Güncelleme Tarihi:
Depresyon, sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biri. Türkiye’de, erkeklerde depresyon sıklığı yüzde 3-12, kadınlarda ise yüzde 10-26. Toplum genelinde yaşam boyu depresyon yaygınlığı ise ortalama yüzde 15 kadar. Türk kadınlarında depresyon, erkeklere oranla iki kat daha fazla görülüyor. Özellikle 18-44 yaşları arasındaki kadınlarda, 25 yaştan sonra daha da fazla. 45-65 yaş arasında, depresyon vakalarında cinsiyet farklılığı giderek azalıyor. 65 yaştan sonra kadınlar aleyhine olasılık yeniden artıyor. Hastaneye başvurular 40-60 yaşları arasında daha fazla. Depresyon hastalarının önemli bir bölümü tedaviye gitmiyor. En gelişmiş ülkelerde bile depresyonun tıbbi yardım alma oranı yüzde 100 değil. Ülkemizde bu oranın yüzde 20-30’lar civarında olduğu tahmin ediliyor.
RUHSAL FAY HATLARI KIRILIYOR
Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, insanların kaygı düzeyi ve endişesi artıkça, vücudun da maruz kaldığı bu strese karşı bir yanıt verdiğini söylüyor.
En basit ifadeyle, kortizol gibi stresle uyarılan hormonlar beyin ve vücudumuzda salınıyor. Aslında bunların kısa süreli salınması iyi. İnsanı uyanık tutuyor. Mücadele gücünü artırıyor. Fakat kronik ve sürekli yüksek salınmaları halinde sıkıntı yaşatmaya başlıyor. Nörofarmakoloji uzmanı Prof. Dr. Uzbay, şöyle anlatıyor: “Kiminde sadece kaygı bozukluğuna yol açarken, kiminde panik atak, depresyon gibi tablolar gelişebiliyor. Majör depresyon tablosu ortaya çıkabiliyor. Depresyon oluşan kişilerde de biz serotonin ve noradrenalin gibi sinir ileticilerinin aktivite ve miktarında düşüş olduğunu kabul ediyoruz.”
Peki neden bazı insanlar çok etkilenirken, bazıları daha az etkileniyor?
Burada da genetik miras ön plana çıkıyor. Aynen kalp ve damar hastalıkları, diyabet, Alzheimer gibi bazı hastalıklarda olduğu gibi. Prof. Dr. Uzbay, şöyle özetliyor: “Depresyonda da bir yatkınlıktan söz etmek mümkün. Stres yaratıcı olaylar (terör gibi), yatkın kişilerin genetik profillerinde bozulmaya yol açıyor. Bu tarz hassas genetik profilleri, fay hattına benzetmek mümkün. Örneğin terör olayları kişinin fay hatlarının kırılmasına, bir nevi deprem, yani depresyon yaşamalarına neden oluyor.”
MUTSUZLUK, DEPRESYON DEĞİL
Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Timuçin Oral da, bir hastalık olan depresyonun sıklığının hemen tüm toplumlarda aşağı yukarı benzer olduğunu hatırlatıyor.
Fakat depresyonu mutsuzluk, yaşananlar ve dış gerçekliğin oluşturduğu güvensizlik ortamındaki tedirginlik ve umutsuzlukla karıştırmamak gerektiğinin altını çiziyor, “Evet; düşmeyen tansiyon insanlarda tedirginlik, huzursuzluk, depresif duygu durumu oluşturuyor ama hastalık anlamında depresyona neden oluyor diyemeyiz” diyor.
Uyum bozukluğu olarak da bilinen bu tablo, genellikle daha kısa süreli. Belirgin bir psikososyal stres etkeni karşısında bireylerin ruhsal olarak çöküş hissetmeleriyle ortaya çıkıyor. Yani stres sonucu kişiler hafif ya da orta derecede depresif belirtiler gösterebiliyor. Genellikle uzun süreli değil ve yaşanan olaylardan sonra birkaç ay daha devam edip çeşitli başa çıkma yöntemleriyle giderilebiliyor. Prof. Dr. Oral, şöyle diyor:
“Ancak bunun olabilmesi için zamana ve güvenli bir ortama ihtiyaç var. Travmanın sürekli yinelendiği, insanların iyileşmek için gereksindikleri normale dönüşün olamadığı, hatta normale dönüş umudunun yitirildiğini düşünmeye başladıkları bir dönem yaşıyoruz ne yazık ki. Bu ağır tablonun ruhsal sonuçlarının öngörülebileceğinden emin değilim.”
YARALAR TEKRAR TEKRAR AÇILIYOR
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sibel Çakır, terörün önemli stres faktörlerinden biri kabul edildiğini söylüyor.
Var olan ya da kısmen iyileşmiş psikiyatrik problemleri şiddetlendirebiliyor ve yinelemelere neden olabiliyor. Doç. Dr. Çakır, şöyle özetliyor: “Psikiyatri kliniklerindeki Duygu Durum Bozuklukları Birimi’nde izlenen bipolar bozukluğu olan bir grup hastanın incelendiği araştırmada, 15 Temmuz sonrasından eylül ayına kadar hastalarımızın üçte birinde duygu durum değişiklikleri olduğunu, en çok depresif belirtiler ve uyku bozuklukları ortaya çıktığını tespit ettik.”
ORTA VE AĞIRDA İLAÇ GEREKEBİLİR
Peki yaşananlar depresyona yol açtıysa? Tedavi planlaması şiddetine göre değişiyor.
Doç. Dr. Çakır, “Hafif şiddetteki depresyonda bilişsel davranışçı ya da destekleyici psikoterapiler yararlı olabilir. Ama orta ve ağır şiddetteki depresyonlar daha uzun sürer ve etkileri de daha ağır olur. Bu durumda antidepresan ilaç tedavileri kullanmak gerekiyor” diyor.
Depresyon tedavisinde ilaç seçeneklerinde son yıllarda birkaç farklı alternatif eklendi. Önceden antidepresan ilaçlarla ilgili olumsuz deneyimler yaşansa bile, uzmanlara göre, kişide orta ya da ağır şiddette majör depresyon tablosu varsa mutlaka farklı ilaç tedavileri denenmeli. Doç. Dr. Çakır, “Tabii bu şiddetteki depresyonda ideal tedavi hem ilaç hem psikoterapilerin birlikte olması. Özellikle yineleyen ve uzun süren depresyonlarda iki tedavinin birlikte olması daha etkili olabilir” diyor.
VE ÇOK KORKUTUCU BİR YÜZDE...
Yine bu konudaki verilere göre, depresyon hastalarının yüzde 15’i intihar ediyor.
İntihardan ölümler, 15-35 yaş arasındaki en sık üçüncü ölüm nedeni. Dünyada son 45 yılda intihar nedeniyle ölümler yüzde 60 arttı. Her yıl 1 milyondan fazla kişi intihar ederek ölüyor ve bunların neredeyse yüzde 70’inde depresyon olduğu biliniyor. Bu rakamlar depresyonun ciddi ve tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğunu gösteriyor. Doç. Dr. Çakır, şöyle bitiriyor:
“Majör depresyon kişinin genel sağlık durumunu bozuyor, eşlik eden her türlü diğer sağlık sorunun daha kötüye gitmesine neden oluyor. Çünkü bağışıklık sistemi ve tüm fizyoloji etkileniyor.”
9 AYDA 33.6 MİLYON KUTUANTİDEPRESAN SATILDI
2017 yılı bütçe görüşmeleri sırasında muhalefet milletvekillerinin “Türkiye’nin sağlığı bozuldu, 8 milyon kişi antidepresan kullanıyor” eleştirisine, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “8 milyon kutu ilaç kullanılması, 8 milyon kişinin ilaç kullandığı anlamına gelmiyor” yanıtını vermişti. Bakan Akdağ’ın verdiği rakamlara göre, Türkiye’de, 2012 yılında 37 milyon 351 bin 187 kutu, 2013 yılında 37 milyon 355 bin 35 kutu, 2014 yılında 39 milyon 246 bin 223 kutu, 2015 yılında 43 milyon 563 bin 596 kutu antidepresan kullanılırken, bu rakam 2016 yılının ilk 9 ayında 33 milyon 638 bin 916 kutu olarak gerçekleşti.
ALKOL VE MADDEYLE DEPRESYON ‘GEÇMEZ’
Depresİf bozukluğu olan hastaların yaklaşık üçte ikisinde alkol ya da madde kullanım bozukluğu saptanıyor. Alkol ya da madde kullanım bozukluğu olan her üç erişkinden biri de depresyonda. Depresyon ve alkol ya da madde kullanımı, birbirlerinin tetikleyicisi ya da nedeni olarak ortaya çıkabiliyor. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Araştırma ve Eğitim Hastanesi’nden Doç. Dr. Cüneyt Evren, “Kişi aslında kendi kendini tedavi etmeye çabalıyor. Kısa vadede belki rahatlatıyor. Ama kullanım uzadıkça rahatlama olmadığı gibi alkol ya da madde depresyonu daha da kötüleştiriyor” uyarısında bulunuyor.
DEPRESYON TEKRARLAYABİLİR
Tedavi edilen depresyon, tekrarlayabiliyor. Uzmanlar, alttaki etkenlerin bu riski artırdığını belirtiyor:
Kalıntı belirtilerin varlığı,
Daha önce depresyon geçirmiş olmak,
Kronik depresyon,
Duygu durum bozuklukları için aile öyküsü
Anksiyete ve madde kullanımı depresyonla birlikte görülmesi,
Depresyonun 60 yaş üzerinde başlaması.
BAŞLARKEN
Peş peşe gelen terör saldırıları sadece doğrudan maruz kalanları değil, herkesi olumsuz etkiliyor. Her bir olayın ardından güvensizlik duygusu, korku, kaygı, kaçınma, aşırı tetikte olma, çaresizlik, depresyon, motivasyonsuzluk, isteksizlik, umutsuzluk ve öfke yaşanıyor. Bu olaylardan etkilenme derecesini belirleyen pek çok faktör var. Kimimizde depresyon tetiklenirken, kimimiz yoğun kaygı, korku gibi duygularımızla baş etmeye çalışıyoruz. Yazı dizimizde alanlarının önde gelen isimleri depresyonun yanı sıra travmalara bağlı gelişen diğer sorunlarla baş etmenin yollarını anlatacak...
Depresyon konulu yazı dizisi yarın ve perşembe Hürriyet Gazetesi'nde devam edecek.