Güncelleme Tarihi:
Yönetmenliğini Emin Alper'in üstlendiği, başrollerini Tamer Levent, Reha Özcan, Mehmet Özgür, Berk Hakman, Furkan Berk Kıran ve Banu Fotocan'ın paylaştığı Tepenin Ardı, toprak sahibi bir aile ile yörükler arasındaki kavgayı anlatırken, dünya gündemini meşgul eden politik meseleleri de hatırlatıyor aslında.
Sinema sitelerinde yazıldığı şekliyle filmin konusunu hatırlayalım önce:
"Faik, emekli olduktan sonra yaşadığı kasabanın yaylasında babadan kalma bir araziyi işlemeye başlar. Araziye bakmak üzere bir yörük ailesiyle de anlaşır. Bir Ağustos günü Faik'in oğlu Nusret, 2 torunu Zafer ve Caner birkaç günlük tatil için dedelerini ziyarete gelir. Oğlu ve torunları geldiklerinde görür ki Faik tepenin arkasındaki yörüklerle kavgaya tutuşmuştur."
Filmi izlerken yüzlerini hiç görmediğimiz yörükler, devletlerin silaha verdikleri önemi meşrulaştırmak için yarattığı fakat çoğunlukla kim olduklarını tam da seçemediğimiz düşmanları çağrıştırıyor. Örneğin 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin vatandaşlarının telefonlarını dinlemek için çıkardığı yasa... Hükümet yetkililerine bakılırsa, ABD halkını "teröristlerden" korumak için özel hayatlarına "bir miktar" karışmak caizdi. Aynı mantıkla, Faik'in yörüklerin keçisini yemesi de caiz.
Tepenin Ardı'nda biz varız
Fakat filmi analiz ederken bu kadar genel bir pencereden bakmamak da mümkün. Çünkü insani zaaflar hoş görülmediğinden aslında hepimiz onları saklamak, zaaflarımızdan doğan hataları ise başkalarına mâl etmek eğilimindeyiz. "Günahlarımız" halıların altına süpürüldüğünde, günahlarımızın doğurduğu sonuçlar da halıların altına girmiyor maalesef. Bu nedenle "Benim suçum yok, onlar yapmıştır" cümlesinin hedefine birilerini koymak gerekiyor. İşte, o suçlu insanlar Tepenin Ardı'nda yaşıyorlar. Konuya böyle bakınca anlıyoruz ki Tepenin Ardı'nda da aslında biz varız.
İyi kamufle ol
Öte yandan askerde akıl sağlığını yitiren Zafer'e, gördüğünü sandığı asker arkadaşları sık sık iyi kamufle olması gerektiğini hatırlatıyor. Sadece askerlik sırasında değil, bizimki gibi bir dünyada hayatta kalmak için iyi kamufle olmak, fazla dikkat çekmemek gerekiyor aslında. Dikkat çeker gibi olunca da hemen tepenin ardını işaret etmek...
Filmi izlerken, silahların insanları ne kadar tahrik ettiğini, silahın girdiği yerden şerden başka bir şey çıkmadığını düşündüm. Silah sanayinin varlığını sürdürmek için savaşlara ihtiyacı var ya, o silahlar doğrultulunca ateşleniyor bu sebeple. Tepenin Ardı'nda da böyle. Silah görünüyorsa, mutlaka bir tahribat yaratıyor. Çocuklar silahlarla oynamaya özeniyor, silahlarla fazla haşır neşir olan büyükler akıl sağlığını yitiriyor. Bu sırada insan, film sırasında karşımıza sık sık çıkan keçi sürülerinin "keçileri kaçırmak" deyimine bir gönderme mi olduğunu merak ediyor.
Sadece bu da değil... Politika yaparken insanların saldırı olarak görüp dinlemeye bile zahmet etmeyeceği şeyleri sanat sayesinde kibarca ifade etmek mümkün oluyor kesinlikle. "İnsanları, hayvan avlar gibi avlıyoruz" demek güçse de, Zafer keçi sürülerini operasyona çıkmış askerlerle karıştırınca, verilen mesaj belki de bu oluyor.
Haftaya vizyonda
Bugüne dek katıldığı 10 uluslararası festivalden ödülle dönen Tepenin Ardı, Türkiye'de 14 Aralık'ta, yani 1 hafta sonra vizyona girecek. Festivallerde yakaladığı başarıya rağmen Türkiye'de sadece 7 salonda gösterime girecek olan film, hak ettiği ilgiyi Almanya ve Avusturya'dan görmüşe benziyor. Zira film, 16 Kasım'dan itibaren Almanya ve Avusturya'daki toplam 16 kentte bağımsız sinemalarda gösterilecek. Fransa'da ise Nisan 2013'te 25 şehirde ve 30 salonda vizyona girmesi planlanıyor.