Terörün uzun eli

Güncelleme Tarihi:

Terörün uzun eli
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2001 00:00

20'nci yüzyılda tarih inanılmaz bir hızla aktığından 21'inci yüzyılda hiç değilse ilk yıllarda, dünyayı küresel boyutta etkileyecek gelişmelerin daha yavaş bir seyir izlemesi beklenebilirdi. Soğuk savaşın bitiminden on yıl sonra, bölgesel ihtilafların da kısmen çözümlenmesi ile, yeni bir global denklemin unsurları beliriyordu. ABD artık dünyanın tek süper gücü haline gelmişti. Uluslararası yükümlülüklerinden uzaklaşmıyor, inzivaya çekilmiyor, fakat daha benmerkezci bir siyasete yöneliyordu. Güvenlik açısından en kırılgan tarafı ‘‘serseri’’ devletlerden gelebilecek füze saldırıları olduğundan bu olasılığa karşı etkin bir savunma sistemi geliştirmek başlıca amaçlarından biriydi. Evet, terörizm zihinleri daima işgal eden bir tehditti ve Amerika bu tehdide karşı yılda 25 milyar dolar, istihbarat için de 20 milyar dolar sarf ediyordu. Ne var ki hiper terörizmin 11 Eylül'deki gibi kalenin içinden can damarlarına saldırabileceği anlaşılan öngörülememişti.***11 Eylül saldırısı, Pearl Harbor baskınını anında hatırlattı. Fakat Pearl Harbor, Amerika kıtasından uzaktı. Düşman belliydi. Ölü sayısı 2300 kadardı. 11 Eylül saldırısı ise Amerika'nın güç sembollerini vurdu. Ölü ve yaralı sayısı çok yüksek, tahribat dehşet verici. Görünmez bir düşmanla mücadele, bir düşman devletle savaşmaktan daha zor.Terörizmin bugünkü boyutuna varmasında Batılı devletlerin sorumlulukları göz ardı edilemez. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac saldırıdan sonra yaptığı konuşmada, ‘‘Fransa her zaman terörizmin karşısında olmuştur’’ derken hafızasını yoklamayı ihmal etti. İlk önce Ermeni ve arkasından bölücü teröre ülkesinin sağladığı melce ve desteği unuttu. Ya ABD? Bütün kuşkuların odak noktası haline gelen Usame bin Ladin aslında CIA'nın bir yaratığı değil mi? Fakat artık bugün bütün demokrasiler terör tehdidine karşı kenetlenmek mecburiyetini duyuyorlar. Avrupa Birliği ile NATO derhal kapsamlı bir işbirliğine giriştiler. AB bakanlar toplantısına NATO Genel Sekreteri katıldı. NATO Konseyi ittifakın bir üyesine karşı girişilen saldırının bütün üyelerine bir saldırı olduğu hükmünü içeren NATO Antlaşması'nın beşinci maddesinin geçerliliğini vurguladı. NATO Daimi Temsilcimiz, Türkiye'ye karşı terör eylemleri yapılırken 5'inci maddenin ileri sürülmediğini hatırlatmakta gecikmedi. Doğrudur, ancak terörle mücadelesinde Türkiye'ye en fazla destek veren devletin ABD olduğunu da unutmamak gerekir.***ABD'nin ve AB'nin teröre karşı savaşta bundan böyle daha azimli davranmaları, ancak Türkiye'nin yararına olur. Başkan Bush gayet haklı olarak sadece terör örgütlerine değil, fakat onlara melce veren ülkelere de darbe vurmak gerektiğinin altını çizdi. Kısa bir süre içinde Usame bin Ladin'e karşı deliller tamamen bulunsun veya bulunmasın, Afganistan'a yönelik bir operasyona girişileceğinin işaretleri artıyor. Böyle bir operasyonda Türkiye'nin ABD'ye gerekiyorsa üslerini kullandırmasından daha doğal bir şey olamaz. Teröre karşı savaş kadar terörü kullanan köktendinciliğin tasfiyesi Türkiye'nin çıkarlarına uygundur.Şunu da belirtmek gerekir ki, terörizme karşı kolektif bir seferberlik aynı zamanda Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Türkiye aleyhine eylemler veya politik faaliyetlerde bulunanlara karşı şimdiye kadar gösterilen hoşgörünün son bulmasına neden olacaktır. Diğer taraftan radikal politik İslam'a karşı önlemler alınması beklenmelidir. Bugün dünyadaki terörün arkasındaki en büyük siyasi gücün köktendinciliğe bağlı olduğu bir gerçektir. Radikal politik İslam'ın demokrasiler için bundan sonra bir tehdit olarak algılanması kaçınılmazdır.***Bu bağlamda Fikret Bila'nın 13 Eylül tarihli Milliyet Gazetesi'nde verdiği haber doğrusu şaşırtıcı. Bakanlar Kurulu, ABD'ye ‘‘saldırının 'terör örgütü' yönünün arka plana itilip İslam'a bağlanmasının yanlış olacağı’’ sonucuna varmış. Bunu ‘‘dünyanın dikkatine’’ getirecekmiş. Bundan daha hatalı bir yaklaşım tasavvur edemiyorum. Kimsenin bir din olarak İslam'la uğraştığı yok. Fakat İslam ve politikanın bir arada yürümesinin ne kadar tehlikeli olduğunu komşularımızdaki ve bizdeki tecrübeler káfi derecede göstermedi mi? ABD'nin ve Avrupa'nın siyasal İslam ile demokrasinin bağdaşmadığı kanaatine varmaları herhalde bizi rahatsız etmez.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!