Güncelleme Tarihi:
27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden sadece 45 gün geçmişti. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürü Süleyman Demirel, 12 Temmuz 1960 Cuma günü başkent Ankara’nın Akköprü semtindeki Ordudonatım Yedek subay Okulu’nun nizamiyesinde görevli nöbetçi subaya, elindeki sevk evrakını uzatıp “Vatani görevimi yapmak için tertibim okulunuza çıktı” diyordu.
Nöbetçi yüzbaşı, yedek subay adayının belgelerini inceledikten sonra, kendisine yakın yaştaki kişiyi şöyle bir süzdü ve hemen oracıkta, acemileri tıraş etmekle görevli alay berberini göstererek, “Geç karşıya, tıraş ol! Sonra depodan kıyafet al!” emrini verdi.
ALPARSLAN TÜRKEŞ
ASKER KAÇAĞI DİYE
Aslında 51. dönem yedek subay adayları 1 Temmuz 1960’ta silah altına alınmış, Demirel ise İspanya’nın başkenti Madrid’deki uluslararası bir toplantıda DSİ Genel Müdürü sıfatıyla Türkiye’yi temsil ettiği için, Ankara’ya henüz dönmüştü. İhtilal ortamında bürokratik düzen altüst haldeydi. Demirel, her şeye rağmen, Ankara’ya gelişinin hemen ertesinde, doğruca askeri yönetimin Bayındırlık Bakanı Daniş Koper’i ziyarete giderek, görevden affını istedi. Ardından da DP iktidarının isteği ile yıllardan beri ertelenen vatani görevini yapmak için askerlik şubesine başvurdu. Ancak, bir anda kendisini Ulus semti, İstiklâl Caddesi’ndeki Merkez Komutanlığı’nda buldu. Görevli subaylar, eski DSİ Genel Müdürü’nü “asker kaçağı” olduğunu iddia ederek nezaret altına alıyorlardı.
VATANI SONRA BEKLE
Demirel, 36 yaşındaydı. 1949’da İTÜ’den mezun olduktan sonra, her yıl askerlik görevini tamamlamak istiyor, ancak devlet kendisine, “Sen şimdi bize su ve elektrik getir. Vatanı sonra beklersin. Kurak ve karanlık bir vatan toprağını beklemek daha güç olur” dercesine, tecil veriyordu.
Süleyman Demirel’in nezarete alındığı haberi, DSİ görevlilerinden Ispartalı Talât Çağman tarafından askeri yönetimin Başbakanlık Müsteşarı, fiili Başbakan Kurmay Albay Alparslan Türkeş’e duyuruldu. Demirel, Türkeş’in emri ile nezaretten çıkarıldıktan sonra, gönderildiği askeri mahkemede beraat etti, ardından da yedek subay okuluna sevk edildi.
YIL 1994... AYNIYLA VAKİ
Süleyman Demirel’in askerlik hizmetine başlarken yaşadığı “nezaret olayı”nın bilgisi, 1994 yılında Cumhurbaşkanı iken tarafımızdan kendisi ile paylaşılıyor, bizleri sükûnetle dinledikten sonra, “Aynıyla vâki...” cevabını veriyordu.
ASKERKEN AP TOPLANTILARINA KATILIYORDU
SÜLEYMAN Demirel, askerliğinin okul dönemini tamamladıktan sonra, kıt’a hizmeti için Genelkurmay Başkanlığı emrine verildi. Genelkurmay da Demirel’i yeni kurulmuş olan Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) görevlendirdi. Asteğmen Demirel, bir yandan DPT’de vatani görevini yaparken, bir yandan da, o yıllarda TBMM’nin bahçesindeki barakalarda öğretim yapılan ODTÜ’de Mühendislik Fakültesi son sınıf öğrencilerine “su mühendisliği” dersi verdi. Asteğmen Demirel, DPT’de Türkiye’nin 1. Bir Yıllık Planı’nı hazırlayan ekibe de dahil oldu.
Yıl 1956. Kemer Barajı’nın temel atma töreninde DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel, Başbakan Adnan Menderes ve Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu’na saygılarını sunarken
EN YÜKSEK OYLA
Süleyman Demirel, DPT’deki askerliğini sivil memurlar gibi sürdürüyor, akşamları ise siyaset sahnesinde yerini alıyordu. Demirel, o günleri şöyle anlatmıştı:“DPT’nin Özel Bürosu’nda görev yaptım. Hem DPT, hem de ODTÜ’de görev yaparken, sivil giyinirdim. Ancak, maaş almak için karargâha gidince asker elbisesi giyerdim. Askerliğim sırasında, Adalet Partisi’nin (AP) kuruluşunu yapan arkadaşlarla birlikte ev toplantılarına katıldım. 1962’nin başında, teğmen rütbesiyle terhis oldum. İhtilal yönetiminin kapattırdığı DP’nin yerine AP ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) kurulmuştu. Yani eski DP’liler, bu iki yeni partiye taksim olmuştu. 1962’nin başından itibaren AP ile fiilen ilgilenmeye başladım. 1961’in sonbaharında, önce Yassıada mahkemeleri neticelenmiş, fevkalade gönül kırıcı şeyler olmuştu. Ardından, 1961 seçimleri yapıldı. Terhisi takiben, AP’nin her işi ile meşgul oldum. Aynı yılın sonunda AP 1. Büyük Kongresi’nde en yüksek oyla, 1255 oyla Genel İdare Kurulu’na seçildim.”
Erhan Bener
YASSIADA’DA BİLE SAVUNDU
SÜLEYMAN Demirel, silah altına alınırken, karşılaştığı ilk engelden kurtulmuştu ama bu defa yedek subay okulunda, mazideki devlet hizmetinin hesabını vermesi isteniyordu. Hesabı soran ise devrik DP iktidarını yargılayacak olan Yassıada Yüksek Adalet Divanı’nın “Yüksek Soruşturma Kurulu”ydu. Söz konusu kurul, asker ve sivil yüksek bürokratlardan oluşmaktaydı.
EVREN’İN OKULUNA İFADEYE GÖTÜRDÜLER
Kenan Evren’in okul komutanlığı yaptığı dönemde, Yüksek Soruşturma Kurulu’nda görevli subaylar, birkaç defa Ordonat Okulu’na gelerek yedek subay öğrenci Süleyman Demirel’i ifadeye götürdüler. Hatta bir seferinde Demirel dersteydi. Görevli binbaşı buna rağmen dershaneye girip Demirel’i apar topar dışarı çıkarmıştı.Süleyman Demirel’e yapılan bu sorgulamalar, asteğmenliği döneminde de sürecekti.
SAVUNMA HAKKIMI SINIRLAYAMAZSINIZ
Maliye Bakanlığı yüksek bürokratlarından, ünlü edebiyatçı Erhan Bener de Demirel’i sorgulamıştı. Bener, anılarında şunları anlatıyordu:
“27 Mayıs devriminden sonra kurulun soruşturma komisyonlarından birinde, Bayındırlık Bakanlığı Soruşturma Komisyonu’nda beni de görevlendirmişlerdi. Kurulan bu komisyonlara, Milli Birlik Komitesi’nce çıkarılan bir yasayla ‘sorgu yargıçlığı’ yetkileri tanınmıştı. Komisyona gelen işlerden en önemlisi, eski DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel hakkındaki bazı ihbarların incelenmesiydi. Gerçi Süleyman Bey o günlerde şimdiki kadar önemli bir kişi değildi, ama kendisinin eski Başbakan Menderes’le yakınlığı bilinmekteydi. DSİ’nin bazı önemli baraj ihaleleri yapılmıştı o dönemde. Bu ihalelerde de yolsuzluk yapıldığı savları vardı.
Komisyonumuzun bakanlıktan gelen üyeleri, Demirel’in sorgusunda hazır bulunmaktan çekindiler. Süleyman Bey’in sorgusunu benim yapmam kararlaştırıldı. Kendisini, bakanlıktaki soruşturma bürosuna çağırdım. Süleyman Demirel, sorguya tam saatinde geldi. Kendisine bir ihbardan söz ettim. Bu konuda bildiklerini anlatmasını istedim. Demirel, ‘Siz ne derseniz deyin, bu siyasi bir davadır. Onun için ben sadece sözünü ettiğiniz konuda değil, genel olarak yüklenmek istenen suçların mahiyetini ortaya koyacak biçimde konuşmak istiyorum’ dedi. Müdahale etmek istedim. ‘Savunma hakkımı sınırlayamazsınız’ dedi. Süleyman Demirel, sorgusu sırasında kendi savunmasından çok Menderes ve DP’nin savunmasını yaptı. Zaman zaman sözünü kestim ama bana direndi. O günlerde çok kişinin kendisini kurtarmak için en yakın arkadaşları hakkında suçlayıcı beyanlarda bulunduğunu, tanıklık yaptığını anımsayınca, Demirel’in o günkü davranışının önemi kolayca anlaşılır. Her şeye karşın, Demirel’in bu davranışı yüreklilikti. Hele eski Başbakan’ın pek çok yakın arkadaşının Yassıada duruşmalarındaki davranışları anımsanacak olursa...”
KIRAT AMBLEMİNİ ONDAN ALDI
1946’da kurulan Demokrat Parti’yi halk telaffuz ederken, “demir kırat” diyordu. Aslında, DP’nin logosu, parti isminin ilk harflerinden oluşmaktaydı. AP’nin yeni genel başkanı ve Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel, halkın “demokrat”ı “demir kırat” olarak tanımlamasından yola çıktı ve partisinin logosunu “kırat” olarak değiştirmek istedi. Demirel bakalım daha sonra ne yapmış:“1965 seçimlerine giderken hazırlıklarımızı gözden geçirdik. Ortak oy pusulası zorunluluğu getirildi. Türk insanı, Demokrat Parti’ye ‘demir kırat’ adını vermişti. Biz de önüne bir ‘kırat’ çıkarmalıydık.Kırat amblemini hazırladık, İçişleri Bakanlığı’na başvurduk. Talebimiz geri çevrildi. ‘At amblemli başka bir parti var’ dediler. Zannedersem, adı ‘Memleketçi Parti’ imiş. Kurucusu da, DP’nin dört kurucusundan biri olan merhum Prof. Fuat Köprülü. Hocayı nasıl bulacağımızı araştırdık. Kendisi rahatsızmış. Yeğenleri dostlarımızdı. Meclis’in karşısında bulunan evlerinde kendilerini ziyaret ettim. Kırat amblemini kullanma izni istedim. Anlayışla karşıladılar. Kırat amblemini daha sonra İçişleri Bakanlığı’na tescil ettirdik.”
VECİZ SÖZLERİ: TÜRKİYE YÖNETİLMEZ, İDARE EDİLİR
“Türkiye’de iktidar olmak, rodeoya benzer; at üstünde durmak sanattır. Hâl böyle olunca, ‘Türkiye yönetilir mi, yoksa idare mi edilir?’ meselesi önümüze çıkıyor. Yönetim denilince, akla biraz zorlama gelir. İdare etme eyleminde ise, hoşgörü ve rıza vardır. Yönetimde, etnik ve inanç farklılıkları ile siyasi tercihlere saygı duyulursa, halk işine bakar. Saygı olmazsa, kargaşa başlar. Hâl böyle olunca, ülke yönetmeye değil, idare etmeye tâlip olmalıyız. Özetle; Türkiye birliği, ‘zor’a dayanmaz; ‘rıza’ya dayanır.”
ATAMAYLA SENATÖR OLMAM
1961 Anayasası’yla birlikte TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi’nden oluştu. Millet Meclisi’nde, halk tarafından seçilmiş milletvekilleri, Cumhuriyet Senatosu’nda ise yine halk tarafından seçilmiş senatörlerin yanı sıra, 27 Mayıs darbesini yapan askerlerden bir kısmının oluşturduğu tabii senatörler bulunuyordu. Senato’da ayrıca, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyeler ve eski cumhurbaşkanları da yer almaktaydı.30 Kasım 1964’te AP’nin genel başkanlığına seçilen Süleyman Demirel’e, Şubat 1965’te yeni hükümeti kurabilmesi için Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörlüğü teklif edildi. Demirel, bu teklif karşısında “Atamayla senatör olmam” dedi.
8 AY SONRA TEK BAŞINA
Demirel’in başbakan olabilmesi için parlamenter sıfatının bulunması gerekiyordu. Kontenjan senatörlüğü teklifini reddetmesi üzerine, hükümeti kurma görevi AP kontenjanından Kayseri Senatörü Suat Hayri Ürgüplü’ye verildi.Demirel, 16 Şubat 1965’te kurulan hükümetle ilgili gelişmeleri şöyle anlatıyordu:“Hükümeti benim kurmam istenmişti. Önce, kontenjan senatörlüğü teklifi geldi. Ben, ‘Seçilmeden, görev almam’ dedim. Başbakanlık görevini Suat Hayri Bey’e verdik. Başbakan yardımcılığı görevini benim yüklenmem de zaruret oldu. 8 ay sonra tek başımıza iktidar olduğumuz zaman, nelerin yapılması lazım geldiğini 8 ay önceden öğrenmek imkânı doğdu.”
İSTANBUL’A BELEDİYE BAŞKANI YAPMAK İSTEDİLER
1963 yılının 17 Kasım günü yapılacak mahalli seçimlerde, AP İstanbul’da Demirel’i belediye başkan adayı olarak göstermek istiyordu. Bu amaçla İstanbul’a davet edildi. Moda semtinde Zeki Rıza Sporel’in evinde yapılan toplantıda bu görev, partililer tarafından kendisine önerildi. Süleyman Demirel, İstanbul belediye başkan adaylığı konusunda şunları söylemişti:“Benim o anda bir görev kabul edecek halim yoktu. İşlerim vardı. İşlerimi, o haliyle bırakamazdım. Sonradan Nuri Erogan aday oldu. Seçimi kazandığı halde seçim bir şekil meselesinden iptal edildi. Yeni bir seçim yapılacağı yerde merhum Haşim İşcan Bey’e, seçim kurulu belediye reisliğini verdi.”
Yarın: Demirel: “Karşımda daima ağlayan bir Cumhurbaşkanı vardı.”