Güncelleme Tarihi:
‘Tılsımlı Gömlekler’ Topkapı Sarayı’nda tarihi kıyafetlerin dikkat çeken parçalarından biri. Padişahların savaşlarda ve hastalıklara karşı giydiği bu gömlekleri halk da büyü ve nazardan korunmak için giyiyordu. İlk başlarda tarihi kıyafetler arasında sergilenen bu gömlekler zamanla daha da ilgi çekici hale gelince Milli Saraylar Başkanlığı uzmanlarının yeniden tasnif ettiği bu gömlekler, şimdilerde ayrı bir bölümde sergileniyor. Her biri ayrı bir sanat eseri niteliğindeki bazı yazıların sırrı hâlâ çözülebilmiş değil.
EFSUNLULAR...
Prof. Dr. İlber Ortaylı: “Padişahlara, şehzadelere böyle tılsımlı gömlekler yapılmış. Tılsımlı demek ‘efsunlu, sihirli’ manasına da gelir. Padişah bunları hastalandığında bir şifa olsun veya hasta olmasın diye giyer. Savaşa giderken bir anlamda ‘manevi muhafızlık’ yapsın diye de giyer. Dua gömlekleri bunlar. Üzerinde ayetler var, sureler var. Kimi da karmaşık, ebcet hesapları var üzerinde. Bazısında müneccimlerin de katkıları var. Muska gibi bir şey. Öyle herkesin okuyup anlayacağı şeyler de değil. Tabii herkesin de yapabileceği kıyafetler değil bunlar. Bir kere çok sanatkârane eserler. Taklit falan da edilemez. Osmanlı sarayında eskiden beri inanılan ve güvenilen bir gelenek bu.”
SULTANLAR GİYDİ
Prof. Dr. Hülya Tezcan (Sanat tarihçisi): “Sultanlara dikilir bu gömlekler. Müneccimbaşı ‘eşref saati’ tespit eder. Sonra hocalar duruma uygun dualar, ayetler seçer. Sonra da hattatlar bunu kumaşın üzerine geçirir. Basit patiska kumaşlar ama üzeri bir işlemle kayganlaştırılıp kamışla üzerine yazı yazılır. Zorlu bir süreç. Harplerde giyilir koruyucu olsun diye. Ama hastalıklara karşı da iyi geldiğine inanılır. Bir de nazara karşı. Her bir durum ve amaç için üzerine yazılan farklı dualar var. Ruhi hastalıklar için seçilmiş ayetler var. Mahiyeti, sırrı henüz tam olarak çözülebilmiş değil. Kare, dikdörtgen şeklinde bölümler var, bunların içinde harfler ve rakamlar var. Sırrı esas çözülemeyenler bunlar. Ebcet hesabıyla kurgulanan şifreler bunlar. Başka kültürlerde var. Hindistan’da var, Memlûk’te var. Çin kültüründe var. Ben Latin harfleriyle yazılmış olanını da görmüştüm.”
MANEVİ ZIRH
Prof. Dr. Süleyman Berk (Türk İslam Sanatları): “Manevi bir ‘zırh’ gibi görülen, inanılan kıyafetlere ‘tılsımlı’ deniliyor. Savaşlarda, hastalık hallerinde, özel zamanlarda giyilir. Giyen kişi bu kıyafetin kendisini koruduğuna inanır. Ebcet denilen Arapça harf/rakam algoritmasına dayalı şifreler de yazılıdır üzerlerine.”
KALIN GİYİNME BOŞUNA DEĞİL
Topkapı Sarayı, Fatih döneminden itibaren sürekli yeni eklemelerle büyümüş. Neredeyse her padişah döneminde sarayın yeni yapıları olmuş. Köşkler, kasırlar, ahırlar, cephaneler... Her yapı kendi döneminin tarihi ve mimari izlerini taşıyor. Son olarak da Sultan Abdülmecit bugünkü Dolmabahçe Sarayı’nın minyatürü denilebilecek bir köşk yaptırmış. Gerçekten de bu köşk “Topkapı’daki Dolmabahçe” gibi. Sultan Abdülmecit, sonra bu köşkün sarayı halini Dolmabahçe’ye yaptırmış. Şimdi köşkün terasından Dolmabahçe Sarayı izlenebiliyor.
SOĞUKTAN GELEN ZATÜRRE
- Sanat ve süslemeler konusunda gayet renkli olan saray altyapı konusunda o kadar da zengin değil. Çok güçlü ve kapsamlı bir ısıtma sistemi olmamış. Çok mühim devlet meselelerinin görüşüldüğü “Kubbealtı” mangallar ile ısıtılıyor. “Sıkı giyinme” ısınmanın asli vasıtalarından biri olmuş. Kaftanlar ve diğer giysiler de buna göre tasarlanmış. Zatürre o dönemin padişahlarının da korkulu rüyasıymış...
HAKİKİ GÜLHANE AÇILACAK
- Tanzimat Fermanı Osmanlı modernleşmesinin en önemli dönemeçlerinden biri kabul edilir. Sarayın ‘Gülhane’ denen bahçesinde duyurulduğu için de tarihe “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” olarak geçti. Ama o Gülhane, bugün sarayın Sirkeci tarafındaki ‘Gülhane Parkı’ değilmiş... Asıl Gülhane sarayın Marmara Denizi tarafındaki bölüm. Hattın okunduğu bölge özel olarak düzenlenecek. Böylece “Hakiki Gülhane” İstanbulluların ziyaretine açılacak.
CARİYE KARANTİNASI
- Sarayda keşifler devam ediyor. Metruk kalmış veya asli vazifesinden farklı kullanılan depolar tarihi kimliklerine dönüştürülüp ziyarete açılıyor. Harem bölümündeki “Cariye Hastanesi” bunlardan biri. Burada bir “karantina” hücresi de var. Bulaşıcı hastalık riski taşıyan bir cariye burada izole ediliyormuş. Hücresinden dışarıya açılan küçük bir pencereden de ihtiyaçları karşılanıyormuş.
‘GELİN GEZİN AMA İSTEMEYİN’
- Bazı eserlere bazı ülkelerin ilgisi var. Fahrettin Paşa’nın İngilizlerden korumak için Mekke ve Medine’den İstanbul’a yolladığı eserlere Suudi Arabistan çok ilgi gösteriyormuş. İranlılar da Şah İsmail ve sonraki şahlardan kalan eserlere... Geçici olarak sergilenmesi için taleplerin geldiği de olmuş. Müze yönetimi bu taleplere hiç sıcak bakmıyor.
RESTORE EDİLDİLER
Prof. Dr. Abdülhamit Tüfekçioğlu (Milli Saraylar Başkan Yardımcısı): “Depolardaki her türlü eserin görünür hale gelmesini istedik. Bu kapsamda depolardaki tılsımlı gömlekleri de çıkarıp sergilemeye başladık. Bazı hasar görmüş olanları da restore ettirdik. Ayrı bir koleksiyon haline getirdik. Daha görünür hale getirdik. Çok da ilgi görüyor. İnsanlar gizemli şeylere daha meraklı doğal olarak...”