Güncelleme Tarihi:
Milliyet gazetesi muhabiri Nedim Şener’in bu hafta sonu piyasaya çıkacak “Kırmızı Cuma-Dink’in kalemini kim kırdı” isimli kitabında, dört yıl önce öldürülen Hrant Dink cinayeti konusunda tartışma yaratacak bilgi ve belgeler yer alıyor. Dink cinayeti hakkında ikinci kitabına imza atan Nedim Şener suikastın azmettiricisi olarak yargılanan Trabzon Emniyet İstihbarat Şubesi elemanı Erhan Tuncel’in cezaevinden kendisine gönderdiği mektupları da yayınlıyor.
Mektuplarda Nedim Şener’in faks ile gönderdiği sorulara yazılı olarak verdiği yanıtlar yer alıyor. Nedim Şener, kitapta, Tuncel’in polis muhbiri olarak profiline de yer verdi ve “mektuplaşma” sürecini şöyle anlattı:
CEZAEVİNDEN GELEN MEKTUP
“Hrant Dink cinayeti davasının 26 Ekim 2010 günü yapılan 14’üncü duruşmasında sanıklar salona alındığında, azmettirmek suçundan yargılanan polis ajanı Erhan Tuncel, bana bakıp eliyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Oturduğum en ön sıradaki yerimden sanıkların olduğu bölüme doğru ilerlediğimde Tuncel’in ‘Size bir mektup yazacağım’ dediğini duydum. Bir iki kez daha eliyle aynı işareti yaptı. Ona, ‘bekliyorum’ diye seslendim. Aslında yazacağını sanmıyordum. Ama, birkaç gün sonra kardeşi memleketi Elazığ’dan telefon etti.
Erhan Tuncel’in önce bir faks çekeceğini, sonra da uzun bir mektup göndereceğini söyleyince, niyetinin ciddi olduğunu anladım. Tuncel polise, savcılıklara, mahkemede hâkimlere ve hapishanede müfettişlere sayfalar dolusu ifade vermişti. Ama, nedense bende her şeyi anlattığı izlenimi uyandırmıyordu. Tuncel’in söyleyecek daha çok şeyi olduğunu hissediyordum.
5 Kasım 2010 günü Milliyet gazetesinin faksından çıkan bir sayfalık yazı, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi Mektup Okuma Komisyonu’nun ‘GÖRÜLDÜ’ damgasını taşıyordu.”
ERHAN TUNCEL’İN AJANLIK GEÇMİŞİ
Nedim Şener, polis muhbiri Erhan Tuncel’in kim olduğunu kitabında şöyle anlatmaya devam ediyor: “Elazığlı Erhan Tuncel, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde iktisat okuyordu. Öğrenciydi, ama daha önemli ikinci bir işi vardı: Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nin ajanı, teknik ifadesiyle ‘yardımcı istihbarat elemanı’ydı (YİE).
Büyük Birlik Partisi’ne (BBP) bağlı Alperen Ocakları’nın Trabzon Şubesi’nin kuruluşunda rol oynamıştı. BBP çevrelerine, Trabzon’a gelen Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’yla aynı fotoğraf karesine girecek kadar da yakındı. Tuncel iktisat okuyordu, ama aklı fikri istihbaratçı olmaktaydı.
Hrant Dink cinayetinin azmettiricilerinden Yasin Hayal’in 24 Ekim 2004 günü McDonald’s’ın Trabzon şubesine attığı bombayı yapan da oydu.
Aslında bombalama olayının sanığı olarak yargılanmalıydı. Ama, Trabzon Emniyeti, onun ismini McDonald’s bombalaması dosyasının dışına çıkardığı gibi, Yasin Hayal’in yakalanıp 31 Ekim 2004 tarihinde cezaevine konmasından yalnızca iki hafta sonra, 17 Kasım 2004 günü ‘Mehmet Kurt’ kod adıyla Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) yaptı.
Tuncel, Elazığ’da lise yıllarında Nizam-ı Alem ocaklarına gidip gelen birisi. Hatta, Susurluk konusunda adı gündemden düşmeyen Mehmet Ağar’ın seçim kampanyasında çalıştı.”
POLİSLER, TUNCEL’İ ZİGANA’YA GÖTÜRDÜ
Muhabirimiz Şener, Tuncel’in kimliğini deşifre ederken, ilk defa “Dink vurulacak” sözlerinin nasıl ifade edildiğini de şöyle anlatıyor: “Tuncel 2001’de KTÜ’de iktisat bölümüne girdi. 2003’te Trabzon Alperen Ocakları başkanlığı teklif edildi. Üye değildi ama ocak çevrelerinde ‘reis’ diye anılıyordu.
Yasin Hayal, Tuncel’in Trabzon Emniyeti’nde Elazığlı hemşerileri olduğunu ve görüştüğünü belirtiyor. Tuncel, ajanlığı için, ‘Bana istihbarat elemanı olmam teklif edilmedi, bir nevi karar verildi’ derken, arkadaşı Tuncay Uzundal daha önce savcılığa gönderdiği bir mektupta, Tuncel’in polislerin kendisini Zigana’ya götürdüğünü ve orada ‘Dink vurulacak, Dink vurulacak’ diye bağırtıldığını anlattığını yazmıştı.”
İŞTE O SATIRLAR
Erhan Tuncel bugün Hrant Dink’in öldürülmesine azmettirmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis; silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak, patlayıcı madde imal etmek, patlayıcı madde atmak, mala zarar vermek, 6 kişinin yaralanmasına neden olmak suçlarından 22.5 ile 48 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istenen bir sanık olarak kamuoyunun tanıdığı biri.
Cinayetten dört yıl sonra ilk kez bir gazeteciye faks çekti ve mektup yazdı. Belli ki anlatmak istediği bazı şeyler vardı.
Kendisine gelen mektup için Nedim Şener, şu değerlendirmeyi yaptı: “Tuncel’in 5 Kasım 2010 günü gönderdiği bir sayfalık yazıyı hızla okuyarak, bir şeyler bulmayı umut ediyor, Tuncel’in cinayetle ilgili tek bir cümle etmemesi beni şaşırtıyordu. Ama, Tuncel aradığım şeyi silik faks mesajının sonuna saklamıştı. Tuncel mesajı büyük harflerle bir kitaptan alıntıyla bitiyordu:
VİCARİO KARDEŞLER SANTİGO NASAR’I; HEMEN VE GİZLİLİKLE ÖLDÜRMEK KONUSUNDA YAPILMASI GEREKEN HİÇBİR ŞEYİ YAPMAMIŞLARDI. AKSİNE BİRİNİN GELİP ONLARA ENGEL OLMASI İÇİN BOŞ YERE AKLA GELMEDİK YOLLARA BAŞVURMUŞLARDI.
Alıntı yapılan kitabın adı KIRMIZI PAZARTESİ idi. kitap, Nobel Ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez’in 1981’de yazdığı romanıydı. Kitabın kapağında, ‘İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü.’ yazıyordu.
Erhan Tuncel’in, Kolombiya’da bir köyde herkesin işleneceğini bildiği, ama kimsenin, kurban Santigo Nasar’ı uyarmadığı, katillerin bile kendilerini engelleyecek birini aradığı bir cinayeti konu alan Kırmızı Pazartesi romanı üzerinden bir şeyler anlatmaya çalıştığını düşündüm.
Dink cinayetinin her aşamasından haberdar olan ve her şeyi elemanı olduğu polise anlatan Erhan Tuncel, ne demek istiyordu?
Acaba, ‘Dink’in öldürülmesi kararı başkaları tarafından verildi. Ben bunun gerçekleşmemesi için her şeyi yaptım. Ama, birileri oralı bile olmadı’ mı demek istiyordu?”
DİNK’LE ‘BENZERLİK’
Nedim Şener, Erhan Tuncel’in Kırmızı Pazartesi romanına dikkat çekmesinin anlamını şöyle anlattı:
“Erhan Tuncel, bir romandan bir cümleye dikkat çekerek, kendini aklamaya mı çalışıyordu? Bu cümlenin anlamı o kadar basit olamazdı.
Faks mesajında yer verdiği cümleyle sanki gerçeğin bir başka yönüne dikkat çekmeye çalışıyordu. Çünkü, Erhan Tuncel, Dink cinayetinde polisin en önemli parmak iziydi. Sanki silinmek istenen parmak izi.
Tuncel, şimdi bize Kırmızı Pazartesi romanının kahramanı Santigo Nasar ile Hrant Dink arasında bir benzerlik kuruyordu.
Santigo Nasar da Hrant Dink de herkesin işleneceğini bildiği cinayetlerin kurbanlarıydı.
Kırmızı Pazartesi’de anlatılan Pedro ve Pablo Vicario kardeşler, kız kardeşlerinin bekâretini kaybetmesinden sorumlu tuttukları Nasar’ı öldürmeye karar verirler. Bu karardan kasabadaki herkes haberdardır; bakkal, sütçü, kasap, komşular, belediye başkanı hatta polis. Herkes Vicario kardeşlerin bu namus cinayetini işlemeye kararlı olduğunu da görür.
Hrant Dink’in öldürüleceğini de herkes biliyordu: Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı, Trabzon İstihbarat Şubesi, Milli İstihbarat Teşkilatı, Jandarma yani devletin tüm güvenlik kurumları...
Dink’e yönelik tehditler, polisin ve basının gözü önünde gerçekleşiyordu. Gazetesinin önüne gelenler, ‘Ya sev ya terk et’, ‘Kahrolsun ASALA’, ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ sloganları atıyorlardı.
Her şey basının gözü önünde gerçekleşiyor, ama haber bile olmuyordu. Santigo Nasar da öldürüleceğini son anda öğrenmiş, ama ciddiye almamıştı. Hrant Dink ise tehlikenin büyüklüğünün farkındaydı ve öldürüleceğini biliyordu.”
İŞTE TUNCEL’İN TÜYLER ÜRPERTEN İFADESİ: ‘BEN AGOS’UN ÖNÜNDE KAFASINA SIKILACAK DEDİM’
Trabzon Emniyet Müdürlüğü, 17 Şubat 2006’da İstanbul İstihbarat Şube’ye, “Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik ses getirici bir eylem yapacağı” şeklinde bir yazı göndermişti. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün aynı gün Ankara’ya İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderdiği istihbarat raporunda da “Yasin Hayal ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldürecek” şeklinde bir ifade yer almıştı.
Erhan Tuncel, Başbakanlık müfettişlerine verdiği ifadede, Dink’e yönelik cinayetle sonlanacak saldırı konusunda çok önemli bir gerçeği de vurguluyor: “Ben, öyle İstanbul’a gönderilen ihbar şeklinde bilgi vermedim. Ben ‘Yasin gidip Agos’un önünde Hrant Dink’in kafasına sıkacak’ dedim.” Bu cümle, “ses getirici bir eylem” demediği halde, polisin neden böyle bir ifadeyi kullandığı gibi büyük bir soruyu gündeme getiriyor.
HAYAL: DİNK’İ TUNCEL SÖYLEDİ
Erhan Tuncel, Yasin Hayal’in gözünden ajan değil ajan provokatör. Hayal, Tuncel’in kendisine “Trabzon’da misyonerlik faaliyetleri artmış, buradaki kilisenin papazını indirelim” dediğini anlatıyor. 18 Mart 2002’de de Trabzon’da kilisede boynunda haç olan bir kişiyi dövdüğünü de söylüyor. Hayal’e göre olaylara yön veren, hatta kendisini kullanan kişi Tuncel. Mc Doanalds’a bomba atma eylemini planlayan, bombayı hazırlayan, eylemden sonra kendisini saklayanın da Tuncel olduğunu söylüyor. Hrant Dink adını Tuncel’in gündeme getirdiğini, kendisinden de tetikçi ayarlamasını istediğini anlatıyor.
DİNK ÖLÜMÜNÜ KALEME ALMIŞTI
Hrant Dink, kendi başına geleceklerden o kadar emindi ki, Agos gazetesindeki köşesinde kendi ölümünü kaleme almıştı. Öldürüldüğü gün olan 19 Ocak 2007’de, “Ruh halimin güvercin tedirginliği” yazısıyla yaşadığı endişeyi anlatmış, bir hafta önce yani 12 Ocak 2007’de de “Neden hedef seçildim?” yazısıyla katline yol açan süreci, bu süreçte rol alan siyasi aktörleri ve kendisini yalnız bırakanları tek tek anlatmıştı.
Hrant Dink, içinde bir umut beslese de bir gün kardeşi Hosrof’a “Kendileri yapmaz, bir gün sokakta piçin birine vurdururlar beni” demişti. Agos’taki son yazıları da aslında kendi ölümü üzerineydi.
Dediği gibi oldu da... 19 Ocak 2007’de saat 15.00’te Ogün Samast isimli 17 yaşındaki biri, Hrant Dink’i ensesinden vurdu.Ancak, Dink cinayeti ile Kırmızı Pazartesi kitabında anlatılan Santigo Nasar cinayeti arasında ciddi bir fark var:
Santigo Nasar cinayeti herkesin işleneceğini bildiği bir cinayettir. Dink cinayeti ise birçok kişinin işleneceğini bildiği, gerçekleşmesi için uğraştığı, göz yumduğu ve üzerini örtmeye çalıştığı bir cinayet...