Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 2003 00:00
REFİK Halit Karay'a göre her koku gibi lavantanın da rengi var: ‘‘Lavantadan yayılan renk, tramvay tellerinde yanıp söndüğünü zevkle seyrettiğimiz elektrik mavisidir.’’ Zaten tramvay ve lavanta bizim kuşak için Beyoğlu'nun baba mirasıdır. İstiklal Caddesi'nin trafiğe açık olduğu günlere yetişen, babaların sabun kadar temiz koktuğunu hatırlayan kuşaktır kastımız.Nitekim Rebul Lavanta Kolonyası'nın ikinci kuşak üreticisi eczacı Mehmet Müderrisoğlu da lavanta merakının orta yaşta depreştiği kanaatinde:‘‘Zamanında Rebul Lavanta kullanan 600 kişiyle yaptığımız bir araştırma var. Çıkan sonuca göre, bizim müşterimiz genç yaşında lavanta kolonyası kullanmıyor ama mutlaka yakınlarından kullanan biri var, örneğin babası. Orta yaşa geldiğinde lavanta tutkusu başlıyor. Ve inanır mısınız, lavantaya alıştıktan sonra başkasını kullanamıyor.’’Rebul Lavanta müşterilerinin orta yaştan başka daha ne ortak noktaları var derseniz: ‘‘Caz veya klasik müzik dinliyor, tenis, golf veya at sporunu tercih ediyor, çoğu iyi kazanan profesyonel yönetici...’’MÖSYÖ REBOUL'UN STAJYERİ KEMAL BEYBugün Rebul Eczanesi olarak bildiğimiz 108 yıllık müessesenin ilk kurucusu olan Fransız Jan Sezar Reboul'un babası Trabzon-Hopa yolunun mühendisi. Genç Reboul babasını ziyaret için geldiği İstanbul'da Pera Caddesi'nde Roumeli Han'da bir eczanenin sahibi olarak buldu kendisini. 1895 yılında açılan ve sahibinin soyadını taşıyan eczane çeyrek asrı geride bıraktığında Darulfünun-u Osmani Tıp Fakültesi Eczacı Mektebi ikinci sınıf öğrencisi Kemal Bey zorunlu stajı için Mösyö Reboul'e başvurdu.Muhatap olduğu ilk soru, ‘‘Fransızca biliyor musunuz?’’ oldu.Yoksul aileden gelen, dayısının yanında büyüyen Kemal Bey ‘‘Hayır’’ dedi. Mösyö Reboul, ‘‘Rue De Pera'da (Pera Caddesi'nde) Fransızca bilmeyen eczacı aramıyoruz’’ diyerek kapıyı gösterdi.Gerisi sanki Türk filmi gibi...Kemal Bey, Fransızca öğrenmek için gece kurslarına katıldı, ertesi yaz Fransızca yaptığı staj başvurusu kabul edildi, Reboul Eczanesi’ne girdi.1923 yılında mezun olduğunda Mösyö Reboul ile vedalaşmak istedi, ikinci kez refüze edildi:- Bayramiç Hükümet Tabipliği'ne atandım, vedaya geldim...- O işi boşver, gel benimle çalış...İşbu diyalog sonucunda ve oğlu Mehmet Müderrisoğlu'nun aktardığı rakama göre Kemal Bey 18 yaşında, İstanbul Valisi'ne yakın maaşla Reboul Eczanesi'nde çalışmaya başladı. Yıllar birbirini kovaladı, Mösyö Reboul yaşlandı. Kemal Müderrisoğlu'na kár payı karşılığı ortaklık önerdi. Böylece 1940'ların başında Reboul Eczanesi sahip değiştirdi. Reboul ismi de (tıpkı Roumeli Han gibi) ‘‘O’’ harfi olmadan yazılmaya başlandı.LAVANTA ÇİÇEK AÇMADAN TOPLANIRKemal Müderrisoğlu lavanta kolonyası üretim ve satışına 1940'lı yıllarda girdi. Fransa'nın Grasse kentinde lavanta tarlaları kapatıldı. O gün bugündür Türkiye'nin en eski eczanelerinden biri lavanta kolonya markasıyla ünlendi.Kemal Bey'in misyonu aslında 1986 yılındaki vefatından çok önce üç oğluna miras kaldı. Üçü de eczacı olan oğullardan ikisi emekliye ayrıldı. Sadece Mehmet Müderrisoğlu (55) baba mesleğine devam ediyor. Mehmet Bey de babası gibi hem reçeteden hem de parfümden anlıyor: ‘‘Lavanta tarladan sabaha karşı güneş doğmadan, çiçek açmadan toplanır. Çünkü çiçek açtığında koku kaçar. Lavanta yağış ister. Eğer yağış olmazsa o yılki ürün odunumsu kokar. Yağış fazla olursa da şekerimsi... Bir tek rekolteye bağlı kalırsak üretimde istikrarı yakalayamayız. O yüzden bizim kolonyada yüzde 97 natürel malzeme, yüzde 2-3 de tampon vardır.’’Rebul Lavanta Kolonyası'nın tiryakisi fazla değil. ‘‘Yılda 40-50 bin şişe üretiyoruz’’ diyor Mehmet Müderrisoğlu ve ekliyor: ‘‘Aslında bu rakam için değmez ama baba yadigarıdır anlayışıyla devam ediyoruz.’’Rebul Lavanta'nın yabancı rakipleri Atkinson ve Yardley pes edeli çok oldu...‘‘Peki ya Rebul?’’ diyenlere iyi haberimiz, Mehmet Bey'in oğlu yani üçüncü kuşak Müderrisoğlu da eczacılık okudu, kendi şirketini kurdu.Bu raflardan tam 1.472.700 reçete geçtiMehmet Bey'in laboratuvarının girişinde kalın bir defter duruyor. Son kayıtlara göre Rebul Laboratuvarı'ndan bugüne kadar 1 milyon 472 bin 700 reçete geçmiş. Ama Rebul Eczanesi'nin laboratuvarı her sene daha da küçülüyor. ‘‘1970'li yıllarda günde 250 reçete yapardık. Bugün aynı sayı 3-4'e düştü. Zaten modern teknolojide bu tür üretime gerek de kalmadı’’ diyor Mehmet Müderrisoğlu: ‘‘Laboratuvarda çalışmayı bırakamadım. Yılbaşından itibaren 400'e yakın formül geliştirdim. Sıvı sabundan deterjana, duş jelinden
yemek sosuna kadar.’’Müderrisoğlu'nun son başarı öyküsü ABD pazarı için ürettiği bir sıvı sabun formülü. Bu sabunu üreten şirket ABD'de yılbaşından bu yana 6.5 milyon adet satış yaptı.Limon kolonyasının yüzde 60'ı markalı Türkiye'de yılda 10-11 milyon litre veya 30-33 milyon limon kolonyası tüketiliyor. Üç bine yakın üreticinin rekabet ettiği pazarda bundan 20 yıl öncesine kadar markalı ürünlerin payı sadece beşte birdi. Ama sırasıyla, 1) hatalı üretim sonucunda yaşanan kazalar 2) büyük üreticilerin uygun fiyat politikası izlemeleri 3) reklamın gücü markalı kolonyaları pazarın lideri haline getirdi. Bugün ünlü markaların pazar payı yüzde 60 düzeyinde. Mehmet Müderrisoğlu'nun limon kolonyası serüveni sanırız pek hatırlamak istemediği türden: ‘‘Normal limon kolonyasında 3 komponent vardır. Benim ürettiğim limon kolonyasında 120 ayrı komponent yer aldı. Dolayısıyla en iyi limon esansının kilosu 20 dolarken benimki 70 dolardı. Rakip bu esanstan yüzde 1.5 kullanır biz yüzde 4. O yüzden çok pahalı bir ürün çıktı. Ben dedim ki, ‘Adına limon kolonyası demeyelim.' Ama dinletemedim, üç yıl sonra bıraktık üretimi.’’Mehmet Bey benzer hayal kırıklığını Gazi Limon Kolonyası ile yaşadı. Cumhuriyet’in 75’inci yılında piyasa sürülen Gazi Kolonyası'nın kárı Mehmetçik Vakfı'na bırakılacaktı. Ama galiba yanlış hesap dağıtım kanallarından, ıtriyat depolarından geri döndü: ‘‘Dediler ki, bizi ilgilendirmez. Fiyatını kır, satışı yapalım. ’’
button