Güncelleme Tarihi:
İÇİNDEN geçilen kritik dönem Türkiye’yi pek çok bakımdan oldukça zorlu, oldukça kritik sınamalara tabi tutuyor. Bunlardan biri de özgürlük-güvenlik dengesinin nasıl sağlanacağı, sınırlarının nasıl belirleneceği, uygulamalarının nasıl hayata geçirileceği meselesidir. Açık konuşmak gerekirse, özgürlük-güvenlik dengesini en sağlıklı koruyabilen ülke, Türkiye’dir. Çünkü biz vatandaşlarımızın özgürlük alanını değil, teröristlerin hareket alanını kısıtlamak için çalışıyoruz. Hâlâ sıkıntı çektiğimiz hususlar da yok değil. Örneğin, ‘terörü kutsama, teröristi yüceltme, terör eylemlerini meşru gösterme özgürlüğü’ benim içime bir türlü sinmiyor. Türkiye’de bölücü terör örgütüne ve diğer terör örgütlerine yapılan güzellemelerin bir benzerini, Batı’da, o ülkelerde faaliyet gösteren terör örgütleri için yapın, görün bakın başınıza ne geliyor?
SÜREÇ İSTİSMAR EDİLDİ
Terörle mücadele kapsamında hayata geçirdiğimiz çalışmalar, kimi kesimler tarafından ihtiyatla karşılandığını, hatta eleştirildiğini biliyorum. Ama şundan emin olun, ne yaptıysak ülkemizin ve milletimizin birliğini, beraberliğini güçlendirmek, bekasını güvence altına almak için yaptık. Biz bu faaliyetleri yürütürken, Türkiye ve bölgeyle ilgili farklı niyetler peşinde olan kesimler de boş durmadı. Önce, Çözüm süreci diye adlandırdığımız dönem istismar edilerek, bölücü terör örgütünün şehirlerde yapılanması sağlandı. Ardından, provokatif birtakım gösterilerle, eylemlerle, saldırılarla bölge yeniden çatışma ortamına sürüklendi. Biz, bölge halkının meseleye nasıl umutla yaklaştığını gördüğümüz için sonuna kadar sabrettik.
AĞIR SALDIRI ALTINDAYIZ
Tabii bu süreçte, Paralel Devlet Yapılanması adını verdiğimiz şer örgütün ordumuz ile istihbarat ve polis teşkilatlarımız içinde yol açtığı ağır tahribatın sancılarını da yaşadık. Temmuz ayından bu yana Türkiye bölücü terör örgütünün, geçmişte yaşananlardan çok daha farklı ve çok daha ağır saldırısı altındadır. Son dönemde çok şehit verildi ama şehitlerin döktükleri kanların tek bir damlası bile boşa gitmedi. Çünkü bu sayede bölgeyi ve halkı yeniden kazandık. Şayet bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek, bu bedelleri ödemeyi hep göze almak zorundayız.
38 BİN KİŞİYE GİRİŞ YASAĞI
Biz bugüne kadar 38 bin yabancı uyruklu kişiye, terör örgütleriyle bağlantıları yüzünden ülkemize giriş yasağı koyduk. Bunlardan 3 bin 500’e yakınını, ülkemizde yakalayıp sınır dışı ettik. Tutuklayıp cezaevine koyduklarımızın sayısı bine yakındır. Sınır dışı ettiğimiz kişilerle ilgili, hem vatandaşı bulundukları ülkeye, hem de gönderildikleri devletlere gerekli bilgileri verdik, ikazları yaptık. Açık konuşuyorum, şayet Paris ve Brüksel saldırıları olmasaydı, Avrupa ülkelerinin bu meseleye bakışı şu şekildeydi; ‘Terör örgütleriyle bağlantılı isimler, yeter ki bizim topraklarımızda eylem yapmasın, onun yerine gitsin Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta veya başka yerlerde ne yapıyorlarsa yapsınlar.’ İşte böyle bir çifte standart söz konusuydu. Ne söylediysek, hangi ikazları yaptıysak, maalesef dinletemedik. Sonunda o yılanlar kendilerini de sokmaya, o mayınlar kendi ayakları altında da patlamaya başladı.
TERÖRİST OLARAK ÇIKIYOR
Canlı bomba eylemleri konusunda oldukça hevesli olduğu bilinen terör örgütleri mensupları her yakalandığında, medyada bir furya başlıyor. Neymiş efendim... Masum öğrenciler, masum gençler, masum insanlar devlet tarafından taciz ediliyormuş, tehdit ediliyormuş, takip ediliyormuş. Avukat, gazeteci, siyasetçi, öğrenci, öğretim elemanı gibi kimlikler altında faaliyet gösteren terör yandaşlarını korumak için başlatılan bu kampanyalar, ciddi bir uluslararası destekle yürütülüyor. Sonra, aynı isimler, ya bir karakol baskınının ya bir canlı bomba eyleminin ya da bir başka saldırının arkasından karşımıza eli kanlı teröristler olarak çıkıyor.
HER BİR SUBAY ÖZ KARDEŞİM
Ordunun birliği, beraberliği, emir-komuta zincirinin gücününün mutlaka en üst düzeyde tutulması gerekir. Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim. Anayasamızın 117’nci maddesi, ‘Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur’ diyor. Yine aynı maddenin devamında da, ‘Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir’ ifadesi yer alıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır. Hayatım boyunca, inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim; bu yüzden başım çok belaya girmiş olsa da, hep hasbi konuştum, hasbi davrandım. Şimdi de diyorum ki; buradaki her bir subayımızın benim için öz kardeşimden, öz evladımdan, yakın çalışma ekibimden en küçük bir farkı yoktur. Sizler gibi yiğit, cesur, eğitimli, bilgili, dirayetli ve sadakatli mesai arkadaşlarına sahip olduğum için, ne kadar iftihar etsem azdır. Rabbim her birinizi korusun; çalışmalarınızda sizlere güç, kuvvet versin.
355 ŞEHİT VERDİK, 5 BİN 359 TERÖRİST ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ
m CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Harp Akademileri’ndeki konuşmasında, teröristlere yönelik operasyonlara ilişkin bilançoyu da açıkladı: “Tarihten bugüne, vatan hizmetinde gazilik ve şehitlik mertebesine ulaşan, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, ordunun tüm mensuplarını rahmetle, hürmetle yad ederim. Operasyonların başladığı geçen yılın temmuz ayından bugüne kadar 215’i asker, 133’ü polis, 7’si korucu olmak üzere 355 şehit verdik. Hamdolsun, şehitlerimizin kanını yerde bırakmıyoruz. Aynı dönemde, yurtiçi ve yurtdışında toplam ölü, yaralı, yakalama olarak 5 bin 359 terörist etkisiz hale getirildi. Ama bu durum, şehitlerimizin acılarının yüreğimizi daima yakmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor.”
YETMİYOR... YANAK YANAĞA FOTOĞRAF ÇEKTİRİYOR
CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Harp Akademileri’ndeki konuşmasında MİT TIR’larıyla ilgili haberlerinden dolayı yargılanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün duruşmasına katılan konsolosları da eleştirdi:
“Bir ülkenin başkonsolosu, kalkmış, casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gidiyor, yetmiyor bir de kendisiyle yanak yanağa fotoğraf çektirip yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor, sosyal medyada ‘Türkiye’nin nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerektiği’ gibi, haddini aşan ifadeler kullanabiliyor. Bu kişi, hâlâ ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim alicenaplığımız, misafirperverliğimiz sayesindedir.
BİR GÜN BARINDIRMAZLAR
Başka bir yerde, bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar. Oysa aynı ülkede, benzer suçlamalara maruz kalan medya mensuplarının neler yaşadığının, haklarında hangi davaların açıldığının, ellerindeki malzemeleri imha etmek mecburiyetinde nasıl bırakıldıklarının çok iyi biliyoruz. Biz, teröristlere ve onlara her türlü desteği sağlayan iç ve dış tüm güçlere rağmen, demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından taviz vermeden yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz. Bunun için kimsenin telkinine, dayatmasına ihtiyacımız yok. Biz bunu, başkaları istediği için değil, milletimiz buna layık olduğu için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Türkiye uzun yıllar boyunca sadece teröristle mücadele etti. Bunda da fevkalade başarılı olduk ama terörün kaynağı kurutulmayınca, terörist bitmedi. Bilindiği gibi güvenlik güçlerimizin görevi teröristle mücadeledir. Ama hükümetin, devleti yönetenlerin bir başka vazifesi daha vardır, o da terörle, terörizmle mücadeledir.”