Ersin KALKAN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2002 23:29
Falcının odasına girdiğinde cebinden çıkardığı kibriti özenle sehpaya yerleştirdi. Yanında getirdiği benzin dolu bidonu sağ tarafına koydu. Odada onun dışında üç kişi daha vardı: Ağabeyi, falcı kadın ve falcının kızı. Az sonra tansiyon yükselmiş, bağrışmalar başlamıştı.
Hırsla yerinden kalktı, bidonun kapağını açtı ve benzini falcı kadının üstüne boşalttı. ‘‘Sen kötü ruhlu bir büyücüsün, seni yakarak dünyayı bir kötülükten temizleyeceğim’’ diye haykırdı...
Çok değil, bir buçuk yıl önce yemyeşil ormanların içindeki üç köyde, üç insan yaşıyordu. Biri ormancı, biri müzmin gurbetçi, biri de namlı bir falcıydı. Ormancı İbrahim Yeşilyurt (32) Maçka'nın Galyan köyünde, gurbetçi Cafer İpekçioğlu (37) Araklı'nın Aytaş köyünde, falcı Fatma Berber (70) ise Akçaabat'ta ikamet ediyordu.
Üç çocuk babası ormancı İbrahim Yeşilyurt, motorlu testeresi sırtında o orman senin bu dağ başı benim dolaşıp dururdu. Her sene damını on kere aktarmak zorunda olduğu minik bir evi, uzak tepelerde birkaç fındık ağacı, evinin bir köşesinde de birkaç parça altını vardı. Birgün ‘‘Keşke bu altınlar hiç olmasaydı’’ dediğinde ise iş işten çoktan geçmiş olacaktı.
FALCI BULUR DEDİLER
Yeşilyurt, 2001 Ocak ayının ilk haftasında bir gün evine girdiğinde odanın karışık olduğunu farketti. Aklına, yüklüğün altına gizlediği birkaç parça bilezik ve bir çift küpeden ibaret olan altınları geldi. Baktı, altınlar yerinde yoktu. Şaşkına döndü. Bu kuş uçmaz kervan geçmez dağ başında, köye bir yabancı girse bin köpek havlardı. Bu işi yapanın bir tanıdık olabileceğini düşündü. O gün tüm komşularına uğradı, akrabalarını gezdi, ‘‘Altınları alan kişinin belki çok ihtiyacı vardır. Şeytana uymuş ama her kimse belki altınlarımı geri getirir’’ diyerek, bir açık kapı bıraktığını hissettirdi.
Bir ay bekledi. Ne altınlar ortaya çıktı, ne de kimin çaldığı belli oldu. Maçka'ya indiği bir gün arkadaşları ona bir falcıdan söz ettiler. Falcı Fatma Berber, kayıpları buluyor, ihanetleri ortaya çıkarıyor, bağlanmış kısmetleri çözüyordu. Karısını yanına aldı ve falcı Fatma'nın Akçaabat'taki evinin yolunu tuttu.
Fatma Berber'i Kumocağı'ndaki evinde buldular. Falcının büyük kızı Gülistan Hanım, gelenleri loş bir odaya aldı. Birazdan yaşlı, derin yeşil bakışlı Fatma Hanım odaya girdi. Kızı, içinde mavi bir su olan bir bardakla onu takip ediyordu. Sofranın etrafına bağdaş kurdular. Fatma Hanım, yandaki çekmeceden üstünde Arapça yazılar bulunan kağıtlar çıkardı. Birkaç tanesini seçti ve mavi su dolu bardağın altına sırayla tek tek yerleştirmeye başladı. Falcı her kağıdı değiştirdiğinde bardaktaki suya uzun uzun bakıyor ve düşünüyordu. Sonunda, ‘‘Senin altınlarını büyük abin çalmış. Ama bir ay içinde geri getirecek’’ dedi.
Falcıdan ayrıldığında ormancının kalbi kırık, aklı karışıktı. Kamyonetine yüklediği balıkları köylerde satan Mustafa isminde tek bir abisi vardı. Bir aylık süre dolduğu halde altınlar yerine gelmeyince huzursuz olmaya başladı. Falcıya telefon etti ve altınların hala geri gelmediğini söyledi. Fatma Hanım, ‘‘Sana ne dediğimi hatırlamıyorum’’ dedi. İbrahim bozuldu ama gene de umudunu yitirmedi ve bir ay daha beklemeye karar verdi. Upuzun bir ay daha geçti.
İBRAHİM’İ TANIMADI
İbrahim Yeşilyurt, sonradan anlattığına göre, 3 Mart 2001 günü motorlu testeresi için benzin almak üzere Maçka-Trabzon kavşağına indi. Bidonu doldurdurduğu sırada abisi Mustafa Yeşilyurt'un kamyonetini gördü. Yanına gitti, falcının dediklerini anlattı ve altınlarını geri vermesini istedi. Abisi, şaşkınlık içinde falcıya birlikte gidelim dedi: ‘‘Eğer falcı, evet altınlarını alan bu, derse senin bütün zararını ben karşılayacağım.’’
Fatma Berber'in Yaylacık Mahallesi, Akçaabat Caddesi, numara 77, 4. kattaki ikinci evine vardıklarında, Fatma Hanım'ın küçük kızı Kadriye, onları annesinin odasına aldı. Kadriye Berber birbuçuk yıl sonra bize ‘‘İbrahim Yeşilyurt, Maçkalı olduğunu gizleyerek Araklı'dan geldiklerini söyledi, çok sinirliydi. Sürekli elindeki bidonla oynuyordu’’ dedi.
Falcı, gelenlere hiç tanımıyormuş gibi bakıp, ‘‘Buyrun derdiniz nedir?’’ diye sorunca ormancı çok şaşırdı. ‘‘Beni tanımadın mı? Hani Kumocağı'na gelmiştik de sen, altınlarını abin çaldı demiştin. İşte abim Mustafa karşında. O, altınları almadığını söylüyor’’ dedi. Fatma Hanım, böyle bir fala bakmadığını söyleyince, Ormancı, Fatma Berber'e ‘‘Beni ilk defa gördüğüne dair Kuran'a el basar mısın’’ diye sordu. Falcı Kuran'a el basarak yemin edince bu kez çileden çıkan ormancı da kitabı alarak el bastı ve daha önce Fatma Hanım'a fal baktırdığını söyledi.
BU KADIN YALANCI CADI
Ortalık karışmıştı. Abi Mustafa ormancı kardeşine dönüp, ‘‘Demek ki sen bana iftira atıyorsun’’ dedi. Ormancı, Fatma Berber'in gerçek hırsızı bildiğine inanıyordu. Yeniden fala bakmasını istedi. Fatma Hanım, bütün ısrarlara rağmen fala bakmayı reddetti ve kızına dönerek, ‘‘Misafirlere yol göster de evlerine gitsinler’’ dedi.
Abi Balıkçı Mustafa yerinden kalkıp olay yerini terk ederken, şaşkın Ormancı; ‘‘Hayır! Bu kadın yalancı bir cadı. Bu büyücüyü yakıp ortadan kaldırmak gerekiyor.‘‘ diye bağırıyordu. ‘‘Eğer fal bakmazsan, seni yakarım.‘‘ derken benzin bidonunun kapağını açmaya başlamıştı bile...
Falcının kızı Kadriye Berber o gün yaşadıklarını bize şöyle anlattı; ‘‘Benzini önce yerlere ve perdelere döktü. Sonra da kalanını annemin üstüne boşalttı. Ben elindeki bidonu almaya çalışırken bizim ayaklarımıza da döküldü. Ormancı kibriti yaktı ve annemin üstüne attı. Ev tutuştu, ayaklarım yanmaya başladı. Bu arada adamın elleri ve ayakları da tutuştu. Ormancının mutfağa gittiğini, sonra da kaçtığını gördüm. Yardım için akrabalarımız geldiğinde annem çoktan ölmüştü.’’
Ormancı ise, aylar sonra, aynı günün hikayesini şöyle anlatacaktı. ‘‘Falcıyı korkutmak amacıyla bidonun kapağını açtım, bu sırada Kadriye Berber'in üstüme saldırmasıyla benzin yere döküldü. Yangın kibritten değil odada yanmakta olan sobadan çıktı. Su bulmak için mutfağa gittim ama sular kesikti.‘‘
İbrahim Yeşilyurt ve abisi arkalarında yanmış bir yaşlı kadın, kül olmuş bir ev ve yıkılmış bir aile bırakarak kayıplara karışmıştı. Bu olaydan 19 gün sonra uzaklarda bir köyde, bütün bu olup bitenlerden habersiz yaşayıp giden yoksul bir gurbetçinin dramı başlıyordu...
ATEŞ CAFER'İ DE YAKTI
Akçabat ve Maçka'dan sonra bu kez de Araklı'nın Aytaş köyü yolundayız. Ana caddeden ayrılıp, aşağıda, derenin kıyısında uzayıp giden yoldan geçen kamyonlar toplu iğne başı kadar ufaldığında köye ulaştık. Sözünü ettiğimiz dramın kahramanı Cafer İpekçioğlu'nun hikayesini dinlemeye başladık.
Bir sabah vakti kundakçılık ve cinayet zanlısı olarak Araklı'nın Aytaş köyünde gözaltına alınmış 9 ay 27 gün hapis yatmıştı. Evli ve iki çocuk babasıydı. Ömrünün neredeyse yarısını gurbette geçirmişti. İstanbul ve Ankara, ardından da Libya, Suudi Arabistan, Ukrayna, Rusya ve İsrail'de ekmeğini kazanmaya çalışmıştı.
‘‘Falcının namını ben de duymuştum. Dört abim de herkes gibi gibi o falcıya gidip hallerini öğrendi. Ama ben falcıya inanmam. 5 Mart 2001 sabahı kızımın eli sobada yanınca, Araklı'ya inip yanık ilacı aldım. Sonra traş olup köye, işimin başına döndüm.‘‘
Bu arada polisler olayın tanığı olan Gülistan ve Kadriye Berber'i de yanlarına alarak nüfus kayıtlarındaki fotoğrafları incelemeye koyulmuştu. İki kardeş de Cafer'in fotoğrafını görünce 'işte bu' dedi. Araştırmayı derinleştiren dedektifler İpekçioğlu ailesinden dört kişinin falcıya geldiğini ve olayın olduğu günlerde Cafer'in yanık ilacı aldığını saptamıştı.
Cafer için kabus dolu günler başlamıştı. Jandarma komutanının ve karakol amirinin ısrarlı sorularına rağmen iki kız kardeş katilin karşılarında duran kişi olduğunu söylemiş. Ve yanında da balıkçı çizmeleri giymiş, Mustafa adında birinin daha olduğunu eklemişler. Cafer ısrarla, ‘‘Ben o tarihte köy yolunun yapımında çalışıyordum. Şahidim var’’ dese de hapsi boylamış.
SUÇLULAR BULUNUYOR
Dava avukat Ali Sürmen üstlenmiş. Mahkemeden Kadriye Berber'in ifadesinde geçen ‘‘Balıkçı Mustafa’’nın bulunmasını talep etmiş. Günler geçtikçe esrarengiz Balıkçı Mustafa'nın adı gazetelerde yer almaya başlamış.
Aradan tam dokuz ay geçmiş. Bir gün Cafer'in köydeki evine gelen bir telefon bu düğümü çözmüş. Telefondaki meçhul şahıs, aranan Balıkçı Mustafa'nın Galyan köyünden Mustafa Yeşilyurt olduğunu söylemiş. Cafer'in eşi bu bilgileri avukata iletmiş. Jandarma devreye girmiş ve iki kardeş yakalanmış.
İbrahim Yeşilyurt, suçunu itiraf edince aylardır cezaevinde yatan ve Cafer İpekçioğlu da özgürlüğüne kavuşmuş. Cafer, İbrahim İpekçioğlu'na benzemenin kurbanı olmuştu. Mahkeme İbrahim Yeşilyurt'u müebbet hapse mahkum ederken Cafer İpekçioğlu da yanlış teşhis yaparak suçsuz yere hapiste yatmasına sebep olan Berber ailesi aleyhine 60 milyar liralık tazminat davası açıyordu.