Güncelleme Tarihi:
İstanbul'un Galatasaray ile Galata arasına 1875'ten beri Tünel deniyor. 1860'larda Karaköy'den Beyoğlu'na oflaya puflaya tırmanan bir Fransız turist, açılacak bir tünel ile bu yorucu yokuşun ortadan kalkacağını düşündü. Fransa'ya dönünce bu fikrini, Henry Gawan adındaki mühendis arkadaşına açtı. Gawan bu fikri benimseyip İstanbul'a geldi ve günlerce yokuşta ter döken insanları sayıp, yapılacak bir tünelin çok kárlı olacağına karar verdi. Projesine destek bir İngiliz firmasından geldi. 'The Metropolitan Railway of Constantinople From Galata-Pera' adıyla başlayan tünel çalışmaları 1875'te tamamlandı. Böylece Londra'dan sonra dünyanın ikinci metrosu olan Tünel çalışmaya başladı.
İşte o günden beri 550 metrelik bu küçük metronun adıyla anılan semt 2000'li yıllarda İstanbul'un Soho'su olma yolunda. Eğlence ve kültürel mekanları çoğalıyor, gelen gideni arttıkça artıyor.
Tünel'in eskileri, bu gelişmelerden memnunlar memnun olmasına ama bir korkuları var: Pespayeleşmek! Tünel'in tarihi dokusunu bozacak fast food'ların, dört sandalye iki masa ve 'köfteland' tabelaları ile donatılmış lokantaların çoğalması en büyük korkuları.
Yenilikçi müzik sevenlerin müdavimi olduğu Babylon'un ortaklarından Mehmet Uluğ, 'Burası Ortaköy olabilir. Sanatsal ve kültürel alanda gelişsin ama yozlaşmasın' diyor. Gramafon'un sahibi Mert Aybek de yeni yerler açılmasından yana ama Ortaköy gibi olmamasını tercih ediyor: ‘‘Mekanın ne olduğu o kadar önemli değil önemli olan kalitesi’’.
Kafee Haus'un sahibesi Şebnem Öztürk Tünel'i şimdiki haliyle isteyenlerden: ‘‘Burası bu karışıklığıyla güzel. Esnaflar kapanıp yerlerine hep kafe olursa, buranın güzelliğinin bozulacağını düşünüyorum. Kafe, kitapçı, galeri, pulcu, muslukçu, tamirci hepsi olsun. Tünel bu haliyle güzel’’
Emlaktaki hareketlilik gelecekteki Tünel sakinlerinin profilleri hakkında bir fikir vermiyor ama semte olan rağbete işaret ediyor. Emlakçı Ali Ak anlatıyor: ‘‘Buralar sanatçılar gelince değerlenmeye başladı. Ucuz kiraya verilen yerlerde içine masraf yapmadan oturmak mümkün değil. 15 bin dolardan 300 bin dolara kadar ev satılıyor’’.
NEDEN BURASI?
Giovanni Scognamillo
(Araştırmacı-Yazar)
Ben Asmalımescit'te doğup, Tünel'in en ünlü sokaklarından Kallavi'de büyüdüm. Çocukluğumda kiliseye giderken Markiz ya da Lebon'a uğrar, pastamızı alıp eve dönerdik. Oralara gitmek bizim için aman aman bir olay değildi, zaten mahallemizin pastanesiydi. O zamanlar asıl merkez, Galatasaray ile Tünel arasındaydı. Daha sonra Beyoğlu ile Galatasaray arası zenginleşince merkez oraya kaydı. Tünel'de sanatevleri, kitapevleri açılsın, kafeler gerçekten kafe gibiyse çoğalsın.
Yusuf Taktak (Ressam)
On yıl önce ben Tünel'e geldiğimde ara sokaklar çamur içindeydi. Ben burayı bilinçli seçtim çünkü mekán çok hoştu. Şu anda kırk ressam arkaşımızın atölyesi var Tünel'de. Hepimiz bir arada olduğumuz için, çok sık beraber olup, burada açılan çok güzel kafelerde buluşabiliyoruz. Buralar rant bölgesi olmasın diye çok uğraştım. Her ara sokakta emlakçılar türedi. Fiyatları yükselterek, kendilerine daha çok komisyon almaya çalışıyorlar.
PTOT(Production Team of Turkey)
Hani o ‘‘Alo alo orası neresi, alo alo burası alo Garanti’’ reklamı yapanlar. Ofisleri Tünel'de. Zaten o filmi de Tünel'de çekmişler: ‘‘ Şirketimizi Maslak'a taşıyacaktık fakat orası bize çok ruhsuz geliyordu. Bir mahalle hayatı olsun istedik. Şirkete gelene kadar ara sokaktaki çaycıyla, tamirciyle selamlaşarak işe geliyoruz. Bankalar var burada, orada çalışan insanlar camı tıklayıp çaycıdan kendilerine bir Türk kahvesi ısmarlıyorlar ve çaycı da onlara camdan bunu uzatıyor. Bütün bunları görmek ve hissetmek, yani hayatın içinde olmak. Bunu seviyorduk ve o yüzden burayı seçtik’’.
Pasajdaki KV
1886'da tünel pasajının yapımına başlandı. 'T' harfi şeklindeki pasajın içinde on dört dükkán ve iki apartman vardı. Sümbül Sokağı tarafındaki apartmanlar, pasaja bağlantılıydı. Pasajın içinde değişik işyerleri vardı. Bunlardan en önemlileri kuru temizlemeci, Terzi Şakir ve Merkez Berberi'ydi. Şimdi Hacer Gündoğdu bu dükkánlardan birkaçını almış ve kafe olarak işletiyor.
Tranvay manzaralı Kafee Haus
Şebnem Öztürk, uzun yıllar Almanya'da yaşadığı için kafesinin adı Almanca. Kafenin içi tıkış tıkış değil, cephesi meydana bakıyor. Açılan kafelerin birbirlerinin eşi olması onu endişelendiriyor.
MÜZİK CADDESİ
Tünel Meydanın solundan aşağı Galata'ya doğru Galip Dede Caddesi iniyor. Bu caddede boyunca müzik aletleri dükkánları sıralı. İçlerine girdiğinizde birileri mutlaka ya davul, ya gitar ya da piyano başında. Satıcılar çoğunlukla müzisyen. Bazılarında müzik stüdyoları da var. Amatörler kiralayıp istedikleri gibi çalıyorlar.
LALE PLAK
13 Mayıs 1954'te İbrahim ve Yusuf Atalar tarafından kurulan bu küçük dükkanı şimdilerde İbrahim Bey'in oğlu Hakan yönetiyor. Dükkána küçük dediğimize bakmayın. Burası farklı müzik dinleyicisine hitap eden bir butik plakçı. İstediğiniz albümü (pop müzik haricinde) gittiğinizde bulamasanız bile ısmarlayın yeter.
Tünel Markiz'i bekliyor
1940 yılında Passage Oriental'in girişinde Avedis Ohanyan Çakır'ın açtığı Markiz Pastanesi sanatçılara, edebiyatçıların buluşma mekanı oldu. Hazin sonu 1970'lerde bir oto yedek parçacısına satışıyla başladı. Açıldı açılacak söylentilerine rağmen kaderi hálá belli değil. Ama Tünel'in canlanması Markiz için de yeni bir umut.
ROBINSON CRUSOE KİTABEVİ
Bu kitapçının bulunduğu yer daha önce bir Avusturya Bankasıymış. Robinson'un ortaklarından Uğur Eruzun, 1994 yılında açtıkları bu kitapçı için Tünel'i seçtiklerini söylüyor. İçeride sadece tahta raflar ve kitaplar var. Amerika, İngiltere ve Fransa'da çıkan her kitabı eğer ellerinde yoksa üç hafta içinde getirtebiliyorlar.
NARMANLI HAN
1924 yılına kadar Rus Konsolosluğuydu. Sofyalı Sokağı’na bakan ve yüksek duvarlarla çevrelenen yeri ise yine Rus'ların hapishanesi olarak kullanılıyordu. Daha sonra Bedri Rahmi, Aliye Berger ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi sanatçıların stüdyo ve pansiyon olarak kiraladığı mekán haline geldi. Şu anda handa sadece Beyoğlu 2. noteri ve elliye yakın kediyi besleyen yaşlı bir kadın yaşıyor. Yakında restorasyona başlanacak. Üzerine üç kat çıkılacak.