÅŸlamış. Ama ona sinema oyunculuÄŸunun kapılarını açan da bir güzellik yarışması. 1929 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmaya katılır Feriha Tevfik. Yarışma için gönderdiÄŸi fotoÄŸraf gazetede yayınlanınca film yapımcısı Ä°pekçi kardeÅŸlerin dikkatini çeker.Tevfikler'in aile dostu olan Ä°pekçi kardeÅŸler Muhsin ErtuÄŸrul ile birlikte Feriha Tevfik'in babasıyla konuÅŸurlar. Bu dünya güzeli kızın sinema oyuncusu olmasına izin vermesini isterler.Sonunda Feriha Tevfik'e, sinema yolu açılır. Ä°lk olarak 1929 yılında Muhsin ErtuÄŸrul'un yönettiÄŸi Kaçakçılar filminde oynar.Bu ilk filmi, Milyon Avcıları, Leblebici Horhor, Tosun PaÅŸa izler. Sinemada ilk Müslüman Türk kadınlarTürk kadınlarının oyuncu olarak kamera önüne geçmesi KurtuluÅŸ Savaşı'nın bitmesinden sonraki döneme rastlar.Ãœlkeyi, çaÄŸdaÅŸ uygarlık düzeyine getirmeyi amaçlayan Atatürk'ün isteÄŸiyle, Müslüman Türk kadınları sinema filmlerinde oynama özgürlüğüne kavuÅŸtu. Afife Jale ya da Åžaziye Moral gibi genel ahlaka aykırı davranmakla suçlanıp hapse atılmadan ya da kendilerine Rum ve Ermeni takma adlar bulmak zorunda kalmadan.Muhsin ErtuÄŸrul'un Halide Edip Adıvar'ın AteÅŸten Gömlek adlı romanından uyarladığı filmde kamera önüne geçen Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir sinema filminde oynayan ilk Müslüman Türk kadınları oldu. O dönemde Fransızca öğretmeni olan Muvahhit, daha sonra sinema ve tiyatro oyunculuÄŸuna devam etti. Sonradan Muhsin ErtuÄŸrul'un eÅŸi olan Neyyire Neyir 'de bir çok filmde rol aldı. Bu iki öncü kadını Semiha Berksoy ve Ä°smet Sırrı Sanlı gibi kadın sanatçılar izledi. Türk sinemasının ilk jön'üİlk dönemlerde Türk fimlerinde genellikle tiyatro kökenli ve artık gençlik yıllarını geride bırakmış olgun erkek oyuncular rol alıyordu.Muhsin ErtuÄŸrul'un yönettiÄŸi Åžehvet Kurbanı Türk sinemasına ilk jön'ünü de kazandırdı: Alımlı fiziÄŸi, masum yüzü ve romantik imajıyla Suavi Tedü. Ancak Tedü, asla bir star düzeyine ulaÅŸamadı. Türk sinemasının erkek oyuncuları gerçek 'star' kavramıyla tanışmak için Ayhan Işık'ı bekleyecekti. Ä°lk uluslararası ödüller Türk sineması ilk uluslararası ödülünü Muhsin ErtuÄŸrul'un Leblebici Horhor adlı filmiyle kazandı. Film, 2. Venedik Film Festivali'nde Onur Madalyası ile ödüllendirildi. 1956'da Sabahattin Eyüboglu ile Mazhar Åževket Ä°pÅŸiroÄŸlu'nun birlikte yönettiÄŸi Hitit GüneÅŸi adlı belgesel Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı Ödülü'nü kazandı.Uluslararası alanda ödül kazanan ilk uzun metrajlı konulu film ise Metin Erksan'ın Susuz Yaz'ı oldu.DışiÅŸleri Bakanlığı yetkililerinin engellemesine raÄŸman festivale giden film, 1964'teki Berlin Film Festivali'nde büyük ödül Altın Ayı'yı kazandı. Bir yıldız gibi geçip gitti  Kamera önünden gelip geçen onca kadın oyuncuya raÄŸmen, Türk sinemasının ilk kadın yıldız'ı Cahide Sonku oldu. Meslek kariyerine Halkevleri Tiyarosu'nda baÅŸlayan Sonku, bir süre Ä°stanbul Belediye Konservatuarına devam etti.1932de stajyer oyuncu olarak girdiÄŸi Ä°stanbul Åžehir Tiyatrosunda bir yıl sonra Yedi Köyün Zeynebinde sahneye çıktı.Aynı yıl Muhsin ErtuÄŸrulun yönettiÄŸi Söz Bir Allah Bir filmiyle sinemaya adım attı. Sonkuya asıl büyük ününü 1937 tarihli Bataklı Damın Kızı Aysel adlı film getirdi.Bu sırada tiyatro çalışmalarını da sürdürdü. Strindberg, Tolstoy, Shakespeare Çehov gibi yazarların oyunlarında rol almaya devam etti. 1949da Fedakar Ana filmiyle yönetmenliÄŸe da baÅŸladı. Ä°ki yıl sonra artık şöhretin doruÄŸundayken kendi yapım ÅŸirketini kurdu. Bu ÅŸirket adına 1951 yılında eÅŸi Talat Artemel ve Sami AyanoÄŸlu ile birlikte Vatan ve Namık Kemal"I yönetti. Bu film, Yıldız Dergisinin o yıl açtığı soruÅŸturmarda en iyi film Sonku da en iyi kadın oyuncu seçildi. 1954'te Orhon Murat Arıburnu ve Sami AyanoÄŸlu'yla birlikte yönettiÄŸi ve Zeki Mürenin ilk kez kamera karşısına geçtiÄŸi Beklenen Åžarkı hem Sonku'nun ününe ün kattı hem de Zeki Müren'i sinemaya kazandırdı. Ama bu filmin ardından Cahide Sonku için yaÅŸamının sonuna kadar peÅŸini bırakmayacak olan aksilikler de baÅŸladı. Çıkan bir yangında Sonku adlı ÅŸirketinin bütün filmleri yandı. Sonku da servetini büyük ölçüde yitirdi. Bu arada alkolle de sıkı fıkı dost olmaya baÅŸlamıştı. Bir süre sonra Dormen Tiyatrosuna katıldı. Ama alkole olan aşırı düşkünlüğü nedeniyle buradan da ayrıldı. Cahit Irgatla birlikte Cahitler Tiyatrosunu kurdu. Ancak bu da uzun ömürlü olamadı. 1963-64 sezonunda Åžehir Tiyatrosuna döndü.. Ancak mesleÄŸine olan ilgisizliÄŸi nedeniyle buradan da uzaklaÅŸtırıldı. YaÅŸamının geri kalan kısmını , alkol ve yoksulluk içinde geçirdi. SoÄŸuk ve gizemli güzelliÄŸiylebirden parlayıp sönüveren Cahide Sonku, parladığı gibi sönüveren bir yıldız olarak tarihe geçti. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!