Güncelleme Tarihi:
Uluslararası çalışmalarda, teknofobik ürünler olan mikro dalga fırınlar, bulaşık makinesi ve cep telefonlarının kanser yaptığına dair kesin veriler bulunmadığı, kansere yol açan nedenler arasında tütün kullanımı ve beslenme alışkanlığının ilk sırada olduğu belirtiliyor.
Uzmanlar, yapılan uluslararası çalışmalarda, bu cihazların kanser yaptığına dair kesin bir veri bulunmadığını, kanser sebepleri arasında listenin son sıralarında bile yer almadığını ancak yine de aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini belirtiyor.
Kansere yol açan nedenler arasında tütün kullanımı, beslenme alışkanlığı, aşırı kilo, hareketsiz yaşam ve çevre kirliliği gibi faktörlerin ilk sırada yer aldığına dikkat çekiliyor. Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Onkoloji Enstitüsü Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İsmail Çelik, teknofobik cihazlar ve kanser ilişkisi hakkında yaptığı açıklamada, medeniyetin en önemli göstergesinin teknolojik gelişmeler olduğunu söyledi.
TEKNOLOJİK GELİŞMELER TEKNOFOBİ YARATIYOR
Ortalama insan ömrünün 80-90 yaşına kadar uzamasının modern ilaçlar, tanı yöntemleri ve yeni tedavi metotları gibi teknolojik gelişmelerle gerçekleştiğini ifade eden Çelik, teknolojik ilerlemelerin getirdiklerinden duyulan endişe anlamına gelen “teknofobi”yi de yarattığını belirtti.
Çelik, bunun yeniliğe ve bilinmeye karşı olan endişe, çekinme ve korkuya yol açtığını, bunun normal olduğunu ancak bilimsel temele dayanmayan çekincelerin yaşamı zorlaştırmak ve gerçekten sağlığa zararı ispatlanmamış şeylerden uzaklaşılmasına yol açabileceğini bildirdi.
Teknofobi kurbanları arasında modern teknoloji ürünü cihazların ön sırada yer aldığını belirten Çelik, şunları kaydetti:
“Bilimsel zeminden ziyade daha çok dedikodu şeklinde yayılan teknofobinin kurbanları, televizyon, cep telefonu, bilgisayar, mikrodalga fırınlar, bulaşık makineleri gibi cihazlardır. Bu cihazlar, aslında kanser sebepleri arasında listenin son sıralarında bile yer almazlar.
Kansere yol açan gerçek sebepler çoğunlukla çevresel ve yaşam tarzı kökenlidir. Tütün ve tütün mamulleri kullanımı, beslenme alışkanlıkları, şişmanlık, fizik aktivite azlığı, alkol kullanımı, çeşitli enfeksiyonlar (Hepatit B ve Human Papilloma virüsleri) ve bilinçsiz güneş ışığı maruziyeti kanser sebeplerinin yüzde 90-95'ini oluşturur.
Bir diğer anlatımla kanserden korunmak için yaşam biçimimizi değiştirmemiz ve sigara dumanına maruz kalmayan, sağlıklı beslenen, şişman olmayan ve fiziksel olarak aktif bireyler olmamız gerekli ve yeterlidir. “
CEP TELEFONU - KANSER İLİŞKİSİ
En çok tartışılan teknofobik cihazın cep telefonu olduğunu belirten Çelik, “Dünya genelinde iki milyardan fazla kişinin cep telefonu kullandığı tahmin edilmekte ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. 2000 yılında her 100 kişiden 12.2'si cep telefonu kullanırken bu sayı 2007 yılında 100 kişide 49.5'a yükselmiştir” dedi.
Çelik, cep telefonu kullanımı ile kanser gelişimi riski arasındaki ilişkinin uzun süredir sağlık otoritelerinin, teknoloji üreticilerinin ve kamuoyunun gündeminde önemli bir yer işgal ettiğini ifade ederek, “Günümüzde cep telefonlarının çoğunun yaydıkları elektromanyetik dalgalar 800 ila 2000 MHz arasındadır ve mikrodalga spektrumundadır ve bu frekanstaki dalgalar Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesince belirlenen sağlık güvenliği
sınırlarının dışındadır” diye konuştu.
Bu yüzden çalışmaların devam ettiğini ve güvenlik ölçütlerinin sürekli sorgulandığını, bu kapsamda Türkiye'nin de içinde bulunduğu uluslararası çalışmaların yürütüldüğünü dile getiren Çelik, Ekim 2009 tarihinde yapılan bir çalışmada, cep telefonu kullanımı ile kanser gelişim riski hakkındaki tüm araştırmaların biraraya getirilerek incelendiğini bildirdi.
Çelik'in verdiği bilgiye göre, “bu çalışmada geçtiğimiz on yıl içinde yapılmış bazı epidemiyolojik çalışmalarda mobil telefon kullanımı ile beyin tümörleri, baş boyun tümörleri, non-Hodgkin lenfoma ve testis kanseri gibi malign veya benign tümörlerin gelişimleri arasında bir risk ilişkisinin var olup olmadığı incelendi. Bir araya getirilen ve incelenen vaka-kontrol çalışmalarının bazılarında mobil telefon kullanımı ile tümör riski arasında pozitif bir ilişki bulunurken diğer vaka-kontrol çalışmalarında herhangi bir ilişki tespit edilemedi.
Ayrıca bu vaka-kontrol çalışmaları dışında kalan tek geriye dönük kayıt incelemesi çalışmasında, kısa veya uzun dönem kullanım ile risk arasında herhangi bir ilişki gösterilmedi. Bugüne kadar yapılmış çalışmalarda cep telefonu kullanımının kansere yol açtığına ilişkin halihazırda bir bulgu ve uluslararası örgütlerce yapılmış bir uyarı mevcut değil. Yine de bilim insanları, daha geniş kapsamlı çalışmalar yaparak konuyu araştırmaya devam ediyor.”
CEP TELEFONU OTOMOBİL KAZASI RİSKİNİ ARTIRIYOR
TÜBİTAK tarafından konuya ilişkin yayımlanan rapor hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Çelik'e göre, raporda şu görüşlere yer veriliyor:
“Cep telefonlarının ve baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda henüz tam olarak bilinmeyen birçok nokta bulunuyor. Bugüne kadar yapılan laboratuvar deneyleri, deney hayvanları ile yapılan çalışmalar ve epidemiyolojik araştırmalar, bu radyasyonun kanserle bir ilişkisini ortaya koymamıştır.
Yapılan çalışmalar sonucunda cep telefonlarından yayılan elektromanyetik dalgaların beyin fonksiyonlarını kısa süreli etkilediği gösterilmekle birlikte, bu değişimlerin baş ağrısı, uykusuzluk veya psikolojik bozukluklarla ilişkisini gösteren bilimsel bir kanıt elde edilmemiştir. Cep telefonu veya araç telefonu kullanımının bugün için kanıtlanmış tek sağlık riski, araç sürerken kaza riskini arttırmasıdır.”
Cep telefonu kullanımına ilişkin bilimsel olarak zararlı olduğu tespitinin elde edilmediği ancak çalışmaların devam ettiği vurgulanan raporda, cep telefonu kullanımında özellikle çocuklar açısından aşırıya kaçınılmaması, baz istasyonu ve cep telefonlarının standartlara uygun olarak imal edilmesi, baz istasyonları anten yerleşimlerinin yaşam alanları göz önüne alınarak planlanması ve periyodik kontrollerinin yapılması gerektiğine dikkat çekiliyor.
TÜBİTAK'ın raporunda, elektromanyetik radyasyonun insan yaşamından tümüyle çıkarılmasının mümkün olmadığı belirtilerek, “dolayısıyla, her yeni teknolojide olduğu gibi kullanımında dikkatli davranılması gerektiği” uyarısında bulunuluyor.