Güncelleme Tarihi:
Türk, TBMM Genel Kurulunda görüşülen “Demokratik açılım” ile ilgili genel görüşme önergesi üzerinde partisi adına yaptığı konuşmada, ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilmesi durumunda, silahların 3 ay içinde Türkiye'nin gündeminden kalkabileceğini ifade etti.
“Bu meselede canı yanmayanlar, yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler. Ancak hiç kimse, bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan sonra da olamayacaktır” diyen Türk, siyasi ve ekonomik rantları için bu acıların sürmesini isteyenlere karşı demokrasi mücadelelerini sürdürdüklerini, bundan sonra da kararlı bir biçimde sürdürmeye devam edeceklerini bildirdi.
Ahmet Türk, ülkenin bu en temel sorununu demokratik siyasal bir çözüme kavuşturmak için, TBMM'de bulunan bütün partilerin temsil edileceği bir komisyon kurulmasını önerdi. Türk, “Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümünü de biz kendimiz bulacağız, o halde; Hükümet, bu süreci artık kapalı kapılar ardında yürütüp süreci bulandırmak yerine, Meclise teslim etmelidir” dedi.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Alevisi, Sünnisi ile binlerce çiçekli bahçeyi kurutup, tek çiçeğe dönüştürmeyi savunmanın hiçbir makul gerekçesi olamaz” diye konuştu.
Genel Kurulda, “demokratik açılım” konusundaki Genel Görüşme önergesi üzerinde konuşan Türk, “Kürt sorununun” ortaya çıkması, büyümesi, derinleşmesi ve sonuçta çözümsüz bir hal almasının “devletin hatalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu” iddia etti.
“Sorunun bu hale gelmesi, elbette ki uluslararası sistemden ve güç dengelerinden bağımsız da değildir” diyen Türk, “Bu sorun, hiç şüphesiz ki Türkiye'nin kendi içinde ve iç dinamikleriyle çözmesi gereken bir sorundur. Ancak bu durum, konuyu dış dünyadan yalıtarak ele alma lüksüne ya da hatasına bizleri sevk etmemelidir” dedi.
“Farklılıkların inkarı ve demokrasi yoksunluğunun, ülkeyi uluslararasısistemin sömürüsüne ve istismarına açık hale getirdiğini” ifade eden Türk,“Bu, temel bir paradigma farkıdır. Yıllardır emperyalizme karşı mücadele ettiğini sananların birçoğu bile, Kürt sorununa yaklaşımdaki hatalar nedeniyle, bunların değirmenine su taşıdığını fark etmedi. Bazıları da ülkenin birliğini ve bütünlüğünü koruma adı altında yapılan hataların, Türkiye'yi adım adım bunlara teslim ettiğini göremedi” diye konuştu.
“TEMEL YANILGI”
“Sorunların üstüne şiddetle gidildiğini, tepkilerin nedenlerinin doğru analiz edilmediğini, demokratikleşme hamleleriyle yaklaşılmadığını” bildiren Türk, “Bunlar yapılmış olsaydı; bu gün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhulden bahsetmeyecektik. Boşaltılmış üç bin köyden, göçe zorlanan milyonlardan, yitip giden yüzlerce milyar dolardan söz ediyor olmayacaktık. Taş attığı için, hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramı ile yüz yüze kalmayacaktık” dedi.
“İşte, tam bu noktada, PKK'nın bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum” diyen Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“PKK, devletin ve hükümetlerin siyasal hataları neticesinde ortaya çıkmış bir sonuçtur. Ancak devlet, bu sonucu ortadan kaldırmayı bir çözüm politikası olarak benimsediği için, sorunun nedenleri hiçbir zaman ele alınmamıştır. Bize göre temel yanılgılı yaklaşımlardan biri budur.
Kimi çevreler ise aslında Kürtlerin herhangi bir sorununun olmadığını, bu taleplerin dış güçlerce üretildiğini, herkesin eşit yurttaş olarak bu ülkede yaşadığını savunarak sorunu görmemeyi tercih etmiştir.
Eğer eşit yurttaş olduğumuzu, hiçbir sorunumuz olmadığını iddia ediyorsanız, lütfen biraz empati yapın. Bir an düşünün; Birileri çıksa ve 'yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur' dese ve tek kelime Kürtçe bilmeyen sizin çocuğunuza, zorla Kürtçe eğitim yaptırsa, kendinizi eşit yurttaş olarak hissedebilir misiniz bu ülkede?
Bu haksızlığa karşı çıkmazsanız, insanlık onurunuzu koruyabilir misiniz? Eminim bunun düşüncesi bile, bazılarınızın tüylerini diken diken ediyordur. İnsanın kendi ülkesinde, kendi anavatanında, kendi devleti tarafından dilinin inkar edilmesi, yasaklanması, yok sayılması nasıl bir travma yaratır? Bunu anlayabilir misiniz? İşte, düşüncesi bile, sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse onurumuzu korumak için, bu politikalara karşı çıkıyoruz.”
“ASIL ETNİK MİLLİYETÇİLER TEK ETNİK KİMLİĞİ DAYATANLARDIR”
“Türk halkının bir tarihi, kültürü, medeniyeti olduğunun inkar edilmeyen bir gerçektir” diyen Türk, “Şüphesiz ki; bu tarihine, kültürüne sahip çıkması da, onur duyması da en temel hakkıdır. Ancak aynı şekilde, Kürtlerin de bir tarihinin, kültürünün, edebiyatının ve sanatının olduğu da inkar edilemez bir gerçektir” dedi.
Kültürlerin tümünün yan yana barış içinde, birbirine saygı temelinde yaklaşmasının “bir erdem örneği olacağını” ifade eden Türk, “Bu örnekler tarihimizde vardır. Görkemli uygarlıklar, bu şekilde ortaya çıkmıştır” diye konuştu.
Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Alevisi, Sünnisi ile binlerce çiçekli bahçeyi kurutup, tek çiçeğe dönüştürmeyi savunmanın hiçbir makul gerekçesi olamaz. Bu nedenle bir kez daha ifade ediyorum; Bu mesele bir Kürt-Türk meselesi değildir. Türk halkına karşı bir tutum da değildir. Asimilasyon politikalarına karşı bir tutumdur. Bunun doğru anlaşılması gerekir.
İnkar edilmiş, yok sayılmış bir dili ve kültürü savunmayı da etnik milliyetçilik olarak tanımlayanları halkın vicdanına havale ediyoruz. Ortada resmi olarak kabul edilmiş bir etnik kimlik bile yokken 'bu kimlik vardır' demenin neresi milliyetçiliktir, neresi ırkçılıktır? Asıl etnik milliyetçiler, vatandaşlarına tek etnik kimliği dayatanlardır. İğneyi kendine batırmayıp da çuvaldızı bize batıranlardır.
Peki bunca hata, inkar, baskı, sindirme girişimi, işkence, cezaevleri, operasyonlar sorunun çözümüne en küçük bir katkı sundu mu? Sorunun giderek büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hale gelmesine neden olan, bu uygulamalar değil midir?”
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu olmadığını ve olmayacağını ifade ederek, “Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur” dedi.
Türk, “Demokratik açılım” ile ilgili genel görüşme önergesi üzerinde partisi adına yaptığı konuşmada, bölge halkının, barışı ve demokrasiyi ne kadar büyük bir hasretle sahipleneceğini görmenin birilerini ürkütebileceğini söyledi.
“Fakat inanınız ki, barış işte bu kadar gerçek ve bu kadar elle tutulabilir bir şeydir” diyen Türk, “Eğer geçmişimizle gerçek bir yüzleşme sağlayamazsak, gelecek için birbirimize güvenemeyiz. Bu politikalar geçmişte yaşandığı düzeyde kabaca olmasa da; günümüzde de inceltilmiş bir şekilde halen yürütülmektedir” dedi.
Yaşananlara rağmen halklar arasında bir etnik çatışmanın yaşanmamış olmasını, bir kazanım olarak değerlendiren Türk, “Biz, bu inkarcı politikalara karşı çıkarken de halkı suçlamıyoruz. Bundan sorumlu tutmadık, tutmuyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bu inkarcı, asimilasyoncu politikaları üreten ve uygulayan halk değildir. Devleti ele geçirmeyi başaran ittihatçı ekip ve onların ardılı olan zihniyetlerdir” diye konuştu.
Bölgenin geri bırakılmışlığının nedeninin, devletin birçok raporunda da ortaya çıktığı gibi, bilinçli bir ihmal ve ayrımcı politikalar sonucu olduğunu iddia eden Türk, bölgeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılması için, devlet destekli yatırımlar ile bölge ekonomisinin canlandırılması gerektiğini bildirdi.
Ahmet Türk, şöyle konuştu:
'Bu, bir Kürt-Türk çatışması değildir. Sorun, Kürtler başta olmak üzere vatandaşlarına demokrasiyi, özgürlükleri çok gören, resmi devlet ideolojisi sorunudur. Bu ülkede demokrasi ihtiyacı olan sadece Kürtler de değildir. Ülkede Türk kavramı ve millet tanımı bile, bu resmi ideoloji tarafından, özünden boşaltılmıştır.
Kimliklerin, dillerin, kültürlerin kendini özgürce, korkmadan, baskılanmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez. Tam tersine, ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir. Asıl bölünme tehlikesi, kimliklerin inkarı ve bastırılması üzerine ortaya çıkar. Hiç kimse bu ülkedeki farklı kimlikleri bir ayrışma veya bir çatışma nedeni olarak görmemeli, göstermemelidir.
Bugün geldiğimiz noktadaki durum, eski zihniyetten bir kopuş yaşanmadığı için, maalesef yeterince ilerlemiyor. 1980 askeri darbesinin ürünü cunta anayasasını değiştirmeyi bile gündemine alamayan bir çözüm yaklaşımı, önceki inkar yaklaşımlarından, özü itibariyle, ne kadar farklı olabilir? Hükümetin amacı, sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün hakları hayata geçirerek çözmek midir? Yoksa bu sorunla bir müddet daha yaşamaya devam etmek, yani sorunu 'katlanılabilir' bir düzeye çekmek midir? Bu konularda Hükümet, acilen netleşmelidir.”
“BİZ ÇÖZMEZSEK, KİMSE GELİP ÇÖZEMEZ”
DTP Genel Başkanı Türk, uluslararası oyunları bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu demokratik çözüm olduğunu ifade etti. “Bu, sorunumuzu çözmezsek, kimse gelip bizim sorunlarımızı çözemez, belki çözülsün de istemez.
Demokrasisini kendi özgücüyle güçlendiremeyen hiçbir toplum, esaretten kurtulamaz” dedi.
“Bizi bir arada tutan yeterince ortak değerimiz vardır, var olmaya devam eder” diyen Türk, 'Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olmaz. Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur” diye konuştu.
Ahmet Türk, Türkiye'nin demokrasi dışında başka bir çıkış yolu kalmadığını, demokrasinin ülkeye zarar getireceğini söylemenin de kimsenin savunabileceği bir şey olmadığını belirtti. Hükümetin, “Kürt Açılımı” adıyla başlattığı, sonra da “Milli Birlik Projesi” adında karar kıldığı sürecin, anlatmaya çalıştığı çözüm zihniyetinden uzak olduğunu kaydeden Türk, “Hükümet şundan emir aldı. Bu bir dış dayatmadır, ABD projesidir” denilerek Hükümetin küçük düşürülmesini de doğru bulmadıklarını söyledi.
“GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEDE CESUR OLMADAN...”
Hükümetin somut tek bir projesi, tek bir adımı olmamasına ve partisini ısrarla sürecin dışında tutma gayretlerine rağmen umutlarını yitirmediklerini vurgulayan Türk, şunları kaydetti:
“En azından sorunun artık orduya havale edilmemesi umuduyla, siyasal alanda bizlerin sorumluluğunda kalması ve bu vesileyle ölümlerin durması adına bu süreci destekledik, desteklemeye devam ediyoruz. Ancak, Hükümetin askeri operasyonlardaki ısrarı ve meseleyi güvenlik boyutunun ötesine taşıyamamış olması, ölümleri durdurmadığı gibi, süreci de ilerletememiştir.
Biz şuna inanıyoruz: Eğer ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilirse; silahlar üç ay içinde Türkiye'nin gündeminden kalkabilir. Bu meselede canı yanmayanlar, yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler. Ancak hiç kimse, bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan sonra da olamayacaktır. Bizler, siyasi ve ekonomik rantları için, bu acıların sürmesini isteyenlere karşı, demokrasi mücadelemizi sürdürdük.
Ülkenin bu en temel sorununu demokratik siyasal bir çözüme kavuşturmak için, TBMM'de bulunan bütün partilerin temsil edileceği bir komisyon kurmayı yüce Heyetinize öneriyoruz. Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümünü de biz kendimiz bulacağız, o halde; Hükümet, bu süreci artık kapalı kapılar ardında yürütüp süreci bulandırmak yerine Meclise teslim etmelidir. Kurulacak bu komisyon, ters yüz edilmiş tarih anlayışını sorgulayarak, gerçekleri açığa çıkarabilmelidir. Hakikatleri araştırıp, kimin nerede hangi hataları yaptığını, ülkenin hangi dönemeçlerde, zayıflatılıp teslim alınmaya çalışıldığını ortaya çıkarmalıdır. Geçmişle yüzleşme noktasında cesur olmadan; Cumhuriyet, elitlerin işgalinden kurtarılıp demokratik bir hale getirilemez.”
“BASKICI ŞİDDET YÖNTEMLERİ İSYANLARI DOĞURDU”
“Devletin ısrarı ve kullandığı baskıcı şiddet yöntemlerinin” isyanları doğurduğunu ve bu defa devletin, bu isyanları bastırmak için “en şiddetli yollara başvurduğunu” belirten Türk, “Şeyh Sait İsyanı da Ağrı ve Dersim olayları da doğru okunamadı. Bozulan düzeni yeniden tesis etme adına, akıl almaz baskılar, katliamlar uygulandı” dedi.
Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dönemin, Erkanı Harbiye kurumunun, hükümete sunduğu raporda, 'Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetin müdahalesi, Dersimli'ye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder' diyor ve ondan sonra yaşanan trajediler biliniyor. Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsa da halk tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan gerçekler sayesinde çok iyi biliniyor.
Düzenin niye bozulduğunun üstünde durulmadı, araştırılmadı. O dönemlerde yaşananların üstü örtüldüğü yetmezmiş gibi bugün bile aynı zihniyetin temsilcileri çıkıp bu yöntemleri bir daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyor. O dönemin sorumlu siyasetçilerini, nasıl etkisiz hale getirdilerse, şimdi de bu mantığı aynen devam ettirmek isteyenler olduğunu görüyoruz.”
“GELİN HEP BERABER SORUMLULUK ALALIM”
DTP Genel Başkanı Türk, bu dönemde ortaya konulan yaklaşımların darlığına rağmen umutsuz olmadıklarını söyledi.
“Ortada bu kadar tarihi gerçekler ve yaşanmış acılar varken, 'ben meseleyi askeri operasyonlarla çözerim' diyen bir politikacı, çözümsüzlüğe hizmet eder” diyen Türk, üstlendikleri sorumluluk gereği, bırakın tek bir yurttaşın ölmesini, burnunun kanamasının bile, makamlarıyla kıyaslanamayacak kadar değerli olduğunu, barış için koltuklarından değil, canlarından vazgeçmeye hazır olduklarını bildirdi.
Türk, “Tarih karşısında onurlu bir yere sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu onuru hep birlikte paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içerisinde yaşanacak bir gelecek armağan edelim. Bizler bugün varız, yarın yokuz. Ama halklarımız hep var olacak. Bizi ya minnetle ya da öfkeyle anacaklar. Gelin hep beraber sorumluluk alalım. Bu sorunları çözelim ki, gelecek kuşaklar da bizi minnet ve şükranla ansınlar” diyerek sözlerini tamamladı.
Türk'ün konuşmasını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AK Parti'li milletvekilleri alkışlarken, DTP'li milletvekilleri de ayakta alkışladı.