Güncelleme Tarihi:
Beş yaşından itibaren Monte Cassino’da Benedikten tarikatından dokuz yıllık eğitim aldı. Daha sonra eğitimine Napoli Üniversitesi’nde devam eden Thomas, burada fen, tarih ve felsefe dersleri almış, sonrasındaysa aynı üniversitede bir teoloji okulu kurarak bir dilenci tarikatı olan Dominikenlere katılmıştır. Napoli’den sonra Paris ve Köln Üniversitelerine giden Thomas’ın hayatında Paris’te bir Aristoteles uzmanı ve savunucusu olan Albertus Magnus ile tanışması önemli bir dönüm noktası olmuştur. Paris’ten sonra gittiği Köln’de aldığı dört yıllık eğitimle “bakolarya” derecesi alan Thomas hem öğretmenlik yapmak, hem de teoloji “master”ı yapmak için tekrar Paris’e döndü. Paris Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başlayan Thomas, hızla ün kazandı ve Dominikenlere ayrılmış iki kürsüden birinin başına geçti.
Thomas önce Hakikat Üstüne adlı eseri ile skolastik tartışmalara katıldı. Sonrasındaysa İbni Rüşdcülerin Aristotelesçi yorumlarına ve Augustinusçulara karşı mücadele verdi. Sonsuz Dünya Üstüne ve Aklın Birliği Üstüne eserleri bu döneme ait kitaplarıdır. Thomas siyasal görüşlerini Prenslik Yönetim Düzeni Üstüne adlı çalışmasında toplamaya çalışmış ancak ömrü yetmediğinden bu eser öğrencisi Aegidus Romanus tarafından tamamlanmıştır. Thomas 1274 yılında öldükten sonra, 1322 yılında Papalık kendisini aziz ilan etmiştir. 1879’da Thomasçı öğreti teolojinin gerçek temeli olarak kabul görerek Katolik Kilisesi’nin resmi görüşü haline gelmiştir. 1914’de Thomas’ın görüşlerine karşı çıkmak günaha girmek sayılmış ve 1917’de yürürlüğe giren Kilise yasası ile Thomas’ın öğretileri Katolikliğin resmi görüşü haline gelmiştir.
Skolastiğin ilk döneminde “anlamak, kavramak için inanıyorum” anlayışı hâkimdi ve vahiy edilmiş doğruları inanarak kabul etmek ve sonra da bunları akılla kavramak anlamına geliyordu. Thomas ise bu anlayışa karşı çıkarak dini doğrularla aklın iki ayrı bilgi kaynağı olduğunu ileri sürmüştür. Her iki bilgi kaynağı bizlere farklı farklı şeyler öğretir. Dolayısıyla inanma ve bilme kavramları bir ve aynı şey değildir; birbirlerini ancak kısmen karşılayabilirler. İnanç, akla aykırı olmamakla birlikte aklın sınırlarını ve kavrama gücünü aşmaktadır. Thomas için bilgi, insana sadece en yüksek ışığı benimseyip anlaması için ön koşulları sağlar; onu asıl aydınlatacaksa vahiy (açıklama) olacaktır. Nitekim Thomas için bilginin yönelip yükselebileceği en yüksek nokta “Tanrı’yı bilmek”tir.
Thomas’a göre bilginin çıkış noktası deneydir. Duyulardan edinilen görüntülerin genel kavramlar olarak belirmeleri için anlık tarafından işlenmeleri gerekmektedir. Kavramlar sayesinde nesnelerin genel özlerini kavrarız. Cisimsel olmayan varlıklar ise ancak analoji yoluyla anlayabiliriz. “Bilmek objenin özsel ve nesnel yapısını düşüncede yansıtmak demektir”; düşüncedeki bu yansı gerçekle uyumluysa bilgimiz doğru demektir. Thomas’a göre direkt olarak her şeyi kavrayan yüksek bir bilgi formu insanlar için mümkün değildir. Aslında Thomas’ın önerdiği yöntem bir çeşit soyutlamadır ve bu işlem de bizi varlık kavramına götürür. Thomas’a göre her nesnenin bir özü ve varoluşu vardır. Fakat bu ayrım sadece Tanrı ve sonlu varlıklar arasında geçerlidir. Tanrı’daysa öz ve varoluş ayrılamaz. Buradan hareketle Thomas bir ilk hareket ettiriciden, bir ilk nedenden yola çıkarak Tanrı’nın varlığını tanıtlamaya girişir: Hareketin var olmasından ilk hareket ettiriciye, görece iyidense mutlak iyiye gider. Tümel kavramlar, Thomas için özsel formlar olup, nesneleri o nesne yapan zorunlu belirlenimlerdir. Formlar, maddede gizli bir potansiyel gibi yerleşiktirler ve gerçekte olup biten de nesnedeki bu özsel formların açılması, bir çeşit evrimidir. Madde içinde yer alan bu gizli güç (potensia) ona bir ereksellik kazandırır. Dünyadaki oluş teleolojiktir; Tanrı tarafından başlatılır ve yine “en yüksek iyi” olan Tanrı’ya yönelir. Tanrı’da düşünmeyle varlık bir bütün olmuş durumdadır.
Thomas’ın evrendeki hiyerarşiyi şöyle açıklar: Thomas basamaklandırma ile hayatın basamaklarını temsil eder ve bilginin üst basamağa doğru olgunlaştığını ileri sürer. Meleklerin de bilmek için kendi özlerinden doğan bir anlayışa sahip olmaları söz konusudur, yani onlar bilmek için duyuma ihtiyaç duymazlar. İnsan kendisini ve ne yaptığını bilir ve ruhu kendisine yönelmiştir. Hayvanlarda algı ve ilgili tepkiler belirirken, bitkiler ise sadece beslenme-üreme çemberi içinde kapalıdır. Bu basamaklandırmanın en altındaysa cansız varlıklar bulunur. Thomas’ın en önemli eseri Toplu Dinbilim’dir. Thomas, pagan felsefesiyle Hristiyanlığı birleştirmeye, bir senteze varmaya çalışmıştır. Augustine’le ilk günah konusunda benzer bir görüş paylaşsa da ondan ayrıldığı nokta insan doğasına ilişkin kötümser bir yaklaşım sergilememesidir; aksine Thomas’ın insan doğasına ilişkin görüşü iyimserdir. İnsanın ilksel doğası, fiziksel ve zihinsel yetenekleri cennetten düşüş ile lekelenmiş olsa da tamamen kaybolmamıştır; İsa’nın sunduğu ‘yeni varlık’ insanın başlangıçtaki statüsünü kısmen onarmakla birlikte tanrısal onurla dolu yeni bir yaşamı da içerir. İlk günaha rağmen bu onurlu yaşamı sağlayacak olan şeyse insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliği olan akıldır. Emek ve yeteneğini kullanarak yaşaması için gerekli araç gereçleri yine kendisi yapar. Dolayısıyla insan, doğası gereği toplumsal ve siyasal bir varlıktır. İnsanı doğal olarak toplumsal ve siyasal bir varlık olarak gören Thomas dünyevi hayatı olumlar ve Augustine’den net bir şekilde farklılaşır.
Thomas’ın ahlak öğretisi akılcıdır. İnsanlar ilk günaha rağmen, gerçekliği bilme ve erdemi uygulama yeteneğine sahip olacak şekilde akıllarını kullanmaya devam ederler. Nitekim paganlar da akılları sayesinde adalet, cesaret, ölçülülük ve basiret gibi doğal erdemleri yaşama geçirebilmişlerdir. Thomas aklı bütün insanların sahip olduğu bir özellik olarak ortaya koyar ve bu şekilde sadece Yunanlılara ait olan bir özellik olmaktan çıkararak genelleştirir. Bununla birlikte Thomas, ruh-beden arasında bir ayrım yapmaz. Ona göre ruh ve beden ayrıştırılamaz, birbirine bağımlı iki varlıktır. Thomas’a göre akıl ve istenç ruh yetileri arasında en üst konumda bulunan yetilerdir, fakat akıl değerleri bilerek, hedefler ve amaçlar koyarak istence yön verir. Fakat istenç tamamen aklın belirleniminde, zorunlu olarak belirlenmiş değildir; özgür olarak seçme yeteneği vardır. Bu seçme yeteneği ise ahlakın ön koşulunu oluşturur. Özgür olan ve akla dayanan eylemler iyidir; fakat bunların aynı zamanda Tanrı’nın yarattığı nesnelerin değer düzenine uygun olması da gerekmektedir. Buradan hareketle ise Thomas erdemi, iyiyi gerçekleştirme bakımından kazanılmış olan eğilimler olarak tanımlar ve dört ana erdemi benimser: Yiğitlik, ölçülülük, bilgelik, adalet. Bu ana erdemlerin yanına “alçakgönüllülükle inanmak”, “yakınını sevmek” ve “Tanrı devletinin geleceğini ummak” olmak üzere üç Hristiyan erdemini de ekler.
Thomas’ın en önemli katkısı, siyasetin dini ve hukuki açıdan ele alındığı bir dönemde insanın siyasal bir varlık olduğu düşüncesini Avrupa’da kabul ettirmiş olmasıdır. Thomas’ın düşüncesinin dinsel dogma ve hukuka dayalı gelenekçiliğin Avrupa siyaseti üzerindeki egemenliğinin azalmasına katkı sağlaması söz konusudur. İnsanın Tanrı imgesinde yaratıldığına dair Yahudi-Hristiyan doktrinini bütün insanların akıl sahibi oldukları şeklinde yorumlayan Thomas, Augustine’den farklı olarak Hristiyan olmayanların da gerçek bilgeliğe veya erdeme ulaşabileceği düşüncesinin önünü açarak hümanist devrime katkıda bulunmuştur.
Thomas, insanın doğası gereği toplumsal bir varlık olduğu yönündeki stoacı-Hristiyan anlayışa, insanın doğasını gerçekleştirmesinin siyasal toplumda mümkün olduğuna dair Aristotelesçi görüşü eklemiştir. Thomas insanın aynı zamanda yurttaş olarak da görülmesini sağlayarak bireylerin toplumsal ve siyasal kararlara katılımının önünü açmıştır. Böylece gelecek dört yüz yıl boyunca Batı Avrupa’da yaşanacak olan siyasal dönüşümün kelime dağarcığının oluşumuna öncülük etmiştir. Sona ermekte olan Orta Çağ temalarını yeniden yorumlayarak modern çağa aktarılabilir pek çok kavram ve tartışma konusu bırakmıştır.
Eserleri
Thomas Aquinas’ın temel eserleri, Katolik inancının bir savunmasından oluşan Summa Contra Gentiles (Kâfirlere Karşı), Tanrı’nın var oluşu, özü, sıfatları, insanın durumu, kurtuluşuyla ilgili alabildiğine ayrıntılı bir skolastik öğretiyi açıklayan, başyapıtı niteliğindeki Summa Theologica (Teolojiye Dair Savunma), De Principiis Naturae (Doğanın İlkeleri Üstüne), De Ente et Essentia (Öz ve Varoluş Üzerine) ve De Unitate İntellectus’tur (Aklın Birliği Üstüne).