Güncelleme Tarihi:
MEHMET Baydar ve Bahadır Demir’i hatırlayan var mı? Hazin bir öykü bu... Geleceği parlak bu iki Türk diplomat, 27 Ocak 1973’te ABD’nin Santa Barbara kentinde 77 yaşında Ermeni kökenli bir Amerikalı Gürgen Yanıkyan tarafından öldürülmüştü. 1990’ların başına kadar devam edecek, 90 kişinin ölümüne neden olacak Türk diplomatlar ve ailelerine yönelik suikastlar zincirinin ilk halkasıydı bu. Gazeteci Haluk Şahin, Destek Yayınları’ndan çıkan ‘Unutulmuş Bir Suikastın Anatomisi’ kitabında bu ilk suikastın izini sürdü. Şahin’le gizliliği kalkan FBI raporlarını ve mahkeme tutanaklarını inceleyerek oluşturduğu kitabını konuştuk.
İki Türt diplomat 27 Ocak 1973’te öldürülmüştü.
KİTAP BENİ SEÇTİ
‘Unutulmuş Bir Suikastın Anatomisi’ni yazmaya nasıl karar verdiniz?
California’da Bahadır Demir’le arkadaşlık etmişim, 301’zedeler olarak Hrant Dink’le ahbap olmuşum, elime gizliliği kalkmış FBI raporları geçmiş, Bahadır’ın eşi Sina bana yardım etmeyi kabul etmiş, konunun uzmanı genç tarihçilerin bulguları önüme serilmiş... Bu kitabı ben yazmayacağım da kim yazacaktı?
“Arkadaşım Bahadır öldürülmeseydi arkadaşım Hrant da öldürülmeyecekti” diyorsunuz kitapta. İkisinin de arkadaşınız olması kitabı yazarken sizi nasıl etkiledi?
Demir ve Baydar öldürüldüğünde Türk toplumunda Ermenilere karşı olumsuz bir tavır yoktu. Tekil bir olay, bir ‘çılgınlık’ olarak nitelediler. Ancak 1975’te başlayan ve 20 yıl süren Ermeni terör örgütlerinin eylemleri bunu değiştirdi. Medya yıllarca bu eylemlerden yola çıkarak ‘kalleş Ermeni’ haberleri yaptı. Ermeni sözcüğü bir hakarete dönüştü. Hrant da Türkiye’de Ermeni öldürmenin kahramanlık sayıldığı bir anlayışın kurbanı oldu. Nefret karşı-nefreti çoğaltıyor. Kitabı yazarken bunu bir kez daha anladım.
İKİ KATİL DE BEYAZ BERELİ
İki Türk diplomatın katilinin de Hrant Dink’in katilinin de ‘beyaz bereli’ olması...
İlginç buldum. Hayatın magazini diyebilirsiniz!
Kitap üzerinde çalışırken mahkeme tutanaklarını ve FBI raporlarını okurken sizi şaşırtan en önemli şey ne oldu? Yanıkyan’ın kişiliğinin kuytu köşelerini keşfetmek şaşırtıcı oldu. Neredeyse Dostoyevski’nin romanlarından çıkmış... Yalanlara dayanan büyük bir oyun sahneye koyuyor ve başarılı oluyor...
Peki, Gürgen Yanıkyan’ın arkasında kimse yok muydu? Siz ne düşünüyorsunuz?
Olayı 60 ajanla izleyen FBI’ın en çok üzerinde durduğu konu da buydu. Bir şey bulamadılar. CIA de bulamamış. Yanıkyan’ın 1972 yılı sonbaharında cinayet kararını verip planı yaptıktan sonra Beyrut, Erivan ve İstanbul’a gitmesi şüphe çekiyor. İstanbul’da kimlerle görüştü, isim vermiyor. Erivan’da görüştükleri belki KGB dosyalarında vardır. Evet, bu noktada hâlâ her şeyi bilmiyoruz.
Ortak acımız
Dava savcısının Türk-Ermeni meselesiyle ilgili bilgisi şize şaşırtıcı gelmedi mi?
Evet, dava tutanaklarını okurken şaşırdığım şeylerden birisi de bu oldu. Savcı David Minier bu konuda bir derya haline gelmiş. Daha sonra öğrendim. Bahadır’ın Amerikalı teyzesi bu konuda bir alay kitap toplayıp savcıya getirmiş.
24 Nisan 1915 olaylarının yıldönümüyle ilgili mesajınız nedir?
Ermeni halkının acısına saygı duyarım. Aslında söz konusu olan Anadolu’nun ortak acısıdır. Ben “soykırım” terimini kullanmıyorum. Sadece yasal bir terim olduğu ve yetkili bir uluslararası mahkemenin kararını gerektirdiği için değil; aynı zamanda, nefret tacirleri tarafından bir şantaj ve küfür sözcüğüne dönüştürüldüğü için. Nefret söylemi sonucunda birileri nasıl “Affedersiniz Ermeni” noktasına geldiyse, “soykırım” sözcüğü de öyle. Duyanlardan bazıları küfür edilmiş gibi hissediyor.Terimlere hapis olmadan gerçeklerin konuşulmasından yanayım. Kitabımın ana teması da o: Türk-Ermeni sorununda çok yalan var. Bahadır’ın öldürülüşünde de var, Hrant’ın öldürülüşünde de. Yalanları aşmamız zorunlu: Birbirine çok yakın iki halk olarak bizi olgular özgürleştirecektir.