E.A. 29 yaşında, iki çocuk annesi bir kadın. Türkiye’de yaşıyor, Anayasa önünde tüm vatandaşlarla aynı haklara sahip; yaşama, barınma, eğitim, çalışma, seyahat özgürlükleri var. Ancak 12-13 yaşlarından bu yana yaşadıkları, bütün bu hakların sadece kağıt üzerinde kaldığını gösteriyor.
Kocasının bir gece İstanbul’un göbeğinde, sokak ortasında kafasına doğrulttuğu silahın üç denemede de patlamamasıydı belki onu hayatta bırakan. Ancak şimdi peşinde bir sürü akraba ve tehdit telefonlarıyla sürekli saklanarak yaşamaya mahkum. Hiçbir yerde uzun süre kalamıyor, hiçbir işte sürekli çalışamıyor. Ölüm kararını verdiği söylenen Diyarbakırlı aile, çocuklarını da kaçırmış durumda, onları da göremiyor. Devlet korumasında olmasına rağmen, belli bir ikameti olamadığı için, boşanma davası da ilerleyemiyor. Kendisini öldürmeye çalışan kocasından boşanamıyor. Mahkeme gününü günlerdir korkuyla bekliyor.
12’SİNDE EVLİLİK
E.A.’nın ailesi Ordulu. Daha 12-13 yaşındayken, bir at arabasının arkasına birkaç küçük eşyayla bindirilerek, başlık parası karşılığı bir adama "verildi." Olmadı, anlaşamayıp döndü ancak bu kez bir başka adama gönderildi. Daha sonra İstanbul’da komşuları aracılığıyla Diyarbakırlı Burhan A. ile tanıştı, ilk kez resmi nikahı oldu. Düğün Diyarbakır’da yapılmıştı; ancak kocasının ailesinden önceki "evlilikleri" gizlenerek...
İstanbul’da yaşıyorlardı barlarda türkücülük yapan kocasıyla. İki oğlu oldu; bugün Şeyhmus 8, Emirhan 5 yaşında. Evliliği zaman zaman şiddetle sarsıldı; arada sırada hastanelik oldu dayaklardan. Pek çok kadın gibi gıkını çıkarmadı.
ÖLÜM SANA YAKIŞMIYOR TÜRKÜSÜ
Bir yandan da parasızlık vardı. Sonunda kirayı ödeyemedikleri için evden atıldılar. Kocasının çocuklarıyla bırakıp gittiği E.A., 15 gün bir parkta kaldı. Sonunda, ona yardımcı olan biri sayesinde, hayatını yeniden kurma, bir iş yapma olanağı yakalayınca kocasına
haber gönderdi, boşanmak istediğini bildirdi.
Kabus ondan sonra başladı. Çünkü ailesi kocasına "olmaz" demişti: "Senden izinsiz İstanbul’dan ayrıldı, ölümü haketti!" Hayır, diye düşündü, kocası uzun yıllardır İstanbul’daydı, bu şekilde ailesinin etkisinde kalmazdı. Zaten arayıp sürekli, çocuklarını özlediğini söyleyerek ağlıyordu. Dayanamadı, gönderdi çocukları. O günden bu güne göremedi onları, kocası Diyarbakır’a kaçırdı çünkü.
Bu kez o kocasını arayıp çocukları için yalvarmaya başladı. Sonunda Burhan A., tamam dedi, buluştular. Birlikte geçirdikleri birkaç gün, kocasına hep iyi davranıyordu, çocuklarını göstersin, boşanmayı konuşabilsin diye. Dikkatle inceliyordu; kocasının da ona davranışları yumuşak, bakışları sıcaktı. Hatta bir gece türkü bara gitmeyi teklif etti, gittiler.
Tarih 18 Haziran 2005’ti. Kocası "senin için bir türkü söyleyeceğim" diyerek sahneye çıktı. Gözlerine bakarak söylediği türkü, "Ölüm sana yakışmıyor" diyordu. Gece yarısı çıkıp bir taksiye bindiler. Sahil yolunda bir yerde durdurdu taksiyi Burhan A., "o an şimdi" diyerek, karısını da alarak indi. Bir ara karşı kaldırımda sanki kocasının üç akrabasını görür gibi oldu E.A. Ancak kocası bir yandan üstgeçidin altına, karanlık bir yere doğru sürüklüyordu onu. O zaman anladı.
İN AŞAĞIYA UĞRAŞAMAM
"Bunu yapmaya mecburum, hiç canın acımayacak" diyordu, silahı başına doğrultmuş olan kocası. Tetiğe bastı. Silah patlamadı. Bir daha. Yine patlamadı. Üçüncü kez de patlamayınca, gözlerini kapamış ölmeyi bekleyen E.A., can havliyle fırlayıp kendini yola attı. Bir taksi durdurdu, bindi. Ancak taksici arkasından silahlı bir adamın geldiğini görünce, "in aşağı, seninle uğraşamam" dedi. Bu da bu kadar basitti.
Vücuduna beş kurşun sıktı kocası... Silah bu kez hiçbirinde tutukluk yapmadı. Kanlar içinde yere yığılırken başına gelen kocası saçlarından tutup yüzünü kaldırdı, ölüp ölmediğini anlamak için. Hemen ölü taklidi yaptı E.A. Bir de tekme yedi kocasından, yolun ortasında kalakaldı.
KURŞUNLARDAN BİRİ VÜCUDUNDA
Oradan geçmekte olan bir doktor yaptı ilk müdahalesini, ambulans çağırdı, hastaneye götürdü. Vakıf Gureba Hastanesi’nde ameliyat olup bir hafta kalan E.A., 70 civarında dikişle, o beş kurşundan birini de hálá taşıyor vücudunda. Geçenlerde bu yüzden kısmi felç geçirdi. Ama sağlık sorunlarından daha ağır basıyor, hayatta kalma çabası.
Hastanede tedavi görürken, hálá öldürülme tehlikesi altında olduğu için, daha yaraları iyileşmeden Ataköy karakolu İstanbul Valiliği İnsan Hakları İl Masası’na başvurdu onun için. Bugüne kadar 300 töre cinayetini incelemiş olan masa başkanı avukat Vildan Yirmibeşoğlu, güvende olabileceği yerlere yerleştirdi. Ancak kalamıyordu oralarda, kendi tanıdıklarının yanına sığındı. Bu arada Emniyet’le işbirliği yaparak kocasına randevu verdi ve onu yakalattı.
İFADEYİ DEĞİŞTİR TEHDİTLERİ ALIYOR
Burhan A. hapse girmişti ancak akrabaları peşini bırakmadı E.A’nın. İstanbul Valiliği’ne yazdığı dilekçede şöyle diyordu: "Kadın sığınma evinde kalmamakla birlikte devletin beni korumasını istiyorum. Çünkü eşimin yakalanmasını sağladığım için ailesi beni telefonla tehdit ediyor. İfadeyi değiştir, diyorlar. Avukatları telefonda maddi çıkar karşılığı davamdan vazgeçmemi istedi. Beni öldürmek kastıyla hayati bölgelerimden yaralayan Burhan A. başta olmak üzere ona bu konuda baskı yapan babası İsmail Hakkı A.’ın azmettirici olduğu kanaatinde olduğum için müdahil olmak istiyorum. Can güvenliğim için, başka bir yerde ifadem alınsın. Maddi ve psikolojik desteğe ihtiyacım var."
KORKU GÜNÜ
Bugün Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak üçüncü duruşmaya katılacak E.A. Önce hakimden "kocasının bulunduğu salonda" konuşamayacağını belirterek, onu dışarı çıkarmalarını isteyecek. Korkuyla girecek içeri, korkuyla çıkacak. Hayatta kalırsa, sürekli şehir ve iş değiştirerek, çocuklarını göremeden, hep kaçarak daha ne kadar yaşayabileceğini düşünecek.
Çocukları ölüm emrini veren ailede
Çocukları için de Valilikten yardım istedi E.A. Çünkü onlar, annelerinin ölüm emrini babalarına veren akrabalarının yanındalar şimdi. Dilekçesinde, "psikolojileri daha da bozulacak, devlet korumasına alınsınlar" talebinde bulundu. Ancak Diyarbakır’a giderek bir rapor hazırlayan sosyal hizmet uzmanı, "Burada durumları iyi, karınları doyuyor" anlamına gelebilecek bir rapor yazdı. Boşanma davası da ilerleyemiyor; çünkü mahkeme ondan ısrarla ikamet istiyor. Oysa olursa öldürüleceğinden, onun böyle bir adresi yok! Kocasının akrabaları, İstanbul Barosu’nun onun için tayin ettiği avukatın bile kapısında beklerken, kendi annesi bile arayıp "Kocana bunu yapma, ifadeni değiştir" derken, bu pek mümkün görünmüyor.
Polis: Adam ağlıyor davadan vazgeçDilekçede, Ataköy Merkez Karakolu’nda kocasının yakalanmasında önayak olan Fatih isimli bir polis memurunun kendisini aradığını da anlattı E.A.. Polis memuru şöyle diyordu: "Bu adam çok ağlıyor, kendi isteğiyle değil, ailesinin zoruyla seni vurmuş, ona da yazık, sizi barıştıralım, başka biri vurdu, de!" Ancak bu ifadeler, karakoldaki tutanağa geçmiyor. Kocası Burhan A., savcılık ve mahkemede susma hakkını kullanarak, "ben vurmadım" diyor. Ancak mahkeme kayıtlarına, karısını vurduktan hemen sonra arabasına bindiği taksicinin ifadesi giriyor. Taksici yolda telefonda sürekli Kürtçe konuşan kişinin, kendisine "namus nedeniyle karımı vurdum" dediğini anlatıyor, onu bıraktıktan sonra gittiği Zeytinburnu Karakolu’nda.