Güncelleme Tarihi:
TIP dünyasının ünlü ismi Prof. Dr. Fikri Alican, Koca Meşe'nin Gölgesi adını verdiği anı kitabında, yaşamı boyunca tanıştığı birbirinden ünlü kişileri ve olayları anlattı.
Doğan Kitap tarafından yayımlanan Koca Meşe'nin Gölgesi, yıllarını bilime adamış bir kişinin, Fikri Alican'ın tıp dünyasından sanat dünyasına, iş dünyasından özel dostlarına kadar uzanan anılarından ilginç kesitler sunuyor.
Alican'ın Adapazarı'ndan ABD'de uzanan yaşam öyküsünden kesitlerin yeraldığı Koca Meşe'nin Gölgesi adlı kitap bir bilimadamının çarpıcı portresini sunuyor:
İşte Alican'ın anılarından ilginç alıntılar:
Gürbüz Barlas'ı milletvekili yapsak yeridir
Gürbüz Barlas, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra ABD'de suni böbreğin (ve suni kalbin) yaratıcısı Willem Kolff'un yanında üroloji uzmanı olmuştu. Diyaliz (suni böbrek) konusunu da iyice kavramış ülkemizde bu yöntemi kurmuştu.
Gürbüz, Willem Kolff gibi bir adamdan aldığı referansla dünyanın neresinde isterse çalışabilirdi. Ama o İkinci Cerrahi Kliniği'ni seçmiş, zevkler tartışılmaz.
İkinci Cerrahi Kliniği'nde part time çalışıyordu. Amerikan Hastanesi'nin de kadrosundaydı, muayenehanesi de vardı. Kısa sürede kendi alanında üne kavuştu ben şimdi bu satırları yazarken o da bu ününü sürdürüyor. Zaten Gaziantep'in oturaklı ailelerinden.
Barlas ailesindeki doktorlar saymakla bitmez. Gürbüz'ün bir rahmetli amcası genel cerrahmış, öteki amcası sevgili hocamız iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Osman Barlas'tır. Gastroentolojist Nefise Barlas da onun kızıdır. ABD'de hemotoloji profesörü Dr. Abdullah Barlas Gürbüz'ün yeğenidir. Bir başka yeğeni rahmetli iç hastalıkları uzmanı Dr. Beyhan Barlas'tı.
Hepsini sayacak olursam çok uzayacak, ancak Gürbüz'ün kayınbiraderi değerli yazın adamımız sevgili dostum Orhan Barlas'ın Cerrahpaşa'da bir yıldız gibi parlamakta olan oğlu Prof Dr. Aydın Barlas'ı da söylemeliyim.
Yine de Barlas ailesinin en iyi öğretim görmüş kişileri bence bu saydığım doktorlar değil, Gürbüz'ün eşi Ferhan Barlas ve baldızı Perihan Barlas'tır, çünkü bu bayanlar da Arnavutköy Amerikan Kız koleji mezunudurlar. Bu okul da Robert Kolej demek zaten.
Tıp Fakültesi'nin Çapa Hastanesi'nde Gürbüz'e çok angaryam olmuştur. Ürolojik sorunlarla Adapazarı'ndan bana gelen hemşerilerime yıllarca bakmış ve gerekenlere ücretsiz ameliyat yapmıştır.
Gürbüz'ü Adapazarı'ndan milletvekili yapsak hakkını ödeyemeyiz. Benim de onun üzerimde hakkım vardır, helal olsun ben de incelik gereği bir Gaziantep milletvekilliği önerisi bekliyorum ..
Münir Nurettin'e karşı Zeki Müren
Bir kaç yıldan beri söylentiler vardı, tam gün çalışmayı zorunlu kılacak bir yasa çıkacak deniyordu. Bu olasılık öğretim üyelerini tasalandırıyordu. Hele Ecevit'in ikinci kez başbakan olduğu dönemde böyle bir yasanın çıkacağı iyice belli olmuştu. Bizim cerrahi kliniğinde de hep bu konu konuşuluyordu.
Bir gün benim odamda Prof. Dr. Şevket Tuncel, Prof. Dr. Orhan Şaşmaz ve birkaç öğretim üyesi daha bu konuyu konuşuyorduk. Tam gün çalışma zorunlu olduğunda herkesin ne yapacağı merak ediliyordu. Hepimizin muayenehanesi vardı. Yasa çıkınca ya muayenehaneyi kapatacak ya da öğretim üyeliğine veda edecektik. Güzel güzel ikisini de yürütürken bu da şimdi nereden çıkıyordu.
Ne yapacağımı bana sorduklarında ben arkadaşlarımı güldürmek amacıyla ‘‘Bu yasa beni etkilemez, çünkü ben bu mesleğin Münir Nurettin'iyim, şarkılarımı nerede söylesem dinletirim, ha radyo olmuş, ha gazinolar’’ dedim. (Tabii radyo öğretim üyeliği, gazinolar da özel hastaneler demek istiyorum)
Herkes güldü. Ancak Şevket Tuncel durdu, durdu ve ‘‘Sen Münir Nurettin'sen ben de Zeki Müren'im‘‘ dedi. Benim esprim gölgede kalmış oldu.
Bu şakalarda gerçek payı varmış, tam gün yasası çıkınca Şevket de, ben de öğretim üyeliğinden ayrıldık.
Kıdemsiz Türk çocukları
....Neyse çok geçmeden yeni adamlar gelmişti: Yusuf Gökşen, Metin Ünal, Ünal Değerli, Kaya Çilingiroğlu. Bu kıdemsiz Türk çocukları ağır işler yüklenmişler, biz de rahat etmiştik. Hepsinin birden kulakları çınlasın.
Hoca için rahat olsun dedi ama...
Amerikan Hastanesi'nde bir cumartesi sabahı konsültasyonumuzu yaptık. Ekrem Şerif (Egeli) Hoca, hastanın yakınlarını çağırdı. Hastanın tedavilere oldukça iyi yanıt verdiğini, kendisinin hastadan umutlu olduğunu söyledi.
Hastanın oğlu sordu: ‘‘Hocam, bizden sakladığınız bir şey yok değil mi?’’
Hoca kızdı, ‘‘Bak, hasta birkaç günlük ömrü kalmış gibi bir durumda olsa, yani yakın zaman içinde bir tehlike söz konusu olsa, ben sana söylemez miyim? İçin rahat olsun’’ dedi.
Pazartesi sabahı gazetemi okuyorum: Bugün öğlen namazını müteakip... Hoca yetişememiştir.
Orson Welles'e benziyordu
Tıp Fakültesi'nin Çapa'daki hastanesine adımımı attığımda, iç hastalıkları hocam olan Doç. Dr. Cihat Abaoğlu 40 yaşında yoktu. Kalıbı, kıyafetiyle, hafif ekzoftalmik gözleriyle Orson Welles'e benziyordu. Karizmatik bir adamdı. Güzel konuşuyordu.
Kesik başlı köpek deneyi
Jackson'a gelişimin ilk aylarında Hardy bir gün şaka yapar gibi bana, ‘‘Köpeklerin kafasını değiştirebilir misin?’’ demişti. Sonra da beni buna isteklendirmişti. ‘‘Rusya'da Demikhov bunu yapıyormuş.’’
Ben bu konuşmadan yüreklenerek köpek labaratuvarında bazı çalışmalara başladım.
Bir gün büyük bir köpeği uyuttum, kendi kafasına dokunmadan, bunun boynuna küçük bir köpeğin kafasını taktım. Bu deneyi birkaç kez tekrarladım, sonunda bu deney bayağı başarılı olmaya başladı: Büyük köpeğin boynuna ikinci bir kafa olarak takılan küçük köpeğin kafası gözlerini açıp kapıyor, verdiğim sütü dilini sokarak içer gibi refleks haraketler yapıyordu.
Bunları Hardy'ye gösteriyordum. Bir gün, ‘‘Artık yeterince idman yaptın’’ dedi, ‘‘Bir yandan şok çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da akciğer trasplantasyonu deneylerine başlayabiliriz.’’
‘‘Sana zahmet oldu doktorum’’ dedi ve öldü
Yaşar adında 40 yaşlarında bir hastam, adı da hep hatırımda. Büyük bir ameliyattan sonra bir komplikasyon çıktı.Bunu düzeltmek amacıyla bir kaç ameliyat daha yapmak zorunda kaldım. Durumu hep kötüye gitti. Gece gündüz yanındaydım, elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordum. Ölmeden biraz önce gözlerini açtı. ‘‘Sana da çok zahmet oldu doktorum’’ dedi. Bu adamı unutamadım.
Hasta mektuplarından birkaç örnek
‘‘Allah benim ömrümden alsın, seninkine eklesin’’ diyenler var; bunu ben kabul edemem.
‘‘Senden daha üstün doktor bir doktor maalesef yok’’ dedi bir hasta. ‘‘Denize düşen yılana sarılır’’da diyorlar ama aslında söylemek istedikleri bu değil.
‘‘Sevgili Fikri Alican, Sevgili Terzim’’ diye mektubuna başlamış bir bayan hastam. Ben de ona, ‘‘İpekli Kumaş’’ diye yanıt verdim.
Bir gün büyük bir köpeği uyuttum, kendi kafasına dokunmadan, bunun boynuna küçük bir köpeğin kafasını taktım. Bu deney bayağı başarılı olmaya başladı.
KENDİ ALANINDA BİR KLASİK
Prof.Dr.Fikri Alican'ın Koca Meşe'nin Gölgesi bir biyografinin ekseninde dönen anı-roman olarak nitelendirilebilir.
Türkiye'nin önde gelen cerrahlarından Fikri Alican bu kitabında bugün çoğu mesleklerinde zirveye çıkmış birçok insanın çocukluk, gençlik ve meslek hayatlarının başlangıçtaki durumlarına ait birinci elden tanıklıkları aktarıyor bize.
Özellikle tıp dünyasının tanınmış adlarıyla ilgili notlar, anılar bizce uzun süre tartışılacağa benzer.
Dostlukların yanısıra meslekleriyle ilgili notların ve yorumların da yer aldığı Koca Meşe'nin Gölgesi alanının önemli klasiklerinden biri olacağa benzer.
KİM KİMDİR
FİKRİ ALİCAN
1930 yılında Adapazarı'nda doğdu. İlk ve ortaokulu bu kentte okuduktan sonra, İstanbul'da Robert Kolej'i ve Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Genel cerrahi ihtisası yaptıktan sonra ABD'de Mississipi Üniversitesi'nde dünya çapında ünlü fizyolog Dr. Arthur C. Guyton'un yanında fizyoloji master'ı yaptı.
İstanbul Tıp Fakültesi'nde 1964 yılında genel cerrahi doçenti, 1971 yılında profesörü oldu. 1978 yılında full-time yasası yürürlüğe girdiği gün (emekli bile olamadan) kendi isteğiyle üniversiteden ayrıldı, o zamandan beri serbest çalışıyor. Evli, iki yetişkin oğlu var.
İstanbul Tıp Fakültesi kadrosunda bulunduğu süre içinde (1955-1978) izinli olarak üç kez ABD'nde Mississipi Üniversitesi Cerrahi Bölümü'ne giderek öğretim üyesi ve araştırıcı olarak toplam 6 yıl çalıştı. Mississipi Üniversitesi Cerrahi Bölümü Başkanı Dr. James D. Hardy ile birlikte yaptıkları akciğer ve karaciğer transplantasyonları üzerine araştırmalarıyla bu konularda dünyadaki öncülerden sayılıyorlar.