Güncelleme Tarihi:
‘‘BU yaştan sonra çocuk doğuracak değilsin ya. Alalım gitsin!’’
Bir rahatsızlık sonucu muayeneye giden bir tanıdığıma böyle söylemiş doktorlar. Rahminde bir miyom varmış. Belki kansere dönebilirmiş.
Bu durumda en iyisi hastalığa yakalanmadan rahmi alıp riskten kurtulmakmış.
*
Türkiye'de son yıllarda sıkça uygulanan bu yöntem, şu sıralarda Amerika'da da çok tartışılıyor.
Özelilkle göğüs kanseri konusunda.
Yüksek risk grubunda bulunan bazı kadınlar, sapasağlam göğüslerini aldırıyorlar.
Bu uygulama, annesi, 2 teyzesi ve kuzenleri göğüs kanserinden ölen bir kadının ameliyatıyla başlamış.
*
Ailenin tüm kadın üyeleri bu hastalığa yakalanınca Angela, gen testi yaptırmaya karar vermiş.
Test pozitif çıkmış ama bu sonuç yüzde yüz kanser olacağı anlamına gelmezmiş.
Buna rağmen 2 çocuk sahibi Angela, iki göğsünü de aldırmaya karar vermiş.
Ameliyatı yapacak çok iyi bir doktor, bir estetik cerrahı, bir de psikolog bulmuş. Hemen terapiye başlamış.
Sonra gerçek göğüslerini aldırıp yerine yeni göğüsler yaptırmış.
Bu göğüslerin tamamen normal bir görünüme kavuşması için de 4 ameliyat geçirmiş.
Şimdi verdiği karardan ve sonucundan çok memnun.
‘‘Artık sonu gelmez kontroller, testler, biyopsiler yaptırmama, momografiler, sonografiler çektirmeme, endişe içinde yaşamama gerek kalmadı’’ diyor.
*
Basın bu konuda bahsediyor. Televizyonlarda bu uygulamanın moral yönü tartışılıyor. Geleceği kesin olmayan bir hastalığı önlemek için bunca acıya ve zahmete katlanmaya değer mi?
Bu etik açıdan doğru bir yöntem mi? Amerikalılar bu sorulara cevap arıyorlar.
*
Kanserin genetik olma olasılığının araştırılmasına 20 yıl önce başlanmış.
New York'ta bulunan Harlem Hastanesi yetkililerinin verdiği bilgiye göre, 1994 yılında BRCA 1 ve BRCA 2 genleri bulunmuş.
Bu genlerden birinde ya da ikisinde birden var olan bir arıza, her yıl Amerika'da ortaya çıkan 180 bin göğüs kanserinin oluşmasında yüzde 10 oranında etkili oluyormuş.
*
Uzmanlara göre 2003 yılında insan vücudunda bulunan 100 bin civarındaki gen tanımlanmış olacak. Bilginin gücüne değinen Harlem Hastanesi Başhekimi Harold Freeman, ‘‘Bu bilgiyi bomba yapmakta da kullanabiliriz, enerji üretmekte ve insanlara yardım etmekte de’’ diyor.
Umalım ikincisi olsun.
Büyük şehirde yaşa, stresten kurtul
‘‘BU şehirde yaşanmaz artık. Şu işleri bir yoluna koyayım, doğru Bodrum'a. Bir daha da dönmem İstanbul'a’’ gibi sözleri çok duydum.
Ama bu sözleri söyleyenlerin çoğu hâlâ İstanbul'da.
Çünkü terk edip gitmek kolay değil.
Hepimiz İstanbul'un sıkıntılarından yakınıp duruyoruz.
Problemler Londra'da, Paris'te, New York'ta da pek farklı değil.
Ama insan şehirde kurduğu yaşamını, işini gücünü öyle kolayca bırakamıyor.
Bir de her şeye rağmen sinemalar, restoranlar, büyük şehrin modernliği, yıllardır tanıdığımız yüzler, dostlar bizi ister istemez büyük şehirlere bağlıyor.
*
Bazıları gerçekten çekip gidiyor. Peki ya kalanlar?
İşte onlara yol gösteren bir kitap çıktı Amerika'da.
Adı: Büyük Şehirde Stressiz Yaşam.
Psikolog ve stres uzmanı Allen Elkin tarafından yazılmış kitap.
‘‘Büyük şehirde yaşa, stresten kurtul!’’ diyen Elkin, büyük şehirlerde ortaya çıkan stresin nedenlerini şöyle sıralıyor:
1. Güvensizlik
Büyük şehirlerde her an her şey olabilir.
Yarın ne olacağını bilememek insanda güvensizlik yaratıyor.
2. Duygusal yalnızlık.
Büyük şehirde hep anonim kalıyorsunuz.
3. Stres
Hastalanma ve soyulma korkusu gibi strese yol açan ciddi konular dışında hayatımızı yönlendiren daha az dramatik stres kaynakları var. Trafik, korna sesleri, sürekli çalan cep telefonları, suratsız satıcılar, adres bilmeyen taksi şoförleri vs.
*
Büyük şehir stresinin en önemli semptomu yorgunlukmuş.
‘‘Kendinizi sürekli yorgun hissediyorsunuz. Bu da yaşamdan zevk almanızı önlüyor.’’
İkinci belirti ise huzursuzluk.
‘‘Büyük şehir insanının kaba ve düşmanca davranışları huzursuzluk yaratıyor.’’
Ve son olarak da duygusuzluk.
‘‘Büyük şehir bizi katı ve duygusuz yapıyor.’’
*
Büyük şehrin yarattığı stresin bizim abartmamızdan kaynaklandığını anlatan Elkin'in çözüm önerisi şunlar:
1. Abartmayı bırakın:
Gündelik, normal sayılabilecek problemleri büyütmeyin.
Söylemesi kolay gibi geliyor değil mi?
Peki bunu nasıl yapacağız?
Yazar, bunun için de yol gösteriyor:
Bir problem seçin. Örneğin trafiğe kaldınız.
Şimdi kendi kendinize, ‘‘Aman Tanrım, bu başıma gelebilecek en korkunç şey. Mahvoldum’’ diye söylenin.
Bir problemi trajedi haline getirmek duyguların kontrolden çıkmasına yol açar, gereğinden fazla strese girmemizi sağlarmış.
Şöyle bir örnek veriliyor kitapta: ‘‘Trafikte kalmak gibi sıkıntı veren normal bir problemle Nobel Ödülü (!) almak için geç kalmanız arasında büyük bir fark var. Bunu unutmayın.’’
Gündelik bir problemi trajedi haline getirdiğimiz zamanlarda kendimize şu soruları soracakmışız:
‘‘Bu olay benim hayatımı ne kadar etkiliyor? 3 yıl sonra bunu hatırlayacak mıyım? Peki ya 3 ay, 3 gün ya da 3 saat sonra?
2. Genelleme yapmayın:
‘‘Bu şehirde kimse doğru dürüst araba kullanamıyor.’’
‘‘Şehir bir yığın salak tarafından idare ediliyor’’ gibi genellemeler yalnızca stresin artmasına yararmış.
3.Gülüp geçin:
Problemlere gülüp geçmeyi öğrenirsek, stresten kurtulup büyük şehrin nimetlerinden faydalanabilirmişiz.
Dün adamın biri kamyonuyla kiralık arabamın aynasını uçurdu. Ha ha ha. Ne komik!