OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 29, 2001 00:00
TIP VE EDEBÄ°YAT-2 Tıp okullarında verilmeye baÅŸlanan dersler perspektifinde incelemeye baÅŸladığımız "tıbbi edebiyat" konumuza bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz...Anımsarsanız ilk iki aÅŸamada edebi metinlerin farklı anlamlar yüklü yapılarının incelenmesi ile edebiyatçı ve doktor gözüyle deÄŸerlendirilmelerine deÄŸinmiÅŸtik. Bu hafta öncelikle klasik edebiyatın deÄŸiÅŸmez öğeleri olan 'hastalık' ve 'doktor' kavramlarını biraz açmak istiyoruz. Elbette incelememizin yalnızca naçiz bir doktorun edebiyata bakışı olarak algılanması dileÄŸimizi bir kez daha vurgulayarak. Edebiyatta 'hastalık' kavramı tipik olarak metaforiktir. Hastalıkların bulgularının veya seyrinin betimlenmesi her zaman kısa birer detay olarak verilirken (çoÄŸu kez de abartılı ve yanlış olsa da), genellikle kahramanların yaÅŸamı üzerindeki etkileri önplana alınır. Edebiyat, hastalık kavramını kendi amaçlarına yönelik olarak tıbbi anlamından soyutlayarak, sosyal boyutuna indirgemiÅŸtir genellikle. Thomas Mann'ın, Büyülü DaÄŸ romanı bir sanatoryumda geçse de verem hastalığı, yeni baÅŸlayan yüzyılın getirdiÄŸi sorunları anlatmakta kullanılmış ve hastalığa ait tek bir tıbbi bilgiye yer verilmemiÅŸtir. Solzhenitsyn ise Kanser KoÄŸuÅŸu'nda eski Sovyetler BirliÄŸi'ndeki yaÅŸamı allegorik olarak tasvir eder. Yine Nazi iÅŸgalini anlatan Camus'nün Veba'sı ve Kafka'nın Metamorfoz'u salgın hastalığın simgesel kullanımına örneklerdir. Hani 'hastalık' kavramının kullanımından bahsederken Proust'u atlamak olmaz herhalde. Artistik anlamıyla 'hastalık' basitçe bir parazit veya handikap deÄŸildir ona göre. Aralarındaki ilgi simbiyotiktir. Hastalıkları röntgen filmi gibi insanın sosyal dokusunu ve saklanmış patolojilerini ortaya koymakta kullanır. Bunlar bizim cümlelerimiz, size Proust'un kendi yazılarından alıntı yapsaydık, kafanız daha da karışırdı bilmiÅŸ olun. 'Doktor' kavramı ise maalesef 'hastalık' kadar basit kullanılmamıştır edebiyatta. Popüler romantizmin bataklığına saplandığımızda doktorlar kahraman, yakışıklı, tutkulu, yani canım cicim insanlar olarak tanınır. Ama özellikle Batı Edebiyatında doktorlar maalesef hep kötü adamdır. Canterbury Masalları'ndaki Chaucer'in para avcısı doktoru, Middlemarch'da her ÅŸeyini bir femme fatal'e kurban eden saf Dr. Lydgate, hele Sherlock Holmes gibi zeki geçinen bir adamın yanındaki Çiko kılıklı Dr. Watson. Hani Dickens olmasa tıp dünyası olarak Fransızlardan sonra Ä°ngilizlere de savaÅŸ açmak gerekecekti. Dombey ve OÄŸlu'ndaki isimsiz ama nazik doktor ve SoÄŸuk Ev'deki soylu tıp adamları biraz olsun yüreklere su serpiyor. James Joyce ise Ulysses' de kendi yaÅŸamında yakından tanıdığı tiplere yer veriyor. Ä°ÅŸinin başında hastasına yardıma çalışırken bulaÅŸan hastalıktan genç yaÅŸta ölen Dr. John O'Hare Ulysses'deki doktor tiplemelerine ilham veriyor. Gerçek Dr. O'Hare'in özelliklerini iki karaktere aktaran Joyce , olumlu bir tıp adamı imajı çiziyor. Gelelim romanlarda betimlenen tıbbi olayların alayının yanlış ve abartılı bilgilerle kurgulanması gerçeÄŸine... Ä°nanmak zor ama verem, felç, kanser gibi konularda üfürüp duran yazarlar, psikiyatrik bozukluklara gelince profesyonel kesiliyorlar vallahi. Yani adamların hastalık tasvirleri, halusinasyonları inanılmaz derecede gerçeÄŸe uygun anlatılıyor. Benim fikrim deÄŸil ama tıbbi edebiyat hocaları bu durumu bir çok yazarın psikolojik tedavi görmüş olmasına baÄŸlıyor. Yani verem, kanser, kalp hastalığı için tedavi gören yazarlar psikolojik destek görenlerden daha az da diyebiliriz. Bilinenlerden sayarsak; 19. Yüzyıl başında Christopher Smart, John Clare, William Cowper. 20. yüzyıl ortalarında Sylvia Plath, Amerikalılardan John Berryman, Robert Lowell, Anne Sexton gibi. Son tahlilde doktorlar konusunda edebiyatçıların kesin bir karara varamamış olduÄŸunu görüyoruz. Avrupa edebiyatı bir yana, Amerikan edebiyatında da durum farklı deÄŸil. Hatta Hollywood filmlerine bile baksanız Dr. Jeckyl'dan Dr. Kimble'a kadar durum karmakarışık. Ama bize en çok dokunan son yıllarda sinemada dünyayı yok etmek isteyen bütün delilerin doktor olması . Neyse filmlerdeki doktor konusuna baÅŸka zaman deÄŸiniriz. Bizim tıbbi edebiyat hocalarına sorarsanız derslerde öğrencilere örnek olarak anlatılası doktor tipine en uygun örnek Veba'daki Dr. Rieux tiplemesi. Küçük bir Cezayir kasabasında patlak veren salgına karşı çaresiz kalan ama topluma hizmetten bir an olsun vazgeçmeyen biri. Hastalığa karşı yetersizliÄŸine raÄŸmen hiç umutsuzluÄŸa kapılmayan biri... Ortada kesin olan bir ÅŸey vardı. Pamuk ipliÄŸine baÄŸlı küçük olasılıklara güvenerek zaman harcamamalıydı. Bir doktor olarak iÅŸini yapılması gerektiÄŸi ÅŸekilde yapmalıydı. Tıbbi Edebiyat iÅŸi artık öylesine yaygınlaÅŸtı ki bu konuda yayınlanan bilimsel dergiler bile oluÅŸtu. ÖrneÄŸin 1982 de doktorların yazdıkları basit öyküleri basma amacıyla kurulan 'Tıp ve Edebiyat' dergisi artık üst düzey edebi incelemeleri yayınlıyor bugün. http://muse.jhu.edu/journals/literature_and_medicine Yine yazarlıkta ipin ucunu kaçıran doktorlar ise Amerika'da Mediphors diye aylık bir dergi çıkarıyorlar. Konumuz görüldüğü gibi yine pek derin. Biz ÅŸimdilik edebiyatın sadece tıp eÄŸitimi müfredatında uygulanan kısmını tamamlayalım ve başınızı daha fazla da aÄŸrıtmayalım. Tahmin edersiniz ki meslek yaÅŸamı boyunca kimsenin karşılaÅŸmadığı kadar ölümle, hastalıklarla, acı duyan mutsuz hastalarla karşılaÅŸan ve bunların bir kısmında çaresizliÄŸe boyun eÄŸmek zorunda kalan insanların sığınacak yerinin olması bir ihtiyaç. Tıp eÄŸitimini seçen gençlerin ve artık belli bir yaÅŸa gelmiÅŸ doktorların, insan olarak kendi entellektüel disiplinlerini sık sık yenilemeleri bir zorunluluk. Her zaman açık ve net olarak 'doÄŸru' olanların yanında gerçek yaÅŸamda 'kompleks anlamları bünyesinde barındırabilen cinste' doÄŸrular da olabileceÄŸine inanarak. Bu haftayı da Marquez'in Kolera Zamanında AÅŸk' eserinden bir alıntıyla noktalayalım. Ä°nsanlar sadece bir defa doÄŸmazlar... YaÅŸam onları yeniden ve yeniden doÄŸmaları için sürekli zorlar SaÄŸlıklı Haftalar… Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 29 Ocak 2001, Pazartesi Â
button