Teknoloji korkusu: elektrofobi

Güncelleme Tarihi:

Teknoloji korkusu: elektrofobi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 05, 2010 05:53

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biofizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tunaya Kalkan, yeni teknolojilerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda yanlış bilgilendirmeyle, toplumda teknolojik gelişmelere ilişkin korku yaratıldığını ve bunun “elektrofobi”ye dönüştüğünü söyledi.

Prof. Dr. Kalkan, elektromanyetik alanların insan sağlığına etkisi konusunda sorulan soruları yanıtlarken, elektromanyetik dalga spekturumunun kozmik ışımalardan nükleer radyasyona, ultraviyoleden kızılötesi ışımaya karar geniş alanda bulunduğunu ve mikrodalga fırın, cep telefonu, baz istasyonu, telsiz yayınları, yüksek gerilim hatları, tıbbi cihazlardaki sistemlerin hepsinin elektromanyetik dalga yaydığını anlattı.

Radyasyon, kozmik ışıma gibi görünür ışığın daha yüksek frekansta bulunduğundan, enerjilerinin de çok yüksek olduğunu kaydeden Kalkan, “Bu yüksek enerji, bir atomun elektronuna çarpıp, onu oradan koparabiliyor. Elektron koparsa, yenisi gelir ancak, canlı organizmada bir elektron kopartıldığında oradaki işlev, fonksiyon bozulur. Fonksiyonun bozulması hücreyi öldürebilir veya değiştirebilir. Bu değişiklik, canlı organizmanın ölümüne, kanserine gidebilir” diye konuştu.

Kalkan, 1930'lardan bu yana yüksek frekanslı görünür ışığın öldürücü olabileceğinin bilindiğini ve buna yönelik olarak alınan tedbirlerin bazılarını, “tedavi amaçlı kullanılıyorsa doz belirlenmesi”, “ultraviyoleden korunmak için fazla güneşe çıkmama uyarısı”, “hamilelerin röntgen çektirmemesi” şeklinde sıraladı.

Görünür ışıktan düşük frekanslı olan ışımaların, enerjisinin düşük olması dolayısıyla atomdan elektron kopartabilecek etkiye sahip olmadığını ancak yapılan çalışmalarda, gerilim hatları altında yaşayanlarda beyin tümörü, lösemi vakaları görüldüğüne değinen Kalkan, şöyle devam etti:

“1980'lerde Türkiye'de biz de bu alanda çalışmaya başladık. Bazı etkileri gördük. Eğer, şiddeti çok yüksekse ve insan uzun süre bunlara maruz kalıyorsa, bazı etkileri görebiliyoruz. Bu etkileri ortaya çıkarabilmek için çok uzun bilimsel çalışmalar yapılıyor. Modelleme, hesaplama, hayvan deneyi yapıyoruz ama insan deneyi yapamıyoruz. Bu konuda uzun süreli sağlık taramaları yapılabilir.”

“BİLİMSEL OLARAK SAĞLIĞI ÖN PLANDA TUTAN STANDARTLAR OTURTULMUŞ
DURUMDA”


Tunaya Kalkan, düşük frekanslı ışımaların, ısıl (termik) ve ısıl olmayan etki olmak üzere iki tür etkisi bulunduğuna işaret ederek, şu bilgileri verdi:

“Elektromanyetik alan insan vücudunun içinden geçiyorsa, enerjiyi bir miktar vücutta bırakır ve orada sıcaklık artışı olur. Vücut biraz ısınır ve o ısıyı dışarıya vermeye çalışırız. Veremezsek, vücut iç sıcaklığı artar. Bunun artığı anda vücut içerden koruma mekanizması çıkartıyor.

Ter bezlerinin aktive olması gibi... Bu bir savunma mekanizmasıdır. Vücut sıcaklığı 1 derece artarsa, bu savunma mekanizması devreye giriyor. O zaman vücut sıcaklığını 1 derece artıracak elektromanyetik alanın ne kadar olduğuna bakıyoruz ve bunun altında bir alanda durulması gerektiğini söylüyoruz.”

Bu konuda uluslararası standartlar bulunduğuna ve Türkiye'de bu standartların tek baz istasyonu için, değerin dörtte biri alınarak, 10 volt/metreye indirildiğine işaret eden Kalkan, herhangi bir yere elektromanyetik alan üreten sistem konmadan önce, bunun standartların altında olup olmadığını denetlendiğini belirtti.

Cep telefonu ve baz istasyonu için vücudun sıcaklığını 1 derece artıran alanın 50'de biri kadarlık alanda durulmaması gerektiğinin söylendiğini vurgulayan Kalkan, bu değerin, birinci nesil cep telefonları için 42 volt/metre olduğunu söyledi ve “Eğer 42 volt/metrelik bir alandaysanız, bu sizin tüm vücudunuzu da etkiliyorsa, vücudunuzun sıcaklığını artırır ve vücut bir çeşit savunma mekanizması üretir. Ancak, bunun 50'de 1'i vücudu ısıtmaz” dedi.

Kalkan, ısıl olmayan etki konusunda ise dışarıdan gelen elektromanyetik alanın vücuttaki elektrik yüklerini hareketlendirerek, moleküler yapıda, hücre yapısında bozulma yaratıp, beklenmedik sağlık problemleri ortaya çıkarıp çıkarmayacağına ilişkin pek çok deney yapıldığına değinerek, “Şu anki verilerle bunları ortaya koyabilecek, yani insana ısıl olmayan bir etkiyle sağlık problemi yaratacak bir şey görülmedi” dedi.

Bu konuda, bazı iddialar ortaya konduğuna ancak asıl sonuç için 20-25 senelik sağlık taramaları gerektiğine dikkati çeken Kalkan, şunları söyledi:

“Ön sağlık taramalarıyla ilgili Almanya'da yapılan ilk çalışma sonuçları çıktı, 'biz bir şey görmedik' diyorlar. Bunlar daha ön çalışma. 20-25 sene sonra ortaya bir şey çıkacaksa, bizim hesaplayamadığımız, bizim hayvanlarda gözleyemediğimiz, bizim modellerde ortaya çıkaramadığımız, hemen bunların tedbirlerini alırız. Şu ana kadar görünen, bilimsel olarak insan sağlığını ön planda tutan standartlar oturtulmuş durumda.”

ELEKTROFOBİ


Prof. Dr. Kalkan, yeni teknolojiler insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda yanlış bilgilendirmeyle, toplumda teknolojik gelişmelere ilişkin korku yaratıldığını ve bunun “elektrofobi”ye dönüştüğünü belirterek, şunları anlattı:

“Koruyucu hekimli tedaviden önce gelmeli. Elektrofobinin oluşmaması için ne doğru bilgilendirmek lazım. Hangi cihazı kullanıyorsun?, Ne kadar enerji yayıyor? Bunun zararlı sınırı ne kadardır? Zararlı sınır aşılmış mı, aşılmamış mı? Eğer bu bilgiyi verirsek, elektrofobinin olmasını önleriz. Başka bir deyişle, koruyucu hekimlikle, hastalığı daha olmadan ortadan kaldırırız.”

Asıl tehlikeli olan nükleer radyasyon iken, bunun tıpta, enerji üretiminde kullanıldığına dikkati çeken Kalkan, “Doz hesaplarıyla ölçüyle veriyoruz. Elektromanyetik alanlarda da ölçüyle veriyoruz. Önemli olan dozdur, ölçüdür. Su, son derece faydalı bir şeydir. Günde 2-3 litre su içilmesi önerilir. 15 litre su içerseniz ne olur? Su zehirlenmesinden ölürsünüz. Bu kadar faydalı bir şey bile dozunun üstüne çıktığınızda öldürücü olur. Elektromanyetik alanın da belli bir dozu var. O dozun üstüne çıkarsanız zararlı olur.”

Cep telefonu ve baz istasyonunda birinci nesil, 900 megahertz için 42 volt/metre, 1.800 megahertz için 57 volt/metre sınırları bulunduğunun altını çizen Kalkan, Türkiye'de bu oranların dörtte birinin alındığını ve hastaneler ve civarındaki aletlerin de etkileşmemesi için 3 volt/metre sınırı bulunduğunu söyledi.

“RADYOAKTİVİTE İNSANI ÖLDÜRMEZ, AMA DOZ AŞILMADIĞI SÜRECE”

Kalkan, standartların devlet aracılığıyla korunması, kontrol edilmesi gerektiğine işaret ederek, cep telefonunu kullanımına ilişkin olarak şu bilgileri verdi:

“Cep telefonunu kalp üzerinde ve belimizde taşımamalıyız. Vücuda yapışık taşımak çok akılcı değil. Belde, genital bölgeyi ışınlıyor ve her ne kadar zayıf da olsa sürekli olarak vücuda yakın. Tabii genital hücreler son derece hassas hücreler, onlarda değişiklik çok daha kolay olabilir.

Birini arıyorsunuz, açıldığını görünce kulağınıza dayayın ve biri sizi aradığında, önce telefonu açın, daha sonra kulağınıza dayayın. Kulağınıza hemen dayamayın, çünkü o arada şiddeti çok yüksek, baz istasyonuyla iletişim kurmaya çalışıyor sinyal yükselterek. Radyoaktivite insanı öldürmez, ama doz aşılmadığı sürece. Teknoloji ilerledikçe bunların dozları da düşüyor. “

Prof. Dr. Tunaya Kalkan, hastane, okul, cami gibi insanların toplu bulundukları yerlerde alan şiddetleri “daha” sıkı denetlenmesi gerektiğine dikkati çekti.

“PSİKOLOJİK OLARAK ETKİLENİYORUZ”

Tunaya Kalkan, toplumda oluşan elektrofobiye ilişkin olarak, dava konusu olan durumlardan örnek olarak verirken, mahkemede, bilirkişi raporu, ölçüm değerleri ve izin verilen sınırlara uyulduğu görülse bile, bazen kişilerin “biz psikolojik olarak etkileniyoruz” dediklerini anlattı.

Kalkan, baz istasyonunun dışarıya doğru ışıma verdiğini, aşağıya ışıma vermediğini söyledi.

Teknoloji Bilgilendirme Platformu olarak elektrofobiyi doğru bilgiyle ortadan kaldırmayı, doğru bilgilendirmeyle toplumun ve insanların korunmasını amaçladıklarını vurgulayan Kalkan, bu kapsamda toplantı, konferans ve çalıştay düzenleneceğini söyledi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!