Güncelleme Tarihi:
Feyzioğlu, göreve gelmesinin ardından dün düzenlediği ilk basın toplantısında ise yeni alkol yasası, çözüm süreci ve yargı ihlallerine ilişkin değerlendirmeler yaptı. Feyzioğlu özetle şunları söyledi:
NEREYE GÖTÜRDÜĞÜ BELİRSİZ
“(Çözüm süreci) ‘Tabela barışa gider’ deniyor ama yol haritasını bilmiyoruz. Sürecin ülkeyi barışa mı felakete mi götürdüğü belli değil. Haritaya ilişkin ipuçlarını terör örgütü lideri Öcalan’ın mektubundan ve BDP’lilerin beyanlarından okumamız mümkün. Hepimiz ‘Kan dursun’ diyoruz, ‘Kardeş kardeşi vurmasın, insan hakları, demokrasi’ diyoruz. Aramızdan herhangi biri akan kandan rant elde etmeyi düşünebilir mi? Böyle bir insanlık olur mu? Ama hiç kimse nereye gittiği belli olmayan bir yola adeta güdülerek, koskoca bir toplumunun sürüklenmesini beklemesin. Gerçek çözüm süreci, Türkiye’nin her köşesinde eksiksiz, şartsız, koşulsuz demokrasinin, insan haklarının tesis edilmesidir.
DERHAL TAHLİYELER BAŞLASIN
Gerçek çözüm süreci, gazetecilerin özgürlüklerine kavuşturulmasıdır, milletin temsilcisi milletvekillerinin derhal tahliye edilmesidir. Avukatların, savundukları sanıklar nedeniyle zindanlarda çürümesine son verilmesidir. Ergenekon ve Balyoz’da hangi hukuksuzluklar oluyorsa KCK davasında da hukuk ihlalleri ve adil yargılama hakkı ihlali vardır. Kürt siyasetçilerin tahliye edilmesi bize mutluluk veriyor ama artık darbeyle hiçbir ilgisi olmadığı tespit edilmiş, zindanlarda çürümeye terk edilmiş bu milletin kahramanlarını, muhalif yazarlarını eğer özgürlüğüne kavuşturmazsak ‘Ortada bir çözüm süreci var’ nasıl deriz.
Bizler üniter devletin ve ülkenin bölünmez bütünlüğünden yanayız. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütünün ikinci adamının gizli tanıklığıyla zindanda çürütülmesinin karşısındayız. Ankara’da da Şırnak’ta da Diyarbakır’da da aynı insan hakları için göğsümüzü haksızlıklara siper etmeye kararlıyız.
TÜRBANI SİNDİREMEYİZ
(Danıştay’ın avukatların türbanla duruşmalara girmelerine olanak sağlayan kararına ilişkin) Bu kararın gerekçesini özellikle içimize sindirmemiz mümkün değildir. Bu gerekçe okunduğunda avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin inkâr edildiği, adeta bir süpermaket işletmeciliğiyle bir tutulmak istendiği görülmektedir. Bunu anlamamız, kabul etmemiz mümkün değildir. Biz Danıştay’dan avukatlık mesleğini içine sindiren, anlayan, içselleştiren uygulamalar bekliyoruz.”
Dini referanslar Osmanlı gibi parçalar
“Laik bir devlet düzeninde dini referanslarla hareketleri kabul etmek mümkün değil. Bir kez buna başlarsak hangi din, hangi mezhep referans alınacak? Bu hukuk birliğini yok eder, bireylerin temel hakları ve ülkenin bölünmez bütünlüğü elinden alınır, paramparça olur. Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan hukuk birliğinin olmamasıdır. Tarihten ders çıkarmanın herhalde zamanıdır.”