Temiz denizin mavisi organik domatesin kırmızısıyla buluşuyor

Güncelleme Tarihi:

Temiz denizin mavisi organik domatesin kırmızısıyla buluşuyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2010 00:00

Türkiye’nin mavi-yeşil koylarını korumak için güzel bir proje kapıda. Bu proje için hem temiz hem de lezzetli desek yanlış olmaz. Bozburun, Göcek, Kekova, Belek, Foça ve Gökova gibi güzelliğiyle meşhur sahil bölgeleri artık organik tarım üssü olacak. Ağaçlar kesilip tarım arazisi mi olacak, diye korkmayın; mevcut tarım arazilerinde artık organik tarım teşvik edilecek. Sadece koylar değil Tuzgölü, Uzungöl gibi diğer özel çevre koruma bölgelerinde de organik tarım yapıldığını göreceğiz. Önümüzdeki yaz ilk mahsulün alınması bekleniyor

Hepsi muhteşem manzaralarıyla turizminin göz bebeği. Datça-Bozburun, Fethiye-Göcek, Kaş-Kekova, Belek, Foça, Gökova, Göksu Deltası, Köyceğiz-Dalyan, Patara koyları, çevreleyen bölgeyle birlikte Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu (ÖÇK) tarafından Bakanlar Kurulu kararıyla koruma altında. Aynı şekilde Gölbaşı, Ihlara, Tuzgölü ve Uzungöl de özel çevre koruma bölgesi. Tüm bu bölgelerde artık organik tarım yapılacak. ÖÇK bu bölgelerde biyolojik çeşitliliği korumak, suyun akılcı ve planlı kullanımını sağlamak amacıyla projeler yapıyor.
Tarım Bakanlığı’na bağlı TÜGEM (Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü) ile bir işbirliği protokolü imzalayan ÖÇK, daha önce bu bölgelerde ‘iyi tarım uygulaması’ yapıyordu. Şimdi bu protokolün kapsamı genişletildi ve ‘organik tarım’ uygulamasına geçildi. Bu da koruma bölgelerinde tarım arazisi olan üreticilerin topraklarının organik tarım için teşvik edilmesi demek. Böylece artık pazar yerlerinde, manavlarda organik Patara domatesi, organik Kaş marulu veya organik Belek biberi görebileceksiniz.
Organik tarım sadece gıda güvenliği sağladığı için değil, ürünün yetiştiği alanda da kirlilik yaratmadığı için insan ve çevre sağlığı açısından bilinen en iyi tarım uygulaması. Organik tarım alanlarında, kimsayal gübreler ve tarım ilaçları kullanılmadığı için yağmur suyuyla birlikte denizlere, göllere, yeraltı sularına kimyasal karışma riski de azaltılacak.
Dalyan, Göksu Deltası, Datça, Patara ve Tuz Gölü çevresi geniş tarım arazilerine sahip olduğu için bu projenin çok faydalı olacağı düşünülmüş. Buralardan tarım kimyasallarının uzaklaştırılması bile başlı başına büyük bir kazanç. Bu durum doğaya gereksiz kimyasal yükü bindirmediği için bölgenin biyolojik çeşitliliğini
/images/100/0x0/55eac658f018fbb8f895e4d0
korumak açısından da faydalı. Projeyle yöre halkının refah seviyesini artırılması da hedefleniyor.
Organik tarım bölgelerinde domates, salatalık, pırasa, üzüm, maydanoz, dut, incir, biber, dolma, nohut, yeşil mercimek, barbunya gibi ürünler yetiştirilecek. ÖÇK uygulamadan daha iyi sonuçlar alınabilmesi için eğitim çalışmaları da başlatacak ve organik tarımın ne olduğu konusunda üreticileri kampanyalarla bilinçlendirecek.

212 ÇEŞİT ORGANİK ÜRÜN

Türkiye’de şu anda 502 bin hektar alandan, 984 bin ton organik ürün elde ediliyor. Bitkisel hayvansal ve su ürünleri olmak üzere 212 çeşit organik üründen 7 bin 566 ton ihraç ediliyor. İhraç edilen ülkeler arasında Almanya, Fransa, Hollanda Avustralya, Güney Kore ve Amerika Birleşik Devletleri de var. Organik tarımı desteklemek için bu yıl üreticilere dekar başına 20 lira ödeyen Tarım Bakanlığı 2011 için destekleme fiyatını dekar başına 25 lira olarak belirledi.

ALMAN CUMHURBAŞKANI’NDAN ÇEVRE UYARISI

Geçen çarşamba günü Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un Kayseri’de Türk-Alman İşadamları Forumu’nda yaptığı konuşmayı dinledim. İş dünyasının başarılarına, Türkiye’nin kat ettiği ilerlemeye övgüler yağdırdı. Ancak bir konuda çok geride olduğumuzu vurguladı. Bunun çevre sektörü olduğunu tahmin etmekte zorlanmıyorsunuz sanırım. Bakın Wulff ne dedi: “Çok kaliteli ürünler üretiyorsunuz. Türkiye artık Avrupa’nın sanayi tezgahı değil. Fakat çevre teknolojileri ve enerji verimliliği, doğalgaz depolama sistemleri, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi konularda daha yapılacak çok şey var. Belki de çevre bilinci henüz yeterince gelişmiş değil. 10 yıl sonra tüm dünyada enerji bilançosuna bakılacak. Bir uçağın, bir aracın tasarrufu, saldığı karbondioksit emisyonu, hepsi değerlendirilecek.” Wullf, işadamlarının bu konuda bir çalışma grubu kurmasını dilediğini, özellikle enerji tasarrufu ve verimliliği konusunda Almanların sunabileceği teknolojiler olacağını belirtti. İster Almanya’yla ister ileri teknoloji sahibi başka ülkelerle olsun bu konuda gerçekten yapılacak çok iş var. İşte enerji israfını gösteren bir rakam:

YALITIMSIZLIĞIN BEDELİYLE 2 MİLYAR 250 MİLYON AĞAÇ DİKİLİR

XPS Isı Yalıtımı Sanayicileri Derneği yaptığı bir hesaplamayla binalarda ısı yalıtımsızlığının bedelinin yıllık 7.5 milyar dolar (11 milyar 250 milyon lira) olduğunu hesaplamıştı. Bu en başta daha az enerji talebi ve daha az karbondioksit salımı demek. Bunu farklı ölçeklere vurduklarında durum daha da iyi anlaşılıyor. Yıllık toplam enerji tüketimimiz 110 Milyon TEP (Ton Eşdeğer Petrol). Bunun üçte birini yani 36 Milyon TEP’i binalarda kullanıyoruz. Binalarda kullanılan enerjinin de yaklaşık yüzde 85’i yani 30 milyon TEP ısıtma ve soğutma için harcanıyor. Binalarda ısı yalıtımı olsa bu miktar yüzde 50 azalabiliyor. ‘TS 825 Binalarda Isı Yalıtımı Yönetmeliği’ne uygun şekilde tüm çatı, duvar, temel yalıtımları olsa bakın bu tasarrufla neler yapılabiliyor.
* TEMA’dan bir fidan dikimi ücreti 5 lira olduğu düşünülürse 2 milyar 250 milyon fidan dikilebilir.
* Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 2010’da en düşük oranlarla 892 lira. Yani 12 milyon 610 bin ailenin aylık yemek masrafı karşılanabilir.
* Bir öğrencinin yıllık okul masrafı 657 lira. Bununla 17 milyon 120 bin öğrencinin yıllık okul masrafı karşılanabilir.
* Yalıtımsızlığın bir yıllık israf boyutu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ortalama 25 yıllık bütçesine, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ise 7.8 yıllık bütçesine denk.
(Isı yalıtımı uygulamaları konusunda ayrıntılı bilgi almak için, www.xpsturkiye.org ve (216) 415 68 94 XPS Isı Yalıtımı Sanayicileri Derneği’ne başvurabilirsiniz.)

O DA YEŞİL
Elektrik tüketimi kotalı olsun
CEM ADRİAN - MÜZİSYEN


Küresel ısınma mevzuunu insanlar bir trend gibi harcadı. Sanki artık modası geçmiş, sanki olay kapanmış gibi davranıyorlar. ‘Hadi bu da geçti bakalım sırada ne var’ gibi bir beklentiye girildi. Bu çok rahatsız edici, çünkü hiçbir şey iyiye gitmiyor. Küresel ısınma yavaşlamış değil. Plastik poşet kullanmak gibi bazı şeyleri içim acıyarak mümkün olduğunca az yapıyorum. Enerji tasarrufu yapmak için televizyonları stand-by konumunda bırakmama, çalışmayan aletlerin fişleri çekme gibi konulara çok dikkat ediyorum. Ben ufacık da olsa bir tasarruf sağlarken, bir mağazada tüm ışıkların sonuna kadar yanık olduğunu, gece de yanmaya devam ettiğini görünce açıkçası benim telefon şarjını fişten çekmemin dünyayı kurtarabileceğine inanamıyorum. Bazı şeyler ciddi olarak yasaklanmalı. Örneğin mağazaların, caddelerdeki olur olmaz tabelaların aydınlatmaları kısıtlanmalı. Ben 10 yıl bile, çalışmayan bir aletin fişini çekerek enerji tasarrufu yapsam ancak bir kuyumcunun ışıklarının bir gece kapanmasına eşit olur herhalde. Belki fantastik bir şey ama bence her işletmenin bir sınırı olmalı, mesela bu ay sadece 200 liralık elektrik kullanabilirsiniz, bundan sonrası için daha yüksek bir tarifeye geçeceksiniz denmeli. Böyle konuşunca beni diktatörlükle suçluyorlar ama bizim yaşadığımız ülkede insanların, daha çok cezalardan anladığını düşünüyorum. Çevre konusunda olumlu mesajlar veren bir etkinlik teklifi gelse tabii ki duyarsız kalmam. Kampanya ya da konser olabilir.

Bİ’ŞEY YAPMALI
Biyo Çeşitlilik 2010: Tüm Çeşitliliğiyle Yaşam


Birleşmiş Milletler tarafından bu yılın ‘2010 Uluslararası Biyoçeşitlilik Yılı’ olarak belirlenmesi nedeniyle Ortadoğu Teknik Üniversitesi Biyoloji ve Genetik Topluluğu 30-31 Ekim’de ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde ‘Biyoçeşitlilik 2010: Tüm Çeşitliliğiyle Yaşam’ adlı bir konferans düzenliyor. Saat 09.30-17.30 arasında düzenlenecek olan konferans Prof. Dr. Aykut Kence’nin açılış konuşmasıyla başlayacak; çeşitli üniversitelerden 10 akademisyen sunum yapacak. biyogen.metu.edu.tr/biodiv/index.htm

EKO TASARIM
Mısır nişastasından bio-kalem


Endüstriyel tasarım şirketi Designum, StepPen için promosyonel bir ürün olarak biokalem tasarladı. Designum tasarım ekibi Ümit Altun, Uğraş Akpınar, Metin Kaplan ve Barışcan İstemi’den oluşuyor. Üretiminde, mısır nişastası atığından elde edilen, biyolojik olarak doğada çözünen biyoplastik hammadde, geri dönüştürülmüş karton ve toksik madde içermeyen mürekkep kullanıldı. Doğal yaşamı destekleyen bir ürün olduğunu pekiştirmek için, kapağındaki özel bir bölme içerisine üç adet karaçam tohumu yerleştirdiler. Bu tohumlar doğal ortamlarında ağustos-eylül ayları arasında toprağa düşüyor. Bu tohumları uygun işlemlerden geçirirseniz evde de çimlendirebilir, bir yıl boyunca saksıda muhafaza edip bir fidan olduklarında da toprağa dikebilirsiniz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!