Sedat Ergin yazıyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2003 02:03
Başbakan Gül, Bakanlar Kurulu'nda çok gergindi, ‘‘Tezkereyi TBMM'ye gönderin. Nihai karar Meclis'indir’’ dedi. AKP'nin Milli Görüşçüleriyle liberalleri arasında kıran kırana bir tartışma yaşandı. Tezkereyi savunup, ‘‘Bu misyonumuz’’ diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a, Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, ‘‘AKP'nin hangi belgesinde bu misyondan söz ediliyor?’’ diye sordu.
Tarih, 24 Şubat Pazartesi. Aylardır süren uzun pazarlıkların sonuna ulaşılmış ve AKP hükümeti için artık daha fazla erteleyemeyeceği karar anı gelip çatmıştı.
Bakanlar Kurulu toplantısı son derece sıkıntılı ve gergin bir havada açıldı. Başbakan Abdullah Gül'ün her zamanki güleç, sakin halinden eser yoktu. Sıkıntılı ve gergin olduğu her halinden belliydi. Toplantıyı şu sözlerle açtı Başbakan:
‘‘Amerikan askerlerinin gelişi ve Türk askerlerinin Kuzey Irak'a gidişiyle ilgili tezkere üzerinde bir karar vermek durumundayız. Partiyle temas ettim. Parti de rahatsız. Arkadaşlarımızın ciddi rahatsızlıkları var.’’
Gül'ün ‘‘Parti rahatsız’’ sözündeki adresi, salonda bulunan pek çok bakan AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan şeklinde algıladı. Gül, şöyle devam etti:
‘‘Benim sizden isteğim, bu tezkerenin TBMM'ye gönderilmesidir. Nihai karar TBMM'ye aittir.’’
Gül'ün daha toplantıyı açarken partideki rahatsızlıkları gündeme getirmesi ve kabinenin tezkerede siyasi sorumluluk üstlenmeyeceğini, yalnızca bir tür havale işlemi yapacağını ima etmesi, ilk andan itibaren muhalif bakanların ellerini serbest hissetmesine yol açtı.
Ve ardından 6 saatten fazla süren kıyasıya bir tartışma başladı.
KABİNEDE ÇOK İLGİNÇ SAFLAŞMA
Tezkerenin kabinedeki en kuvvetli muhalifleri arasında Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, Kültür Bakanı Hüseyin Çelik ve Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen yer alıyordu. Buna karşılık, tezkerenin geçmesini destekleyen bir de karşı kanat vardı. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu ve Sanayi Bakanı Ali Coşkun tezkereyi savunan grubun başını çekiyorlardı.
İlginçtir ki, tezkereyi savunmak üzere ön plana çıkanların çoğu ANAP kökenliydi ve bir bölümü 1991 Körfez Savaşı'nda bakan ya da bürokrat olarak Özal'ın yanında yer almış isimlerdi. Bu isimler arasında Çiçek, Gönül ve Aksu bulunuyordu.
ANAP kökenlilere destek veren ikinci bir grupta ise Erdoğan'ın İstanbul'dan getirdiği ve sonradan bakanlık makamına taşıdığı ekipteki isimler yer alıyordu: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji Bakanı Hilmi Güler ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan gibi...
Bu grubun en yüksek sesle konuşan üyesi Unakıtan'dı. Örneğin Unakıtan, görüşmelerin bu kritik noktasında tezkereyi savunurken, ‘‘Bunu geçirmek bizim misyonumuzdur’’ dedi.
Ertuğrul Yalçınbayır, Unakıtan'ın bu sözlerine müdahale etti:
‘‘Bizim AKP olarak misyonumuz nedir? Söyleyin biz de öğrenelim. AKP'nin hangi belgesinde böyle bir misyon tanımı yer alıyor?’’
YALÇINBAYIR: DİK DURALIM
Yalçınbayır, toplantı boyunca tezkereye en şiddetli muhalefeti yapan bakanların arasındaydı. Konuya özellikle hukuksal açıdan yaklaşıyor ve BM Güvenlik Konseyi'nden güç kullanımına yetki veren ikinci bir karar çıkmadığı sürece, Türkiye'yi doğrudan savaşın içine sokacak bir tezkerenin işleme konulamayacağını savunuyordu. Yalçınbayır, şöyle dedi:
‘‘ABD'nin BM'ye getirdiği kanıtlar yetersizdir. Bir iddia sahibi varsa, kanıtları da getirmelidir. Oysa tam tersi oluyor. ABD kanıt getirmiyor ve Irak'ın suçsuzluğunu kanıtlamasını istiyor. Tezkere reddedildiği takdirde TBMM bir dik duruş sergilemiş olur. Bu demokrat bir tavır olur ve ayrıca AB'ye de olumlu bir mesaj vermiş oluruz.’’
AYDIN: BARIŞ ÖDÜLÜ ALDIM, NASIL İMZALARIM
Durumu en zor olan kişi Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan sorumlu Devlet Bakanı ve düşünür kimliği ile kendisini uluslararası alanda kabul ettirmiş bir isim olan Prof. Mehmet Aydın'dı.
Prof. Aydın, tezkereyi imzalamasının kendisi açısından yaratacağı güçlüğü şöyle anlattı:
‘‘Ben bir bilim adamı olarak hayatı boyunca hep barış için çalışmış, barış ödülleri almış bir insanım. Benim savaşa yol açacak bir tezkereye imza koymamı nasıl bekleyebilirsiniz. Gerekirse istifamı verebilirim.’’
ERGEZEN: MÜSLÜMANLARI BOMBALAMAYA ARACI OLMAYIZ
Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, konuya İslami hassasiyetler açısından yaklaşıyordu:
‘‘Biz 1991'de de Körfez Savaşı'na karşı çıkmıştık. Müslüman bir halkın başına bomba yağdırılmasına nasıl aracı olabiliriz?’’
O tarihte Kültür Bakanı olan Hüseyin Çelik de, tezkerenin geçmesine karşıydı. Çelik, şöyle dedi:
‘‘Savaş seçeneğinin meşruiyeti yok. ABD, ‘Ben kuvvetliyim ve haklıyım' diyor. ABD, Irak'ı vurduktan sonra bir gün bu ülkeden çıkıp gidecek. Ama biz yine Irak'la yaşamaya devamk edeceğiz. Ayrıca ABD, Afganistan'da Taliban'a karşı mücadelesinde Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'e verdiği vaatlerin hiçbirini yerine getirmedi. Bunu da dikkate almamız gerekir.’’
Kültür Bakanı’nın bir kaygısı da şuydu:
‘‘60 bin Amerikan askeri gelip Türkiye'ye yerleşecek, bir bölümü Irak'a geçecek, bir bölümü ise ülkemizde kalacak. Bütün bunlar ABD ile yürütülen bir pazarlığın gölgesinde olacak. Bu durumda pazarlıkla ülke topraklarını kiralıyormuşuz gibi bir görüntü ortaya çıkıyor.’’
AKSU: ÖZAL'IN YAPMAK İSTEDİĞİNİ YAPMALIYIZ
Karşı görüşte olanların sayısı da az değildi. Tezkerenin geçmesini en hararetle savunanlar arasında İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu vardı. Aksu şöyle dedi:
‘‘Herkes Türkiye'yi birinci Körfez Savaşı'na soktuğu için rahmetli Özal'ı suçluyor. Özal'ın bir koyup üç alacağımızı söylediğini, ama hiçbir şey alamadığımızı hatırlatıyorlar. Oysa Özal'ın asıl istediği Kuzey Irak'a asker göndermekti. Ancak o zaman Meclis'teki oylamada tezkerede yer alan asker gönderme maddesi metinden çıkartıldı. Özal'ın istediği olmadı. Oysa o zaman biz Irak'a asker sokmuş olabilseydik, bugün Kuzey Irak'taki sorunlar olmayacaktı. Sorun o zaman çözüme kavuşmuş olacaktı. Şimdi aynı hatayı tekrarlamamamız gerekir.’’
MUMCU: TÜRKİYE'NİN ÇIKARLARINA BAKALIM
Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu da şunları söyledi:
‘‘ABD'nin kararlılığı açık. İstesek de istemesek de, başımıza gelen bir durumla karşı karşıyayız. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümetiyiz. Türkiye'nin çıkarlarını gözetmek durumundayız. Savaşı önleyecek gücümüz varsa, önleyelim. Ama önleyemiyorsak, Türkiye'nin çıkarlarını en iyi nasıl savunabiliriz, ona bakalım.’’
Mumcu ardından, Türkiye'nin çıkarlarının sürecin içinde yer almasını gerekli kıldığını savunurak, ‘‘ABD bizim göstereceğimiz fedakarlık için bir bedel ödemeye hazır. Ancak bu bir bedel meselesi de değil. Hiçbir şey almasak da uzun dönemli çıkarlarımız açısından bu sürecin içinde yer almalıyız’’ diye ekledi.
Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da, ABD'yi vazgeçirebilmenin imkansızlığını anlatarak, ‘‘Önleyebilme imkanımız yok. Tezkere geçmediği takdirde savaştan sonraki senaryoların dışında kalırız’’ dedi.
Milli Savuma Bakanı Gönül, Adalet Bakanı Çiçek, tezkere lehindeki görüşlere kuvvetli ifadelerle destek çıktılar, tezkere geçerse Kürt devletini önleme imkanının sağlanabileceğini, Türkiye'nin Irak'ın yeniden şekillenmesinde söz sahibi olacağı gibi tezleri öne sürdüler.
Gül: Siz imzanızı atın kararı TBMM’ye bırakın
Toplantı uzayıp gidiyor, iki kanat görüşlerini aktarıyor, ancak bir sonuca varılamıyordu.
Bu arada, Başbakan Gül'ün tezkerenin kabul edilmesiyle birlikte ABD birliklerinin üsleneceği Güneydoğu'daki illerin büyük bir bölümünde olağanüstü hal uygulamasına geçileceğini söylemesi, tereddütleri iyice arttırdı. Gelinen noktada Gül'ün bütün bu tartışmaları toparlaması ve bir karar çıkartması gerekiyordu. Gül, durumu şöyle toparladı:
‘‘Bizim görevimiz tezkereyi TBMM'ye sevk etmektir. Nihai karar yetkisi başından beri söylediğimiz gibi Meclis'e aittir. Kararı Meclis'e bırakalım. Nasıl ABD'de Yönetim ile Kongre arasında güçler ayrılığı varsa, bizde de aynısı işler. Biz de Meclis'in vereceği karar ışığında Amerikan Yönetimi ile ilişkilerimizi sürdürürüz. Ayrıca hükümetimiz Siirt seçimleri nedeniyle 10 gün sonra görevden ayrılacaktır. Konuyu yeni hükümet sürdürür.’’
Gül, sözlerini şöyle tamamladı:
‘‘Konunun gerçek sahibi TBMM'dir. Ben tezkerenin konunun gerçek sahibine gitmesi için fırsat verilmesini istiyorum.’’
İMZA ATMAMAKTA DİRENENLER
Bu noktada, bazı bakanlar tezkereye imza atmamak konusundaki dirençlerini sürdürdüler. Ertuğrul Yalçınbayır, Hüseyin Çelik ve Mehmet Aydın buhlar arasındaydı.
Tezkerenin imzalanması bile tehlikeye girmişti. Gül, bir kez daha atılan imzanın tezkereye destek anlamına gelmeyeceğini, yalnızca bir sevk işlemi yaptıklarını anlattı. Yalçınbayır bu kez, tezkereye imza atsa bile şerh koymak istediğini söyledi. Gül, Bakanlar Kurulu kararlarında oybirliğinin şart olduğunu, bu nedenle şerh konamayacağını belirtti.
Toplantı bittiğinde iki imza eksik kalmıştı. Eksik imzalar Prof. Aydın ve vekaletini üstlendiği, o sırada yurt dışında bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'e aitti. Eksik imzalar sonradan tamamlandı.
Bakanlar Kurulu toplantısı sonuçlandığında tezkerenin TBMM'den geçmesinin hiç de kolay olmayacağı çok iyi anlaşılmıştı.
Kılıçlar TBMM Genel Kurulunda bir kez daha çekilecekti.
Danışmanlar fena kapıştı
Tezkerenin geçmesini savunan bakanların önemli bir bölümü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakanlık'tan ayrılıp hemen yandaki Adalet Bakanlığı binasına geçtiler. Adalet Bakanı Çiçek'in odasındaki toplantıya Milli Savunma Bakanı Gönül, İçişleri Bakanı Aksu, Sanayi Bakanı Coşkun ve Maliye Bakanı Unakıtan katıldı.
Tezkere yanlısı bakanlar, tezkerenin TBMM'de takılacağından endişeliydiler. AKP Genel Merkezi'ni arayıp Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'dan randevu istediler. Bir süre sonra Erdoğan'ın odasındaydılar.
Erdoğan, kabine toplantısının perde arkasını ve nasıl bir bölünmeye sahne olduğunu konuk bakanlardan dinledi ve hiç renk vermedi. Erdoğan, tezkerenin geçmesinden yanaydı, ancak doğrudan Başbakan Gül'ün yetki alanına müdahale edecek bir girişimde bulunmaktan da kaçınıyordu. Erdoğan, bakanların yanından ayrılmasından sonra Gül'ü arayarak, MGK üyesi bakanların da bir araya geleceği bir toplantı yapmalarını önerdi. Gül'ün kullandığı Dışişleri Bakanlığı konutunda biraraya gelmeye karar verdiler.
Akşam saat 22.00 gibi başlayan bu toplantının bakan sıfatı taşımayan iki önemli konuğu daha vardı. Bunlardan biri Erdoğan'ın siyasi danışmanı Adana Milletvekili Ömer Çelik, diğeri ise Gül'ün başdanışmanı Prof. Ahmet Davudoğlu'ydu. Sabah saat 03.00'e kadar süren toplantının en önemli yanı, bu kez danışmanların söz alıp Gül ve Erdoğan'ın önünde kıyasıya bir tartışmaya girişmeleriydi.
Prof. Davudoğlu, tezkerenin geçmesine sıcak bakmıyor ve TBMM'de reddedilmesi olasılığını ön plana çıkartıyordu. Uzun uzun ABD sistemini anlatan Davudoğlu, Yönetim ile Kongre arasındaki güçler ayrılığını ilkesine atıf yaptı.
Ömer Çelik ise ABD'deki kuvvetler ayrılığı kavramının Türkiye için geçerli olamayacağını söyleyerek, ‘‘Türk siyasi sisteminde uygulamada hükümet-Meclis ayrımı yoktur. Hükümetler, savundukları bir kararı Meclis'ten geçirirler’’ dedi.
Prof. Davudoğlu'nun kısa süre sonra 58. hükümetin görevden ayrılarak 59. hükümetin kurulacağını anlatmasına da itiraz geldi Çelik'ten. Erdoğan'ın kurmayı, ‘‘Bu 58. ya da 59. hükümetin değil AKP iktidarının meselesidir. Tezkere geçmezse AKP iktidarının hareket etme gücü biter. Tezkere geçecekse TBMM'ye sevk edilsin. Geçmeyecek gibiyse hiç sevk edilmesin daha iyi’’ dedi.
Toplantı saat 03.000 sularında dağılırken top ortada kalmıştı.