Güncelleme Tarihi:
27 Haziran'da görevini bırakacak olan İngiltere Başbakanı Tony Blair, geçtiğimiz yıl sonunda Londra'da yaptığı önemli bir politik konuşmasında Ortadoğu'ya yönelik İngiliz ve muhtemelen Batı politikalarında yeni ayarlamalar yapılabileceğinin ipuçlarını vermişti. Blair, açıkça Irak staratejisinin başarısız olduğunu söylüyordu.
BaÅŸbakan Blair geleneksel olarak her yıl yaptığı önemli konuÅŸmada "Ortak bir Orta DoÄŸu poitikasına" ihtiyaç olduÄŸuna iÅŸaret etmiÅŸti. Ä°ran ve Suriye ile belli ÅŸartlar altında görüşülebileceÄŸini de vurgulayarak, yeni bir ortaklık oluÅŸturulabileceÄŸinden söz edip Amerikalı dostlarını çok ÅŸaşırtmıştı. ABD BaÅŸkanı Bush, Irak'a daha fazla asker talep ederken, daha fazla para isterken Ä°ngiliz meslektaşı bambaÅŸka bir stratejiden söz ediyordu. Â
Tony Blair bununla birlikte bu sözlerinin İran ve Suriye konusunda politika değişikliği olarak algılanmasının yanlış olacağını da söylemişti ama sözlerinin bu bölümü çok iyi anlaşılmadı ve haberlerde pek yer almadı.  İngiltere Başbakanı, Orta Doğu sorununun esas kaynağının İsrail-Filistin anlaşmazlığı olduğunu vurgulamıştı.   Lübnan, Irak ve İran sorunlarının çözümünde bölge ülkeleri arasındaki diayaloğun tek çare olduğunu ve ancak bu şekilde ilerleme kaydedileceğine işaret etmişti..
Başbakan Blair, bölgedeki barışın önüne konulan bariyerlerin, bu sorunların kaynaklarının bir bir bertaraf edilmesiyle ortadan kaldırabileceğini ve dolayısıyla İran ve Suriye'nin uluslararası yükümlülüklerine uymaları halinde bu sürece dahil olabileceklerini ima etmişti. Ancak, buna uymaması durumunda İran'ın yalnızlıkla karşı karşıya kalacağı uyarısında da bulundu ve Iran'ın, Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de Hamas ve Irak'ta Şii milislerin cesaretlendiricisi ve hamisi olduğunu onları alttan alta desteklediklerini hatırlattı.
Bu koşullarda yapılacak en doğru şeyin İran'a stratejik bir seçim yapma fırsatı önerilmesi olacağını, bunu İran'lı yetkililere bir tür çıkış kapısı bırakmak anlamına de geleceğini belitti.
"İran, Ortadoğu barış sürecini kösteklemesin, desteklesin, Irak ve Lübnan'da terörizmi desteklemeyi durdursun, ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirsin: O durumda yeni bir ortaklık mümkündür. Yoksa sonuçlarına katlanacaktır ve izole olacaktır. İran, Amerika'nın, İran'da askeri bir çözüm aradığına içten inanıyor. Ama benim bildiğim kadarıyla Amerika böyle bir çözüm aramıyor. Bir çok global sorunun çözümünde Amerika'ya ihtiyacımız var. 11 Eylül, hangi Amerikan başkanı olursa olsun, Amerikan dış politikasını değiştirirdi."
Başbakan Blair, Irak konusunda da çözümün sadece Irak içinde değil, Irak dışında da yattığını söyleyerek, bu nedenle Irak'ın komşularına gözlerin çevrileceğine işaret etmiş oldu. Bu anlamda Türkiye'de bir çözümün parçası olabilirdi. Bu konuda kritik haftalar geçiren Türkiye, iç politik sorunlarla boğuşmaktan dış politikaya vakit ayıramaz olmuştu. Suriye ve İsrail ile yapılan temaslar yoğunluk kazanmıştı. Abdullah Gül, bir tür mekik diplomasisi yapıyordu. İranlı yetkililerle görüşüyor, Başbakan Tayyip Erdoğan Suriye ile zeytin dalları altında futbol müsabakaları düzenliyordu. Tüm olaylar Ortadoğu'da bir barış dalgasını işaret ediyordu. İşte bu barış diplomasisi aynı zamanda Blair'e Irak'tan İngiliz askerlerini çekme fırsatını da veriyordu. Öte yandan ABD'nin Suudi Arabistan ile ilişkilerinde bir gerginlik oluşmaya başlamıştı.
Bu gerginliÄŸin nedeni neydi? Orta DoÄŸu'da artık dengeler hızla deÄŸiÅŸiyordu. Kahire'de yapılan konferansın amacı Ä°slam ülkelerinin Irak konusunda nabzını yoklamak ve muhtemel Suriye ve Ä°ran diyaloglarına zemin hazırlamaktı.Gözlemciler. Bununla birlikte, Tahran ve Åžam'ın bu yeni yaklaşıma beklenen pozitif bir cevap verip vermeyeceÄŸinin beklenerek görülmesi gerektiÄŸine iÅŸaret ediyorlardı. Büyükelçiler Blair'in konuÅŸmasına olumlu reaksiyon gösterirken, konuÅŸmasında daha çok Ä°ran'ı suçlayan sözleri ve Suriye konusundaki suskunluÄŸu ile Åžam ile daha yakın iliÅŸkiler konusunda kapıyı ardına kadar açmış olduÄŸuna iÅŸaret ediyorlardı.  BaÅŸbakan Blair, özel temsilcisini Åžam'a göndermiÅŸti. Bu açıdan Londra'nın sözkonusu yeni yaklaşımı, Åžam ile diplomatik kanalları açık bırakan Ankara'nın politikası ile bir paralellik yaratabilecekti. Â
Yeni yılda Irak'da karışıklıklar arttı. Sünni ve Şii gruplarla Kürtler ve Türkmenler bir tür iç savaşa başladılar. ABD askeri gücü, bu iç savaşı kontrol edemiyordu. Esasında Şii milislerle sağlamaya çalıştığı güvenlik, Sünnilerin daha da kışkırtılmasından başka bir işe yaramıyordu. Saddam Hüseyin'i idam eden Şii milislerin yarattığı skandal hatırlardan silinmiyordu. ABD, Şii milislerle yola devam edemeyecekti. Bu nedenle Şii milislerin yerine 35000 'e yakın ek bir güç gerekiyordu. Ama Şii-Sünni çatışmaları bir kez başlamıştı. Durdurmak çok zordu. Şii Milislerin destekleyicisi İran ve Sünni Milislerin destekleyicisi Sudi Arabistan Irak'da dolaylı olarak çatışmalara karışmak zorunda kalıyorlardı. Bu durumda daha fazla asker ve daha fazla diplomasi gerekiyordu. İran Irak'daki bu karışıklıktan yararlanıp, nükleer programına devam etti. Daha sonra İngiliz askerleri skandalı patladı. Bütün bu olaylar esasında Tony Blair'in Bush'u farklı bir stratejiye ikna etme çabaları artık tahammül sınırını geçmiş olmalıydı. Dikkat çeken olay ise Tony Blair istifa edeceğini açıkladıktan sonra yaşanan değişikliklerdir.
Amerika Dışişleri bakanı Condoleezza Rice, İran'ı militanları silahlandırma ve Irak'ta terörizmi desteklemeye son vermeye çağırdı. Rice, bu çağrıyı Mısır'ın Şarm el Şeyh kentinde düzenlenen iki günlük Irak konferansının kapanışında yaptı. Amerika Dışişleri Bakanı, zengin bir kültüre sahip olan İran'ın uluslararası toplulukta olumlu bir rol oynaması gerektiğini de söyledi. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüşen Rice, Şam'ı yabancı militanların sınırlarından Irak'a geçmesini önlemeye çağırdı. Rice, yabancı militanların Irak'taki bombalı intihar saldırılarının ana kaynağı olduğu görüşünü savundu. ABD'nin Şam ile ne gibi bir anlaşmaya sadık kalacakları ve kamu oyundan gizlenen gündemin ne olduğunu anlamak güç değildir. Suriye, Lübnan ve Irak'daki etkinliklerini bir bedel alarak mı sona erdirecektir? Yoksa bu senaryo henüz yazılmayı mı beklemektedir? Türkiye'nin buradaki rolü ne olacaktır?
SONUÇ
Tony Blair'in istifası zamanlama olarak ABD'nin Ortadoğu'da bir politika değişimi sinyallerini verdiği bir döneme rastlamıştır. ABD iç politika alanında Demokratların talepleri doğrultusunda Irak'tan asker çekme olasılığını da pazarlık konusu etmek zorunda kalmıştır.. İngiltere kamuoyu da Irak savaşının bölgeye demokrasi getirmekten uzak hiçbir fayda sağlamayan bir askeri operasyon olduğunu düşünmektedir. Barış çabalarının yeterli olmadığı, Irak'ın kitle imha silahları bulundurduğu savı kanıtlanamamıştır. Blair'i ve Bush'u uluslararası kamuoyunda en çok zorlayan konulardan biri budur. Özellikle de daha liberal geleneğe sahip olan Avrupa'da Blair büyük bir reaksiyon görmüştür. Savaş karşıtı sivil toplum örgütleri,insan hakları dernekleri, demokratik örgütler Blair'i katliam yapmakla suçlamışlardır. İngiliz kamuoyu askerlerinin geri çekilmesini ve ABD'nin Irak'da artık çıkmasının zamanının geldiğini düşünmektedir. Avrupalı demokratlar, Irak'ın işgalinin uluslararası hukuka aykırı bir davranış olduğunu söylemeye başlamışlardır.
Bir hukukçu olan Blair, geçtiğimiz yıl Irak konusunda daha değişik ve silahsız bir çalışmanın yapılması gerektiğini söylemeye başlamıştır. Onun bu çağrılarının başarısız olduğu ve istifa etmek zorunda kaldığı düşüncesinde olanlar vardır. Blair, bölge ülkeleriyle sağlamaya çalıştığı diyalog teşebbüslerinde ABD'nin desteğini görememiştir. ABD'nin şahinleri buna izin vermemişlerdir. Blair'in istifasının altında bu vicdan borcunun da olduğu söylenebilir. Ama bazı yorumculara göre ABD'nin bölgede daha farklı bir politika izlemeyi düşündüğü ve bu konuda Blair'in daha farklı düşündüğünü ileri sürüyorlar.
ABD bölgedeki otoriter rejimlerin demokratikleşmesini daha geniş kitlelere özgürlük götürülmesini sağlayacak bir planın peşindedir. Bunu da Ilımlı İslam eğilimli grupların siyaset alanına girmesi için değişik yardımlarla sağlamayı amaçladığı ileri sürülmektedir.
ÖrneÄŸin Financial Times gazetesi yazarlarından Klalaf, OrtadoÄŸu'daki Ä°slami grupların radikal olanlarının ABD'nin politika deÄŸiÅŸikliÄŸiyle demokratik unsurlara dönüştüğünü belirtiyor. 11 Eylül'den sonra bölgede ABD'nin totaliter rejimleri desteklemediÄŸini, onun yerine daha ılımlı demokratik oluÅŸumlara yardımcı olduÄŸu sonucunu çıkarıyor. Bu baÄŸlamda Türkiye'deki 'Ilımlı Ä°slam' denemesinin bölgede bazı sorunlara da yol açtığını kaydediyor. Cihad çaÄŸrısı yapan bir çok Ä°slami kuruluÅŸun demokratikleÅŸme ve siyasal çalışmalara katılım gibi daha önce görülmeyen oluÅŸumlara dönüştüğünü belirtiyor. Esas rahatsız olanlar mevcut otoriter rejimlerdir.Â
Yorumcular, Washington'un Ortadoğu ülkelerinde halk arasında daha popüler ve daha organize olan İslami kuruluşları tercih ettiğini, örneğin Filistin'de Hamas'ın seçimle iktidara gelmesinin bir çok sorunu da beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor. İsrail'in Avrupa ülkelerinin Hamas'ı tanımak zorunda kalmalarının ciddi uluslararası sorunlar yarattığını hatırlatıyorlar. Bu bağlamda demokratik geleneklere sahip olmayan şeriat rejimleri Washington yeni Ortadoğu planını kabul etmekte zorlanacağa benziyor.
Nitekim ilk olumsuz sinyal, Suudi Arabistan'dan gelmiştir. Daha sonra Suriye, Mısır ve İran bu yeni stratejiyi iç işlerine karışma olarak algılamışlardır. Aslında bir yabancı ülkenin ,başka bir ülkenin iç politikasına böylesine müdahele ederek, radikal grupların partileşmesini sağlamaya çalışması diplomasi ve askeri istihbarat dilinde farklı bir tanımı gerektirmektedir. İşte bu bağlamda Blair bu stratejinin bir parçası olmadığını, İngiltere demokrasisinin böylesine ağır bir yükü taşıyamayacağını düşünerek istifa etmek zorunda kalmıştır.
Ne yazık ki bu dönemde bizim gündemimiz de hızla deÄŸiÅŸmiÅŸ ve cumhurbaÅŸkanlığı seçimine odaklanmıştır. Bunun ötesinde geçen yılın Eylül ayından bu yana uzun bir istikrarsızlık dönemi içine girilmiÅŸtir. Terörist saldırılar artmış, giderek rejim bunalımına girilmiÅŸtir. Bu çalkantıların da nedensiz olduÄŸunu söylemek güçtür. Büyük kentlerde protesto dalgaları çoÄŸalmaktadır. Hükümetin meÅŸruluÄŸu tartışılır olmuÅŸ, yeni seçimlere kilitlenilmiÅŸtir. CumhurbaÅŸkanlığı seçimini kolay bir biçimde mevcut parlemento çoÄŸunluÄŸuyla çözemeyen AKP, yaklaÅŸan seçimler sürecinde daha büyük bir çoÄŸunlukla iktidara gelmek için çalışmalar yapmak zorunda kalmıştır.Ilımlı Ä°slam görüntüsü sergileyen AKP, laiklik ve demokrasi kavramlarını çok iyi anlamadıklarını bazı demeç ve söylemleriyle belli etmiÅŸler ve orta sınıfı özellikle de kadınları korkutmuÅŸlardır.Â
Nitekim CumhurbaÅŸkanlığı seçim süreci dış basında genel kurmayın muhtırasına odaklı, ordunun demokrasiye müdahalesi olarak algılanmıştır. Son birkaç ayın gündemi hızla laik-Ä°slami kutuplaÅŸmasına dönüşmüştür. Mitingler AKP aleyhine protestolara dönüşmüş, yabancı basın bu mitinglere Laik-Ä°slam kutuplaÅŸması ve gerginliÄŸi yorumunu yapmıştır. Dünya basını, tüm spotlarını Türkiye'ye çevirmiÅŸtir. Tüm OrtadoÄŸu ülkeleri tarafından merakla izlenen Ilımlı Ä°slam demokrasisi tezinde bazı küçük deÄŸiÅŸiklikler yapmak için zaman gereklidir. AKP seçime kadar olan süre içinde laik mesajlar vermelidir. Huzursuz olan ve korkuya kapılan laik seçmenlere, özellikle de kadınlara güvence vermelidir. Bu güvence nasıl verilecektir? Önümüzdeki günlerde bunun nasıl yapıldığını göreceÄŸiz. Â