Güncelleme Tarihi:
TÜRKİYE’nin hiç de iç açıcı olmayan ve geleceğe yönelik ciddi kaygılara yol açan eğitim sisteminin nasıl daha iyi, verimli ve geleceğe yönelik olarak tasarlanabileceğini, ne gibi değişiklikler yapılması gerektiğini uzmanlara sorduğumuz dizimizin ikinci gününde, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde matematik profesörü, Şirince’deki Nesin Matematik Köyü’nün kurucusu ve yöneticisi Ali Nesin’e sorular yönelttik:
Sınav sistemini başarılı buluyor musunuz?
Sınavlar son derece nitelikli. İki milyon kişiye ancak seçmeli sınav yapılabilir ve yıllardan beri takip ediyorum, ‘Daha nitelikli sınav nasıl yapılır’, bilmiyorum. Sorun sınavların niteliğiyle değil, kendisiyle. Tek bir sınavla, sistem nasıl olursa olsun, eğitimde ilerlememiz mümkün değil. Her şeyden önce, yapılan sınav, özü itibarıyla üniversiteye giriş sınavı değil, liseyi bitiriş sınavıdır. Nitekim sorular öğrencilerin lisede gördükleriyle ilgili, üniversitede okumaya hazır olup olmadıklarıyla ilgili değil. Zaten benim bölümümü hangi öğrencinin başaracağını ben mi daha iyi bilirim, yoksa MEB’deki, YÖK’teki, ÖSYM’deki biri mi? Tabii ki ben bilirim.
‘İŞTE BENİM ÇÖZÜMÜM’
Peki nasıl iyileştirilebilir üniversiteye giriş sistemi?
Çözümüm şöyle:
Üniversiteye giriş sınavı değil, lise bitirme sınavı olmalı. Belli puanın üstündeki liseyi bitirmiş sayılmalı.
Her üniversite öğrenci seçiminde özgür olmalı.
Ülke eğitim bölgelerine ayrılmalı. Eğitim sistemi tek merkezden yönetilmemeli.
‘Taşra üniversiteleri’, bölgesindeki öğrencilere öncelik vermeli.
Farklı farklı üniversiteye giriş sınavları düzenlenebilmeli. Bu sınavlar resmî bir kurum tarafından organize edilmek zorunda değil. Özel şirketler de üniversiteler de sınav düzenleyebilmeli.
Üniversiteler öğrencileri istedikleri sınav sonuçlarıyla, mülakatla ya da dosya üzerinden kabul edebilmeliler.
STK’LAR DA GÖREVE
‘Matematik Köyü’nün Delisi’ kitabında ‘maaşlı devlet memurlarının’ eğitimdeki tüm sorunları çözemeyeceğini, onlara sivil toplum kuruluşlarının yardım etmesi gerektiğini öne sürüyorsunuz. STK’lar tam olarak ne yapmalı?
‘STK’lar ne yapmalı’dan öte, ‘Devlet ne yapmalı’ diye sormak lazım. Türkiye’de dünyanın hiçbir yerinde görmediğim bir gönüllü ordusu var. Birileri için bir şey yapmaya can atıyorlar. Ama paraları, imkânları, ellerinden tutan yok. Devlet STK’lara imkân tanımalı, onlara sponsor olmalı.
ÖZGÜR DÜŞÜNCE EĞİTİMDE DE ŞART
Mevcut eğitim sisteminde çocukların ‘düşünmediğini’ söylüyorsunuz. Nasıl ‘düşünebilir’ çocuklar?
Kas yapmanın var, ama düşünmenin reçetesi yok. Düşünme tek başına öğrenilir. Bir başkası ancak yol gösterebilir, bir kitabı, bir problemi işaret edebilir. Öğretmen, düşünmeyi öğretmek için öğrenciye ancak yol gösterebilir. Özgür düşünce de özgür bir toplumda bulunur. Toplumumuz özgür değil. Öğretmen özgür değil ki öğrenci özgür olsun, devlet özgürlükçü değil ki vatandaş özgürlükçü olsun. Ben liseyi İsviçre’de okudum, üstelik çok iyi bir lisede. Orada gördüm eğitimde özgürlüğü. İnanın bana, işe yarıyor.Eğİtİm sistemimiz için en öncelikli gördüğünüz reformlar nelerdir? Siz nereden başlardınız? m Ülkeyi özerk eğitim bölgelerine böler ve aralarında rekabet oluşmasına çalışırdım. Eğitime özgürlük getirir, farklı eğitim anlayışlarının var olabilmesi için ne gerekiyorsa yapardım. Öğretmen adaylarının daha donanımlı mezun olmalarını sağlardım. Ve öğretmenlerin meslek hayatları boyunca kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sunardım, donanımlı öğretmenlerin maaşlarını artırırdım.
BİZDEKİLER KADAR FAKİR DERS KİTABI YOK
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi, Hürriyet yazarı Prof. Dr. İlber Ortaylı, hem tarih eğitimi hem de eğitim sisteminin genelindeki sorunları, sorularımıza verdiği yanıtlarla değerlendiriyor:
Okullarımızdaki tarih eğitimini nasıl buluyorsunuz?
Bir nesilden diğerine, tarih derslerinin müfredatı değişiyor. Bunlar zamana ve zemine uyan, araştırmaların getirdiği yenilikleri takip eden zaruri değişimler değil. Bizim nesil ortaokulda eskiçağ ve ortaçağ tarihi; Bizans, Yunan-Roma, Osmanlı tarihi öğrendi. Lisede de bunların daha da gelişkin bir versiyonunu öğrendik. Sonra bunun yerine ‘milli’ tarih eğitimi başladı. 30-40 yıllık bir süreçten bahsediyorum. Ama şu unutuldu: Türkler olmadan Avrupa ve dünya tarihini anlamak mümkün değil. Bizi de dünyasız anlamak mümkün değil. Bir başka sorun da şu: Tarih kitaplarımızda kullanılan üslup mukayeseli bir eğitime imkân vermiyor. Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az.
‘EĞİTİMCİLER RENKSİZ’
Peki tarih eğitimi dışında genel olarak eğitim sistemimizde sorunlar görüyor musunuz?
Maalesef. Sistematik düşünemeyen, renkli üslubu olmayan bir eğitimci kitlesi var. Matematik ders kitapları bile rast gele bir şekilde yabancı kitaplardan derlenmiş. Matematiğin millisi olmaz elbette ama müfredatın iyi takip edilmediği açık. Talebeye aşırı ders yükleyen, matematikte, geometride düşünmeyi, temel kavramları yeterince öğretmeden doğrudan problem çözmeye sevk eden bir sistem bu.
Üniversitede karşınıza gelen öğrencileri, liseden yeterli donanımla çıkmış buluyor musunuz?
Hayır, katiyen bulamıyorum. Yeterli donanımı bırak, saptırılmış bir şekilde geliyorlar. Kronoloji nedir, senkronizasyon nasıl yapılır, tarihte belgelerin önemi nedir, tarih nasıl yapılır öğretilmemiş. Bunlar olmadığı zaman çocuk donanımsız geliyor üniversiteye.
LİSE PROFESÖRÜ GİBİ ÖĞRETMEN
Pekİ ne yapılabilir? Hem tarih eğitimi hem de genel olarak eğitim sistemi açısından soruyorum.
Liselerdeki tarih öğretmenlerini adamakıllı yetiştirmek gerekir; lisan öğrenmeyen tarih öğretmenlerini de mesleğe almamak gerekir. İyi öğretmen yetiştirmek için Fransa’da bugün de takip edilen yöntemi yerleştirmek lazım. Fransızlar felsefe, tarih, matematikte hususi imtihan açar; lise profesörü diye bir unvan vardır. Orada efsane lise profesörleri yetişmiştir. Bizim de seçkin öğretmenler yetiştirmemiz lazım.