Güncelleme Tarihi:
AA Editör Masası'na konuk olan Türkeş, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Türkeş, şunları söyledi:
BU BİR TERÖR SALDIRISIDIR
Buradaki hedef Türkiye'dir, başka hiçbir hedefi aramamak lazım. 'Bu barış toplantısıydı, orada değişik sivil toplum örgütlerinin temsilcileri vardı, acaba hedef bunlar mıydı?' Hayır. Bunun hedefi Türkiye'dir ve topyekun bütün Türk vatandaşlarıdır. Bu bir terör saldırısıdır. Buna 'ama içinde şu var, bu var' diye bakmak doğru değil
BU BİR TESADÜF MÜ
Türkiye bölgesinde lider ve önemli ülkelerden biridir. Türkiye ekonomide dünyada 17'nci büyük ekonomidir. Bütün bunları çekemeyenler, rahatsızlık duyanlar bu işin içinde olabilirler. O bakımdan oradaki canlı bombaların kimliği, kişiliği, nasıl olduğunu anlamak bakımından mühimdir. Ama bu, bugüne kadar mücadele ettiğimiz terör örgütlerinin kabiliyet ve kapasitesinin üzerinde planlanmıştır. Bir kere canlı bomba varsayımına baktığımızda, kişinin kendisi patlayıcıyı hareketlendirdiği varsayılır. 3 saniye arayla ikinci şahısın kendini böyle bir şeyde patlatmak için düğmeye, mekanizmaya ellemesi mümkün değil. Refleks olarak yani bir patlama oldu, siz patlamanın olacağını bilseniz dahi kafanızı çevirseniz, oradan kafanızı geriye çevirseniz 3 saniyeden fazla sürer. İkincisi maksimum zayiat verdirilmek için planlanmış gibi ikisi birbirinden belli aralarda. Tesadüfen o kalabalıkta eğer şahıslar patlayıcı ile orada dolaşıyor olsalar, birbirlerine yakın da olabilir. Bu bir tesadüf mü o kadar alanın iki tarafında olması? Bunlara da bakmak lazım. Bu olay çok kısa zamanda arkasındakilerle ortaya çıkabilecek bir olay değil, çok ince, kritik ve hassas değerlendirmelerin yapılması lazım
TÜRKİYE'YE KARŞI YAPILMIŞ BİR OLAY
Canlı bomba olabilecek insanların, fanatiklerin zaten kayıtları vardır. Onların üzerinden gider ama 'Türkiye'yi etkilemedi' demek mümkün değil, hepimiz etkilendik. Üzücü bir olay ve Türkiye'ye karşı yapılmış bir olay. Daha da önemlisi Türkiye'nin başkentinde yapılmış bir olay
ANKARA'DAKİ SALDIRI: GÜVENLİK TEDBİRİNİN ALINMAMASI ZAFİYET DEĞİL
Olayda ihmal var mı? Şu anda bu çok yönlü olarak araştırılıyor ama orada bir güvenlik tedbirinin alınmaması bir zafiyet değildir. Bir an için düşünün ki, orada miting yapılacak alandan 2-3 kilometre uzakta, insanlar otobüslerden, trenden, kitle taşıma araçlarından inip oradan meydana doğru hareket ediyorlar. Gardan gelip başka işler için şehre giden insanlar da var. Nasıl bir güvenlik tedbiri alabilirsiniz? Sadece devlet miting alanına giriş ve çıkışları kontrol edebilir. Onun haricindeki yollarda serbest dolaşım her zaman olduğu gibi yapılıyordu. Konuşmalara bakıyorum, 'Orada hiç kimse yoktu güvenlik güçleri' diye altını çizerek bazıları söylüyorlar. Peki güvenlik güçleri olsaydı o zaman da 'Burada bu güvenlik güçlerinin işi ne' diye tepki olacaktı,belki de ondan itiş, kakış olacaktı. Tren garının karşısındaki alan hem serbest trafiğin aktığı hem de miting alanına giriş yapacak grupların toparlanıp, yürüyüşe geçtikleri bir alan. Ama bütün bunlara rağmen tabii ki konu çok yönlü olarak araştırılıyor.
("Şahıslarla ilgili emniyet çok kısa süre içinde bir tahkikat yapar mı?" sorusuna) DNA testiyle... Bazı zaten şüpheliler var
ÖRGÜTE ULAŞSAK DAHİ...
("Hangi örgüt olduğuna da kısa sürede ulaşılabilir mi?" sorusuna) Örgüte ulaşsak dahi bunun arkasındaki esas büyük aklın ne olduğunu bulmak zaman alacak
SIHHİYE MEYDANI'NDA POLİS NOKTALARI VAR
("Suruç saldırısı" hatırlatılarak, "Emniyetin toplantı yeri dışında bir arama talebinde bulunması, katılımcıların tepki koymasına neden olan bir hadise olmuyor mu?" sorusuna) Barış mitingiyle ilgili bu platformun talep ettiği Sıhhiye Meydanı'dır. Sıhhiye Meydanı'nda bariyerler konulmuştur, polis noktaları vardır.
Bu olaya hükümetimiz, başından beri çok hassasiyetle ve dikkatle davranmıştır. Hiçbir partizanca üslup ve yaklaşım içinde olunmamıştır ve bunlardan da kaçınılması gerektiğini de defaatle ifade ettik. İktidarın yetkilileri değişik platformlarda söyledi.
MİTİNG MEYDANI DEĞİL Kİ
Açık bir alan, miting meydanı değil ki. Suruç'taki olaylarda, diğer taraflarda yapılan bazı olaylar miting meydanına yönelikti. Burada ise Ankara Garı'nın orada. Kendi aralarında toplanma alanına koymuşlar. Bunu göre göre 'bundan siyasi bir çıkar sağlar mıyım' demek, en azından çirkin bir davranıştır
SEÇİM HÜKÜMETİNİ İTHAM ETMEYE KALKMAK CEHALETLE EŞ DEĞER
Şu anda bir siyasi iktidar bile denemez, bir seçim hükümetiyiz biz, bir kere aymazlık orada. Bu seçim hükümetidir, bu seçim hükümetini itham etmeye kalkmak, cehaletle eşdeğer olur. Yani kendileri girmeyerek bu seçim hükümetine sorumluluktan kaçtılar. Şimdi sorumluluğu üstlenenlere, 'sen niye sorumlu olarak orada oturuyorsun?' demek de aymazlıktan başka bir şey değil.
("Çözüm Süreci'nin kesilmesi kimin işine yarar, kim kaybediyor?" sorusu üzerine) Burada belki iyi niyetle belki bir varsayım üzerinden bir çalışma yapılmaya kalkılmıştır. Fakat bu dönemi terör örgütü ve onun yandaşları, silahlanmak, hazırlık görmek ve yeni bir çatışmanın zeminini hazırlamak için maalesef suistimal etmişlerdir. Bu günkü çatışmaların temelinde de bu var
SİLAHLARIN MUTLAKA GÖMÜLMESİ LAZIM
Neticede karşımızda silahlı bir örgüt var. Hatta bazı yerlerde birden fazla örgüt var. Öyle olduğu için de arzumuz, istediğimiz, hepimizin umduğu hiç zayiat vermeden bu mücadeleyi yapmaktır. Ama maalesef burada şehitlerimizin olması bunun üzücü tarafıdır. Ama bu işin kararlılıkla devam etmesi ve bu terör örgütünün ya hudut dışına çıkartılması yani sürülüp atılması, geriye kalan unsurların da etkisiz hale getirilmesi. O silahların da burada kalan silahların mutlaka gömülüp devlet tarafından da bunun betonlanmasının temin edilmesi lazım. Bu 100 gündür sürüyor gerekirse bir 100-150 gün daha sürdürülmeli. Ama bu sefer bundan mutlaka devletin netice alması lazım. Ben de güvenlik güçlerinde ve onun yetkililerinde, sayın komutanlarda, emniyet yetkililerinde bu kararlılığı gözlemliyorum.
Buradaki mesele muhatabınızın samimi olup olmamasıdır. Bu son yapılan olaylar muhatap alınan yapının bu sürece iyi niyetle yaklaşmadığını açık ve net şekilde ortaya koymuştur.
ŞU ANDA GÖREVDE BULUNAN HÜKÜMET SEÇİM HÜKÜMETİ
Bizim şu anda görevde bulunan hükümet bir seçim hükümetidir. Yani 2-2,5 aylık olarak tesis edilmiş olan ve aslında diğer partilerden de iştirak olsaydı bu tüm partilerin içinde bulunduğu, Türkiye'yi salimen seçime götürüp, seçimin neticeleri çıktıktan sonra oluşacak siyasi iktidara, devlet yönetimini devretmekle görevli bir seçim hükümetiyiz biz. Bu noktadan olmak üzere bu konuda yapılması gerekenler sanıyorum ki bizden sonraki siyasi iktidarın gündeminde olacaktır. Ama orada bundan önceki dönemde yapılan yanlışlıkların ve tabiri caizse eğer bir iyi niyet varsa o iyi niyetin işe yaramadığını görmek gerekir.
(6-8 Ekim olaylarında halkı sokağa çağıran HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz günlerde, 'Şiddet şiddeti doğurmasın diyeceğiz ama hesabını soracağız. 1 Kasım da bunun ilk adımıdır' dedi. Buna yönelik değerlendirmeniz nedir" denilmesi üzerine) Yapılan olayın Türkiye'ye karşı, topyekun Türk insanına karşı yapıldığını idrak edip sorumluların, siyasilerin buna göre konuşmasını bekliyorum.
PKK'NIN SİYASİ KANADIDIR HDP
Gayet açık ve net ifade ediyorum, Türk insanına karşı ve Türkiye'ye karşı bir terör saldırısıdır. Bu IŞİD olabilir, PKK, MLKP olabilir, o terör örgütü bir kere güvenlik güçlerince yapılan araştırmayla ortaya çıkacak ve bununla ilgili gereken adımlar atılacaktır. Yakalanabilirlerse yargıya çıkartılacaklar tabii bunu yapanlar, sorumluları. HDP'nin başındaki şahıslar bugüne kadar maalesef kendilerini, HDP'nin diğer milletvekillerini de dahil edebiliriz buna, terörle kendi aralarına mesafe koyamamış insanlardır. İkincisi, dağdan, Kandil'den bir talimat geldiğinde onu irdeleyecek, tartışacak dahi de bir güçlerinin olmadığını görüyoruz. Yani tabiri caizse HDP'nin yönetim kademesi bir ön görünüm gibidir, fasad. Önde şık bir görünüm, iyi çocuk görünümünde insanlar ve onun arkasında aslında o siyasi yapıyı yöneten bir dağ kadrosu vardır. Yani PKK'nın siyasi kanadıdır HDP. O bakımdan onun önündeki şahısların bu tarzda 'barış, demokrasi' gibi söylemleri maalesef üzülerek söylüyorum ki gerçeği yansıtmıyor. Kaldı ki Eş Başkanı Sayın Yüksekdağ da 'Gücümüzü Kandil'den, dağdan, terör örgütünden alıyoruz' diye de beyanları var. O bakımdan şimdi halkın teröre, şiddete karşı bu rahatsızlığı bu tepkisini azaltmak için söyledikleri iki üç sözü ciddiye alamayız.
NATO'NUN BUNU ÇOK İYİ ANLAMASI GEREKİR
Türkiye'nin bir iyilik isteği veya amiyane tabirle bir kıyak beklentisi yok. Türkiye, 60 yıllık NATO ülkesi ve Türk hava sahası Rus uçakları tarafından ihlal ediliyorsa, NATO hava sahası ihlal ediliyor demek. NATO ülkelerinin bir kere bunu çok iyi anlamaları ve görmeleri gerekir. NATO Genel Sekreteri'nin yaptığı açıklamalar, bir nebze bunun anlaşıldığını gösteriyor ama onun haricinde NATO üyesi olan ülkelerin aynı idrak ve sorumluluk içinde açıklamalar yapmadığını gördük.
4 saniye, 10 saniye, 2 dakika hiç mühim değil. Türk hava sahası dediğiniz aynı zamanda 60 yıllık bir NATO ülkesinin hava sahasıdır. Bunu Suriye uçağı, Rus uçağı, A uçağı, B uçağı ihlal ediyorsa NATO'nun topyekun bir tavır içinde olması lazım. Oysa ki 'Biz gerekirse Türkiye'ye bir destek atarız' yaklaşımı, NATO'ya yakışmadığı gibi, NATO'nun kararlılığı ve dünyada 21'inci yüzyılda da üstlendiğini iddia ettiği tutumla örtüşmüyor. Önce bunu söylemek lazım. İkincisi, bölge ülkeleri, bölge dışındaki ülkelerin hepsi Suriye'deki karışıklık, farklı terör gruplarının yapılanması ve bu terör gruplarının da öncelikli olarak, Suriye'nin komşularına, 911 kilometreyle birinci sırada biz varız ama diğer ülkelere de bir tehdit oluşturuyor. Dünyaya tehdit oluşturuyor. Dünyanın her yerinden 'savaşçı' adı altında insanlar gelip bu terör örgütlerinin içinde görev yapıyorlar. Bunlara karşı tedbir geliştirmeye çalışmak iyi bir şey. Rusya şayet bunu yapıyorsa bu da memnuniyet verir ama görünüyor ki 'DAEŞ'e karşı mücadeleye geldim' diyen Rusya, 60 sorti yaptıysa oradaki unsurlara yönelik, bunun 10 tanesi ancak DAEŞ'e yönelik. O zaman da buraya gelen ülkeler acaba aslında ne yapıyor sorusunu otomatikman akıllara getiriyor. Biz de bunları takip ediyoruz."