Güncelleme Tarihi:
Tonçer, arama başladığı sırada Mardin'de olduğunu, telefonla aranması üzerine İstanbul'a geldiğini belirterek, geldiğinde kendi çalıştığı atölyenin arandığını belirtti.
“Atölyede Ertekin'e ait buzdolabı ya da başka malzeme olup olmadığı” sorusuna, “Evet, buzdolabı vardı” yanıtını veren Tonçer, “Bursa'ya ne amaçla gittiği” sorulunca da eşinin bir akrabasını ziyaret amacıyla gittiğini söyledi.
Savcı Pekgüzel'in, “Birçok telefon görüşmende, 'Bunları telefonda görüşmeyelim, buraya gel konuşalım' diyorsun” sözleri üzerine Tonçer, bu sözleri çoğunlukla Ahmet Kütük'e söylediğini ifade ederek, “O adamı almak istedim. Devletime teslim etmek istedim. Bir türlü yanıma gelmedi” diye konuştu.
Savcının, “Telefon görüşmelerinde senden emanet ve mühimmat isteyen kişiler var” demesi üzerine de Tonçer, o sözleri söyleyen kişinin de yine Ahmet Kütük olduğunu belirterek, “Onlar, sadece onun beyanlarıdır” dedi.
Tonçer, savcının, “kendisini arayan bir kişinin, dövüldüğünü söyleyerek gereğinin yapılmasını istediğini” hatırlatması üzerine de o kişinin arkadaşı olduğunu söyledi. Tonçer, “Bana, 'senin tanıdığın vardır' dedi. 'Tamam, polis arkadaşlarım var, yardımcı olurum' dedim” şeklinde konuştu.
“HİÇ SAVCIYLA BAŞ BAŞA KALDIĞIN OLDU MU?”
Savcı Pekgüzel'in, “İfadenin alınması sırasında hiç savcıyla baş başa kaldığın oldu mu?” sorusunu Tonçer, şöyle yanıtladı:
“Evet efendim, hem de birçok sefer kaldık. Savcı Zekeriya Öz'le birlikte, benimle itirafçılığımla ilgili konuştunuz. O bölgelerde görev yaptığınızı, sizin de bölgeyi tanıdığınızı söylediniz. Silahlı Kuvvetler'le görev yaptığımı bildiğinizi söylediniz. 'Ancak o olaylarda faili meçhuller oluyor, kanunsuz işler oluyor. Bu konuda yardımcı olabilir misin?' dediniz. 'Hayır, ben bunu kabul etmiyorum' dedim. Sonra da mahkemeye gönderdiniz.”
Savcı Nihat Taşkın da Tonçer'e, “örgütün içinde bulunduğu dönemde, Doğu Perinçek ve Ferit İlsever'in PKK'yla görüşmeye gelip gelmediğini” sordu.
Bu soruya, “Hayır” yanıtını veren Tonçer'e savcının “Örgüt içinde bu kişiler nasıl konuşulurdu?” sorusunu yöneltmesi üzerine Perinçek'in avukatı, “Bunun davayla alakası yok. Burada PKK mı yargılanıyor, Ergenekon mu?” diyerek itiraz etti.
“BENİM GÖREV ALANIM BELLİ”
Savcı'nın, ifadesinde, “Elazığ Jitem Grup Komutanlığı'nda görev yaptığını, Cem Ersever'in kendisinin komutanı olduğunu, Abdülkadir Aygan, Mahmut Yıldırım gibi isimlerle operasyonlarda bulunduğunu” söylediğini belirtmesi üzerine de Tonçer, “Bunları tanıyorum demişim sadece ki benim görev alanım, geçici köy korucusu olduğum dönem belli. Operasyonlara gidiyordum, ama 'bu kişileri şahsen tanıyorum' demedim. Onlarla bir araya gelmedim” diye konuştu.
Savcının, ifadesinde, Hayrettin Ertekin'le Adil Timurtaş vasıtasıyla tanıştığını söylediğini, ancak bugünkü savunmasında bunu reddederek, ismini açıklamak istemediği bir komutan vasıtasıyla tanıştığını belirttiğini hatırlatması üzerine Tonçer, ifadesinde, Adil Timurtaş'ı bir operasyondan tanıdığını ve halen görüştüğü bir arkadaşı olduğunu söylediğini anlattı.
Tonçer, Timurtaş ve Ertekin'in tanışıp tanışmadıklarına yönelik soru üzerine, Ertekin'in atölyesinde çalıştığı sırada bir gün Timurtaş'ın kendisini ziyarete geldiğini, Ertekin'e, Timurtaş'ın da kendisi gibi itirafçı olduğunu söylediğini ve birlikte oturup çay içtiklerini ifade etti.
Tonçer, iddianamede yer alan mitinglere katılıp katılmadığı ve Kuvayi Milliye Derneğinden kimseyi tanıyıp tanımadığı sorularına “hayır” yanıtını verdi.
Savcının, “can güvenliği nedeniyle aldığını söylediği silahı niye yanında taşımayıp atölyede bıraktığı” sorusu üzerine Tonçer, daha önce edindiği bir silahın TSK tarafından suç olduğu söylenerek alınması nedeniyle, tekrar alınmaması için taşımadığını, silah için ruhsatı da parasızlıktan alamadığını anlattı.
Savcının, İstanbul'daki ikamet adresini sorması üzerine Tonçer'in avukatı Fatih Büyüktürk, Tonçer'in PKK itirafçısı olduğunu belirterek, “Açıklanmaması gereken bir karar açıklattırılmaya çalışılıyor. Adresinin açıklanmaması için mahkeme kararı var” dedi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün, “bu sorunun cevabının gerekli olup olmadığını” sorması üzerine Savcı Taşkın, gerekli olmadığını, ancak Tonçer'in bu bilgiyi zaten ifadesinde verdiğini söyledi.
Savcı Taşkın, Tonçer'e, “PKK itirafçısı olduğunuzu söylediğiniz için size gizlilik hatırlatılmış. İtirafçı olmanızın bilinen bir konu olduğunu, o nedenle gizlenecek bir husus olmadığını, sakınca olmadığını söylemişsiniz” dedi.
Bunun üzerine Tonçer, bunun doğru olmadığını, ev adresinin ve gerçek isminin gizli olduğunu, PKK'nın kendisini 'Cizreli Ali' kod adıyla bildiğini söyledi.
PERİNÇEK'İN SORULARI
Tutuklu sanık Doğu Perinçek de Tonçer'e, “PKK'nın silahları nereden sağladığı” sorusunu yöneltti.
Tonçer, 1990'da Irak'a ABD operasyonu sonucu Saddam'ın sınır karakollarındaki askerlerin kaçtığını belirterek, “1990'da Çukurca'daydım. PKK, 1 milyon adet silaha el koydu. O dönemde Kuzey Irak'ta askerler küçük silahlarını alıp kaçtılar. Bütün büyük silahlar PKK'nın eline geçti. Bütün büyük mühimmat PKK'nın elindedir. Böylece 10-15 yıllık daha mermisi, cephanesi vardır” diye konuştu.
Perinçek'in, “TSK'dan PKK'ya silah gitti mi?” sorusuna Tonçer, “TSK, hiçbir zaman bu tip şeylere girmez. Bırakın silahı, ilişki bile kurmaz” yanıtını verdi.
Tonçer, Perinçek'in, 'Cizre halkı Perinçek'i sever mi? sorusunu da “Şu şekilde sever, milliyetçi olduğu için, ki bu PKK'nın işine yaramaz” diye yanıtladı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki bölümüne, tutuklu sanıklardan Veli Küçük de katıldı.
TALEPLER
Söz alan tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, mahkeme heyetinin, Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları üzerinde bilirkişi incelemesinin, sanık savunmalarının tamamlanmasından sonra yapılmasına karar verdiğini hatırlattı.
Kerinçsiz, “Emniyetin tertibi sonucu ülkenin her tarafından çıkan patlayıcı maddeler sebebiyle huzurunuzdaki sanıklar zan altında tutulduğundan, sanık lehine netice doğurabilecek bilirkişi incelemesinin ertelenmesi tutukluluk süresini uzatacağından, 3 Şubat 2009 tarihli celsenin 7 nolu ara kararından vazgeçilip, bilirkişi heyeti oluşturularak el bombaları materyalleri üzerinde gecikilmeksizin inceleme yapılmasına karar verilmesini istiyorum” diye konuştu.
Mahkeme heyetinin “Ergenekon Şeması” olarak adlandırılan şemadaki üzerleri kapalı isimlerin açıklanmaması yönündeki kararını eleştiren Kerinçsiz, kararın her yönüyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve CMK'ya aykırı olduğunu savundu.
Kerinçsiz, “Yargılanmakta olduğum sözde suç örgütünün bir delili olan şemanın sanık hakları kapsamında gizlenmesi mümkün olmadığından açıklanmasına, üçüncü kişilerin haklarının korunması yönünden CMK'nın 187/3. maddesi uyarınca gerekli yasal tedbirlerin alınmasına, MİT Müsteşarlığından gönderilen kitapçık ve bilgi notunun suretlerinden bu doğrultuda birer suretinin tarafıma teslimine karar verilmesini saygılarımla arz ederim” şeklinde konuştu.
“BEKLEMEMİN LİMİTİ NEDİR?”
Tutuklu sanık Sami Hoştan, “Ergenekon Şeması”nda kendi adının da bulunduğunu belirterek, “13 aydır yatıyorum. Bu şema açılmazsa benim beklememin limiti nedir başkanım, onu sormak istiyorum” diye konuştu.
Tutuklu sanıklardan Erol Ölmez, bazı kişilerin onurlarının rencide olmaması için şemanın açıklanmadığının söylendiğini belirterek, “Bunu söylerken bizlerin onursuzluğunu ve suçluluğunu kabul etmiş oluyorsunuz” dedi.
Doğu Perinçek de MİT'e gönderildiği söylenen 6 adet yoğun diskin kendilerine verilmesini istedi.
Sedat Peker'in avukatı Bülent Kılınç da müvekkiline ait ses kayıtlarının kendilerine verilmesi için karar alındığını hatırlatarak, ancak ses CD'lerini alamadığını söyledi. Avukat Kılınç, bu CD'leri en yakın zamanda almak istediklerini kaydetti.
Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, “Bugüne kadar 45 celse yaptık. Bizim davalara gelenler bilir. Duruşmaların arasında 3-4 ay olur. Dolayısıyla yaptığımız duruşma sayısı 4-5 yıla denk geliyor. Her bir oturumumuz 95 sayfa tutuyor. Bu nedenle taleplerinizin hemen yerine getirilmesi mümkün olmuyor. Bunu da takdirlerinize sunuyorum” şeklinde konuştu.
AVUKAT KÜÇÜK'ÜN TALEBİ
Söz alan Veli Küçük'ün avukatı ve kızı Zeynep Küçük de söz konusu şemayı Tuncay Güney'in el yazısıyla yaptığını, MİT'in de bunu bilgisayara aktardığını savundu.
Şemada yer alan bilgilerin de Güney'in mülakatıyla aynı olduğunu öne süren Küçük'ün, “Şemaya ilişkin kararınızla, bu bilgilerin siz de Güney tarafından belirlendiğini düşünerek, 'buna itibar etmiyorum' demeye mi çalışıyorsunuz?” demesi üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün, “Zerre kadar öyle düşünmedim” dedi.
Küçük, bazı kişilerin adlarının kapatılmasını eleştirerek, bu kişiler hakkında neden soruşturma açılmadığını sordu.
Şemada isimlerine açık olarak yer verilen kişilerin 1 yıldır itibar kaybına uğradığını savunan Küçük, kararda “sosyo-ekonomik durumun göz önüne alındığı” yönündeki ibareyi, sanıklar açısından büyük bir haksızlık olarak gördüğünü söyledi.
Bu sözler üzerine Başkan Şengün, “Kesinlikle öyle düşünmeyin” dedi.
Küçük de “İsimleri örtülü olanlara soruşturma açılmamışsa savcılık onları aklamış demektir. O zaman sosyo-ekonomik durumları zarara uğrar mı? Bu şemadaki kapalı isimlerin bir an önce açılmasını ve adil yargılanma hakkımızın iade edilmesini istiyorum” şeklinde konuştu.
AVUKAT AKALIN'IN TALEBİ
Söz alan Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın, Genelkurmay Başkanlığından gelen cevap yazısında, 10 Temmuz 2003 tarihli MİT tarafından gönderilen raporun kayıt ve arşivlerde bulunmadığının bildirildiğini, 26 Mayıs 2006 tarihli bilgi notunun da yazıya ek yapılarak mahkemeye gönderildiğini hatırlattı.
MİT'in, 2003 tarihli yazının dönemin Genelkurmay Başkanı'na verildiğini bildirdiğini kaydeden Akalın, 2006 yılındaki bilgi notunun ise Genelkurmay İstihbarat Başkanı'na sunulduğunu anlattı.
Akalın, 2003'teki yazının Süleymaniye'de yaşanan “çuval vakası”ndan 6 gün sonra, 2006'daki bilgi notunun ise Danıştay saldırısından 9 gün sonra Genelkurmay Başkanlığına gönderildiğine dikkati çekti.
Süleymaniye'deki olaydan sonra basına “Rumsfeld Mektubu” olarak yansıyan, ABD Savunma Bakanı'nın yazdığı iddia edilen mektuba değinen Akalın, mektupta dönemin Kerkük Valisi'ne suikast yapılacağının iddia edildiğini anlattı.
“Mektubun içeriğinin hükümet tarafından doğrulanmadığını” kaydeden Akalın, şöyle konuştu:
“40 celse içerisinde birçok sanık anlatımında; Ergenekon davasının uluslararası siyasete hakim bazı devletler ve bazı ulusal grupların müşterek organizasyonu olduğu ve devlet kurumları arasındaki çatışmadan beslendiğine ilişkin söylemler, basit birer ifade olmanın çok ötesinde önemli açıklamalar ve iddialar içermiştir.
MİT'e müzekkere yazılarak, 23 Aralık 2008 tarihli yazı içeriğinden de anlaşıldığı üzere 'kitapçık' olarak nitelendirilen çalışma akabinde hiçbir kişi ve kurumdan talep olmamasına rağmen 'kitapçık özeti' olarak nitelendirdiği 'bilgi notu'nun hangi nedenle hazırlandığının, 2003 tarihli kitapçıkta tebliğ yönteminden farklı bir yöntem izlenmesinin nedenini ve hangi yasal dayanak ile Genelkurmay İstihbarat Başkanı'na sunulduğunun ve sorumlu olduğu kurumlara niçin ayrı ayrı tarihlerde gönderildiğinin sorulmasını istiyorum.
Başbakanlığa müzekkere yazılarak, 'Rumsfeld mektubu' olarak kamuoyunca bilinen mektubun İngilizce bir örneği ile tercüme edilmiş Türkçe halinin gönderilmesinin istenmesine karar verilmesini talep ediyorum.”
Bazı tutuklu sanıklar ile sanık avukatları da söz alarak, tahliye talebinde bulundu.
Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesine karar verilmesini 3. kez istedi.
GELEN BELGELER
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, mahkemeye gelen cevabi yazıları da okudu.
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının, Veli Küçük'ün görev yaptığı tarihte jandarma bölgesinde 4 faili meçhul cinayet bulunduğunu bildirdiğini kaydeden Şengün, Emniyet Genel Müdürlüğünün gönderdiği yazıda da kara para konusunda hazırlanmış ve adı “Ergenekon” olan bir rapor bulunmadığının bildirildiğini kaydetti.
Tuncay Güney'in Türkiye'ye giriş-çıkışlarına ilişkin soruya cevap verildiğini belirten Başkan Şengün, cevapta, gönderilen dokümanların Alpaslan Evrenesoğlu'na ait olduğunu, ayrıca Evrenesoğlu'na ait olduğu belirtilen fotoğraflar da gönderildiğini bildirdi.
Başkan Şengün, Emniyet Genel Müdürlüğünün, ellerindeki bilginin soruşturma dosyasına gönderilen ile sınırlı olduğunu, soruşturmadan önce ellerinde bilgi bulunmadığını bildirdiğini de kaydetti.