Güncelleme Tarihi:
En son Gelibolu belgeselinde görmüştük sanırım. Düşman birlikleri boş vakitlerini değerlendirmek için futbol maçı yapıyorlar, dostça eğleniyorlar, hoş vakit geçiriyorlardı.
CENNETİN MÜZİĞİ
Filmde de aynı gerçekte olduğu gibi, Alman, Fransız ve İngiliz birlikler Noel akşamında kendiliğinden gelişen bir dizi olay sonucu ateşkes ilan etmeye karar veriyorlar. Birbirlerinin ne dediğini bile anlamayan, el kol hareketleriyle anlaşmaya çalışan düşman birliklerini bir süre sonra birbirlerine çikolata, şarap ikram edereken, sevgililerinin, eşlerinin resimlerini ceplerinden çıkarıp, düşmana gösterirken görüyoruz. Onların artık sadece adı düşman.
Bu arada bir detaya, müziğin birleştirici gücüne dikkat çekmek gerek. Tüm birliklerin biraraya gelmesini, hep bir ağızdan söylenen şarkılar sağlıyor. Alman tenorun başlattığı şarkı bir anda tüm siperlerden yükselmeye başlıyor. Aynı bir süre önce izlediğimiz Cennetin Müziği filminde (ki o da geçen yılın En İyi Yabancı Film Oscar adayları arasındaydı) olduğu gibi, alakasız pek çok insan, ortak bir dil olan müziğin sayesinde biraraya gelmiş oluyor.
Resmi olmayan bu anlaşma sonrasında askerler birlikte yemek yiyiyor, olaylar ortak bir ayin düzenlenmesine, futbol maçlarına ve şehitlerin siperlere taşınmasına kadar varıyor.
Bu aralar sinemalara sık sık uğramakta olan Daniel Brühl (Lavanta Kokulu Kadınlar, Eğitmenler, Elveda Lenin), Ateşkes'te Alman komutanı oynuyor.
Truvalı Helen olarak tanıdığımız Alman oyuncu Diane Kruger ise sevdiği adamın peşinden cepheye giden cesur kadın Anna rolünde çıkıyor karşımıza. Savaşın anlamsızlığı, Anna ve kocasının diyalogları ile bu kez doğrudan aktarılıyor izleyiciye.
SAVAŞTAN BARIŞA
Filmin en büyük başarılarından biri üç ayrı cephede yaşananların, akıcı bir şekilde, paralel kurguyla birbirine bağlanmış olması. Film rahat izleniyor, sıkmıyor, izleyenlerin bir sonraki sahnede ne olacağını merak etmesini sağlıyor.
Ateşkes, gerek Avrupalı yıldız oyunculardan oluşan kadrosu, gerekse de barışçıl söylemleri ile ilgiyi hak eden bir film. Kardeşlik ve barışın filmde fazla romantize edildiğini düşünenler olabilir tabii. Ama öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, duygusallığa, iyi niyete gerçekten ihtiyacımız var.
Savaş ve duygusallık, insanlık yanyana geldiğinde barış olur, diyen, savaş karşıtı bu filmin izleyen herkese örnek olması dileğiyle...
JOYEUX NOEL
ATEŞKES
Yön: Christian Carion
Oyn: Diane Kruger, Benno Fürmann, Guillaume Canet
Tür: Dram
Süre: 115 dk.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
Salondan kaçırtan gerilim
Avustralya hükümeti bu filme lanet okuyordur muhtemelen. Çünkü Kurt Kapanı, resmen, Avustralya'da turistseniz yandınız, her an kurtlar sizi kapabilir, kim vurduya gidebilirsiniz, cesedinizi bile bulamazlar, diyor.
Bir teen slasher filmiyle karşı karşıyayız. İkisi İngiliz, biri Avustralyalı üç genç, Liz (Cassandra Magrath), Kristy (Kestie Morassi) ve Ben (Nathan Phillips), dünyanın en büyük meteor krateri olduğu söylenen Wolf Creek'i görmek üzere külüstür bir arabayla yola çıkıyorlar. Bu tip filmlerin olmazsa olmazlarından olan aşk, mecburen Kurt Kapanı'na da iliştirilmiş. Liz, Ben'den hoşlanıyor. Ben de ona karşı kayıtsız değil.
Üç genç Wolf Creek'i gezdikten sonra arabalarına bindiklerinde aracın çalışmadığını görüyorlar. Tek bir Allah'ın kulunun bile olmadığı bu yerde geceyi arabanın içinde geçiren gençlerin imdadına tuhaf bir adam yetişiyor. Avcılıkta ne kadar usta olduğunu anlatmaktan keyif alan bu adamın niyetinin hiç de iyi olmadığı ortaya çıktığında, korku dolu bir kovalamaca başlamış oluyor.
Kurt Kapanı, hastalıklı bir adamın sadistliğinin tüm çıplaklığıyla perdeye yansıdığı bir film. Açılışta, anlatılan hikayenin gerçeklere dayandığının söylenmiş olması izleyenleri tabii ki daha da rahatsız ediyor.
Mevlüt Tezel, geçen gün Kelebek'te filmin festivaldeki gösterimi sırasında izleyenlerin korkudan salonu terk ettiğini yazdı. Kurt Kapanı'ndan kaçanları anlamak hiç de zor değil. Perdede olanları öyle herkes kaldıramayabilir. Diğer yanda ise, böyle filmlerden keyif alanları muhteşem bir film ve heyecanın beklediğini söyleyebilirim. Türün meraklıları mutlaka izlesin.
WOLF CREEK
KURT KAPANI
Yön: Greg McLean
Oyn: John Jarratt, Cassandra Magrath, Kestie Morassi
Tür: Korku-Gerilim
Süre: 99 dk.
Ünlü müzikal sinemalarda
Andrew Lloyd Webber'in tüm dünyada milyonlarca kişi tarafından izlenen Operadaki Hayalet müzikalinin sinema versiyonu iki yıllık bir gecikmeyle vizyonda.
Paris opera binasında yüzündeki maskeyle gizli saklı yaşayan dahi müzisyen, aşık olduğu genç kız ve kızın gönlünü kaptırdığı patronu arasındaki aşk üçgeni etrafında şekillenen filmde Operadaki Hayalet'i Gerard Butler, genç solist Christine'i ise 18 yaşındaki genç oyuncu Emmy Rossum canlandırıyor.
Christine, gönlünü operanın patronuna kaptırınca, Hayalet bir anda kıskançlık krizine giriyor ve Paris Opera'sında etrafa dehşet saçmaya başlıyor.
Operadaki Hayalet, öncelikle müzikallerden hoşlananlara hitap eden bir film. Andrew Lloyd Weber'in etkileyici müzikleri, Operadaki Hayalet filmi sayesinde bu kez de sinema salonlarında pek çok sinema ve müzikseveri büyülemeyi başarıyor.
Yıllar boyu Broadway ve West End'de kapalı gişe oynamış bu dünyaca ünlü müzikalin sinema versiyonu, gecikmeyle karşımıza çıkmış olsa da, pek çok izleyici için büyük bir fırsat oluşturuyor.
Tema müziğinin Türkçe seslendirildiği CD'nin, filmi izleyen ilk 20 bin kişiye ücret alınmadan dağıtılacağını ve bu filmle ilgili geniş kapsamlı yazıyı yarınki Keyif Eki'nde bulabileceğinizi hatırlatalım.
THE PHANTOM OF THE OPERA
OPERADAKİ HAYALET
Yön: Joel Schumacher
Oyn: Gerard Butler, Emmy Rossum, Patrick Wilson
Tür: Müzikal-Dram
Süre: 143 dk.
Gençler korkutuyor
Genç bir kadronun elinden çıkan bir ilk film Gen. Yönetmenin, oyuncuların ilk sinema filmi.
Başta yönetmen Togan Gökbakar ve başrol oyuncusu Yurdaer Okur olmak üzere bu gencecik kadronun altından kalkmayı becerdiği bir gerilim filmi.
İlk bakışta 21 yaşındaki Togan Gökbakar'ın, filmin yapımcılarından, ağabeyi, Şahan Gökbakar'ın torpiliyle bu 1 milyon dolarlık projenin yönetmen koltuğuna oturduğu söylemek mümkün. Ama daha önce bir kısa filmiyle ödül almış olan Togan Gökbakar, Gen sayesine gelecek için çok şey vaat eden bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor. İlk etapta torpil varsa da, iyi ki de varmış ve Togan bu projenin başına geçmiş dedirtiyor.
Filmin tamamı bir akıl hastanesinde geçmekte. Dr. Deniz (Doğa Rutkay), burada göreve başladığı ilk gün bir intihar vakasıyla karşılaşıyor. Olayı araştırmak için hastaneye gelen iki polis ise bölgedeki yoğun yağış ve oluşan heyelan sonucu yolların ve telefon hatlarının hasar görmesinden dolayı mahsur kalmışlar. Bundan sonraki iki günde bir kaç cinayet daha işleniyor. Üstelik son derece vahşice işlenmiş cinayetler bunlar. Kurbanların hepsi, cinsel organları çıkarılarak öldürülüyor. Cevap bekleyen sorular katilin kim olduğu ve bu cinayetleri neden işlediği.
Gen, doğal olarak korku filmi klişelerinden yararlanmış bir film. Ama ortaya çıkan işin kötü olduğu söylenemez. Görüntü, çekim kalitesi ve müzikler açısından başarılı bir film var karşımızda.
Tabii ki senaryo üzerinde biraz daha çalışılabilirmiş. Neyse ki finaldeki sürpriz, film boyunca saçma gibi görünen detayların çoğuna açıklık getiriyor.
Gen'i izlerken Şahan Gökbakar'ı daha fazla görseydik keşke, diyenler olacaktır. Onlar için şu kadarını söyleyeyim, Şahan'ı ileride sinemada bol bol izleyeceğiz. Biraz sabretmek ve şimdilik kendisinin ve arkadaşlarının birlikte iyi bir iş çıkardıkları bu korku filmiyle yetinmek gerekiyor.
GEN
Yön: Togan Gökbakar
Oyn: Doğa Rutkay, Yurdaer Okur, Mahmut Gökgöz
Tür: Korku-Gerilim