Güncelleme Tarihi:
Babasını küçük yaşta kaybeden Sylvia Plath, hayatının geri kalanını annesi ve ailesinin diğer üyelerine sarılarak geçirmek istemiştir. Küçük yaşlarda aşırı duygusal bir karaktere sahip olan Sylvia Plath, kendisini resime adamış ve şiire adım atması ise anneannesinin ilgisizliği dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Trajik hayatını 14 yaşında kaleme almaya başlayan Sylvia Plath, ilk şiiri olan Canım Yanmaz Sanmıştım'ı yazmıştır. Sylvia Plath'in hüzün dolu yaşamı babasıyla da sınırlı kalmayacaktır.
SYLVİA PLATH KİMDİR?
27 Ekim 1932'de Boston’da doğan Sylvia Plath, Avusturya’lı bir anne ile Alman bir babanın ilk çocuğuydu. Boston Üniversitesi biyoloji bölümünde profesör olan Otto Plath, bal arıları üzerinde kitaplarıyla tanınan ünlü bir bilim insanıydı. Kendisinden yirmi üç yaş küçük olan master öğrencisiyle evlenmiş, henüz kızı Sylvia sekiz yaşına gelmeden on gün önce, tedavi edilemeyen şeker hastalığına bağlı ayağının kesilmesi sonucu ortaya çıkan komplikasyon sebebiyle vefat etmişti.
Sylvia Plath yıllar sonra annesinin ilgisini hastalıklı olan erkek kardeşine daha çok vermesi sebebiyle yalnız geçirdiği çocukluktan bahseder. Galli Poet Dylan Thomas’ı göremediği gerekçesiyle önce bacağında jiletle deneme yapmış, sonra da Harward üniversitesine kabul edilmediği için 1953 Ağustosunda annesinin uyku haplarını alarak ilk intiharına kalkmıştı. Freud (1910) kadın şairlerin ruhsal baskıyı daha çok hissettiklerini ve bilinçaltındakileri sesli dile getirecek kadar cesur olduklarını, bu yüzden intihara meyilli olduğunu söyler. Plath’in, eşinden ayrıldıktan sonra gelen 2.intiharı ise başarılı olacak, gaz ocağını sonuna kadar açarak, pencereyi ve kapıyı kapatarak ölüme gidecektir.
Slyvia Plath ilk trajik şiirini ise 14 yaşındayken yazmıştır. İşte, o şiir;
CANIM YANMAZ SANMIŞTIM
Canım yanmaz sanmıştım;
Kendimi acı geçirmez sanmıştım
Bağışıklık kazandığımı ruhsal acıya
ya da ıstıraba
Nisan Güneşiyle ısınmıştı dünyam
yeşil ve altın renkleriyle pullanmıştı düşüncelerim
ruhum neşeyle doluydu yine de hissettim
yalnız neşenin zapt edebileceği
o keskin tatlı acıyı
Daha yükseğe uçtu ruhum martılardan
durup bir nefes almadan çok yükseklere uçan
şimdi sürtüyorlar pırpır eden kanatlarını
gökyüzünün mavi çatısına
(İnsan kalbi çok narin olsa gerek –
atan bir nabız, titrek bir şey
kırılgan, kristalden bir enstrüman parıldayan
ya ancak ağlayabilen ya da şarkı söyleyebilen)
Sonra, ansızın griye döndü kalbim
ve karanlık neşemi alıp götürdü
Mat ve ağrılı bir boşluk kaldı geriye
dikkatsiz ellerin yok etmek için uzandığı
benim gümüşten mutluluk ağım
Hayretle duraksadı o eller
beni sevdiğinden
gök kubbemin enkazını görebilmek için döktü gözyaşlarını
(İnsan kalbi çok narin olsa gerek –
atan bir nabız, titrek bir şey
kırılgan, kristalden bir enstrüman parıldayan
ya ancak ağlayabilen ya da şarkı söyleyebilen)
PLATH'İN ŞİİRLERİNDEKİ İNTİHAR OLGUSU
Plath’ın şiirlerinde bu bireysel, kişisel ve kadın kimliği sorunlarıyla boğuştuğunu okuyucu hemen fark eder. Plath'in ruhsal süreç bağlamında aşağıdaki unsurlar ön plandadır:
a. anneye karşı olan sevgi-nefret tutumu,
b. suçluluk hissi,
c. bastırılmış geriye atılan çocukluk duyguları,
d. erkek kardeşe duyulan kıskançlık,
e. ölen babanın idealleştirilmesi,
f. annenin kızını idealleştirmesi,
g. ruh ikizini araması,
h. çatışan anne-kız ilişkisi,
i. kafasındaki kadın imajına bağlılık ve
j. intiharı, kendi sahte kişiliğini yok eden bir unsur olarak görme.
Ölümünden 4 ve 8 gün önce yazdığı son şiirleri olan “baba “ ve “Medusa” , Sylvia Plath’ın anne ve babasıyla olan sorunlu ilişkisini yansıtmaktadır. Babasını Nazi, kendisini ise Yahudi’ye benzeterek, Dachau, Auschwitz ve Belsen katliamlarını göndermelerde bulunarak, “chuffing,” “achoo,”, “gobbledygoo” gibi çocuk nidaları kullanıp, kendi çocuk ruhundaki savaşı durdurmaya çalışır. Daha ilk mısralarda, kendisini siyah bir ayakkabı içindeki ayağa benzetip, nefes alamadığını ve bu işin bitmesi gerektiğini belirtir. 8 dize de mermer kelimesi mezar taşını çağrıştırmakta ve God-Tanrı kelimesi kullanılmaktadır. 9. mısrada ürkütücü bir heykel vardır, ama bu tüm ABD’yi kaplamaktadır. 14. dizedeki “recover” kelimesinin pek çok anlamı vardır, hastalığı yenmek, iyileştirmek ve tekrar kazanmak ve Plath, artık Almanca bir kelime ile babasına hitap etmektedir. Kendi diline ve ruhuna yabancılaşma burada barizdir. Bunun acı mı yoksa kızgın bir iç çekme olup olmadığı sonraki satırlarda belli olacaktır. 18.dizede savaş kelimesi 3 defa kullanılmıştır ve hamurun üzerinden adeta bir buldozer geçmiştir, kendisinin hayatta mücadelesini üzerinden buldozer geçmiş bir savaşa benzetmektedir, Plath.
"I was ten when they buried you. Seni gömdüklerinde 10 yaşındaydım
At twenty I tried to die. 20 sinde ölmeye çalıştım
And get back, back, back to you. Sana dönmek istedim/kavuşmak
I thought even the bones would do. Kemikler bunu yapar diye düşündüm"
Bir sonraki dizeler ise Plath’ı “I do I do”, evlilik yemini ettiğini söyler. Plath, babasına benzeyen biriyle evlenmiştir. Sonraki mısralarında ise 7 yıllık esaretin bittiğini vurgular, okuyucu o zaman bu baba şiiri mi yoksa ayrıldığı eşi Ted Hughes’a bir gönderme olup olmadığını düşünmeye başlar. Bu kişi, 7 yıl boyunca onun kanını emmiştir. Son satır ise “artık bitirdim” cümlesidir, şiir bitmiştir, ama babasını da eşini de öldürmüştür.